Yazılar

Eko-kaygıya dikkat

İklim değişikliği yalnızca buzulların erimesine, sıcaklıkların artmasına ya da kuraklıkların yaşanmasına neden olmuyor; aynı zamanda iç dünyamızı da sessizce değiştiriyor. Yaşadığımız kaygılar, belirsizlikler ve geleceğe dair umut kaybı, bu krizin ruh sağlığımıza bıraktığı görünmeyen izleri oluyor. Aşırı sıcaklar, kuraklıklar, su sıkıntısı, orman yangınları ve seller gibi olaylar her geçen gün daha sık yaşanıyor ve bunların insan yaşamını nasıl etkilediğine dair haberler sürekli gündemde yerini alıyor. Bu olayların sadece çevresel değil, aynı zamanda sağlık ve ruh sağlığı üzerindeki etkileri de gitgide daha görünür hale geliyor.

Psikolojik dayanıklılık bu konuda önem arz ediyor. “Psikolojik dayanıklılık, geliştirilebilir bir kapasitedir ve bu süreçte atılabilecek adımlar, hem bireyin içsel gücünü artırabilir hem de toplumsal dayanışmayı besleyebilir” diyen Memorial Antalya Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nden Uzm. Dr. Fatma Arkaz, gelecek kaygısı konusunda atılması gereken adımlardan bahsetti.

Dr. Fatma Arkaz

Dr. Fatma Arkaz

İklim değişikliği ruh sağlığını olumsuz etkiliyor

İklim değişikliği; insan kaynaklı faaliyetlerin, küresel atmosferin bileşimini doğrudan ya da dolaylı biçimde etkilemesi sonucunda ortaya çıkan uzun vadeli iklimsel farklılaşmalar olarak tanımlanmaktadır. İklim değişikliği, beklenenden çok daha hızlı bir şekilde meydana gelmekte ve bu hız onu bir iklim krizi haline getirmektedir. İnsanlık için varoluşsal bir tehdit oluşturan bu kriz, sağlık tehlikelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliğinin zihinsel ve duygusal dünyamızı da etkilediğini anlamaya başladıkça, bu etkilere isim verebilmek için yeni kavramlar gelişiyor. Örneğin, “ekolojik yas” ve “eko-kaygı”, insanların iklim değişikliğiyle birlikte hissettiği kayıp ve endişeleri tanımlamak için kullanılan yeni terimlerdir.

Toplum olarak desteğe ihtiyaç var

Eko-kaygı, aslında iklim krizine verilen doğal ve insani bir tepkidir. Ancak zamanla bu kaygı, bireylerin toplum ve gelecek hakkındaki umutlarını sarsabilir; yerini öfke, umutsuzluk ya da çaresizlik gibi duygular alabilir. Artan sıcaklıklar, zaten var olan ruhsal sorunları daha da ağırlaştırabilirken; aşırı hava olayları ve doğal afetler, insanların yaşadığı travmaların sayısını da artırıyor. Bu durum, toplum genelinde ruh sağlığı alanında daha fazla desteğe ihtiyaç duyulacağını açıkça ortaya koyuyor.

Umutsuzluğa sürüklüyor…

İklim krizine karşı yürütülen mücadele yalnızca doğayı korumakla sınırlı olmamalı, insanın iç dünyasını da onarmayı hedeflemelidir. Çünkü bu kriz, sadece ekosistemleri değil; kişilerin umutlarını, güven duygusunu ve geleceğe dair hayalleri de sarsmaktadır. Bu yüzden çözüm arayışları, bireysel çabaların ötesine geçip toplumsal bir dayanışma ve ruhsal iyileşme sürecine dönüşmelidir. Doğayla kurulan bağ güçlendikçe, sadece ağaçlar değil; içimizdeki denge ve huzur da yeniden filizlenebilir.

Bilinçlenerek güçlenmek mümkün!

Ruh sağlığını korumak ve güçlendirmek için doğayla ve toplumla yeniden bağ kurmalı, bilinçli tercihler yapmalı ve dayanışma içinde olunmalıdır. Çünkü iklim krizi, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik bir müdahale alanıdır.

Ruh sağlığını olumlu yönde etkilemek için şunlara dikkat edin;

  • Doğayla yeniden bağ kurun: Doğa, insan psikolojisi için güçlü bir iyileştirici kaynak olabilir. Parkta yürüyüş yapmak, toprağa dokunmak ya da sadece bir ağacın altında oturmak bile stres seviyesini azaltabilir. Bu tür deneyimler, bireyin doğayla olan bağını güçlendirerek yalnızlık hissini hafifletir ve aidiyet duygusunu besler.
  • Çevre dostu yaşam tarzını benimseyin: Günlük yaşam alışkanlıklarımızı değiştirmek, hem çevresel etkileri azaltır hem de bireyin psikolojik iyilik halini destekler. Daha az tüketmek, atık üretimini azaltmak, geri dönüşüme önem vermek, yürümeyi ya da bisikleti tercih etmek gibi adımlar, bireye sorumluluk duygusu ve tatmin hissi kazandırır. Küçük de olsa bir katkı sağladığını bilmek, çaresizlik hissinin önüne geçer ve içsel bir güçlenme sağlar.
  • Duygularla sağlıklı şekilde başa çıkmayı öğrenin: Eko-kaygı ya da çevresel belirsizlik karşısında hissettiğimiz stres ve korkular, bastırılmak yerine tanınmalı ve sağlıklı yollarla ifade edilmelidir. Farkındalık (mindfulness), nefes egzersizleri, sanatla uğraşmak, yazı yazmak veya profesyonel psikolojik destek almak, duygusal dengeyi korumaya yardımcı olabilir. Duygularla baş etmek, eyleme geçmenin ve umut üretmenin ilk adımıdır.

Estetik cerrahiye ilgi hızla artıyor!

Instagram ve TikTok gibi sosyal medya platformları, günümüzde güzellik anlayışını köklü bir şekilde değiştirdi. Sürekli karşımıza çıkan filtreli fotoğraflar ve mükemmel görünümler, pek çok kişiyi, bu görüntüleri kendilerine hedef alarak estetik cerrahiye yöneltiyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Nihal Üstün “Artık pek çok kişi, fotoğraflarındaki düzenlemeleri gerçek hayatta da elde etmeyi istiyor. “Snapchat dismorfisi” adı verilen bu olgu, kişilerin düzenledikleri selfie’lerinden memnun kalıp, o görüntüyü gerçek hayatta da yakalamak istemelerini tanımlar. Ancak bu arzu, bazen imkansız görünen estetik standartlara ulaşma çabasına dönüşebiliyor ve telafisi çok zor hatta mümkün olamayan sorunlarla da karşılaşılabiliyor” diyor. Özellikle ünlüler ve influencerların, estetik işlemleri açıkça paylaşarak bu konuyu sosyal medyada aktif olan genç nesil başta olmak üzere pek çok kişi için daha cazip hale getirdiğini belirten Dr. Üstün, estetik cerrahinin artık sıradan bir uygulama gibi görüldüğünü, bunun sonucunda da bazı önemli hatalara çok sık düşülebildiğini söylüyor. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Nihal Üstün, toplumumuzda estetik yaptırmak isteyenlerin en sık düştüğü 5 hatayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Nihal Üstün

Dr. Nihal Üstün

  • Cerrah seçimini sadece sosyal medya üzerinden yapmak

Sosyal medyanın, bir doktor hakkında fikir edinmek için kullanılabileceğini ancak karar vermek için yeterli olmadığını vurgulayan Dr. Nihal Üstün “Takipçi sayısı ya da estetik görseller, bir hekimin bilgi ve beceri düzeyini garanti etmez. Cerrahın tıp eğitimini, uzmanlık sürecini, deneyimini ve hasta memnuniyetini sorgulamak gerekir. Estetik cerrahi, ciddi bir tıbbi süreçtir ve doğru uzmanla çalışmak, hem güvenli hem de tatmin edici sonuçlara ulaşılmasını sağlar. Aksi taktirde yaşanacak sorunların telafisi çok zor olabilir hatta mümkün olmayabilir” diyor.

  • Filtreli fotoğraflara bakıp gerçek dışı bir görünüm beklemek

Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Nihal Üstün “Estetik yaptırma isteğiyle  başvuran hastalar zaman zaman filtreli, dijital olarak oynanmış fotoğraflarla geliyor. Ancak bu görsellerin çoğu, fiziksel olarak mümkün olmayan oranlar ve pürüzsüzlük içeriyor. Estetik cerrahi kişinin doğasına uygun iyileştirmeler yapabilir ama bir sosyal medya filtresi kadar yapay bir görüntü oluşturmak gerçekçi değildir” diyor. Dr. Üstün, gerçek beklentilerle yola çıkıldığında, daha başarılı ve doğal sonuçlara ulaşılabileceğinin vurguluyor. 

  • Olası riskleri ve komplikasyonları göz ardı etmek

Her estetik işlemin belirli riskler taşıdığını, bu gerçeği görmezden gelmenin doğru olmadığını vurgulayan Dr. Üstün şöyle konuşuyor: “Sosyal medyada sıkça, sadece güzel sonuçlar paylaşıldığı için bazı hastalar süreci olduğundan basit zannedebiliyor. Halbuki iyi bir cerrah, ameliyat kadar risklerini de açıkça anlatmalıdır. Yapılacak işlem ve olası komplikasyonları hakkında önceden doğru kaynaklardan detaylı bilgi sahibi olmak, güvenli bir karar süreci ve sağlıklı sonuçlara ulaşılmasını sağlar. Ancak ne yazık ki toplumumuzda bu konuda önemli eksiklikler var ve bazı kişiler kurdukları hayal doğrultusunda tüm imkansızlıkları ve olası olumsuzlukları göz ardı ederek ısrarcı davranabilmektedir.”

  • Sadece popüler olduğu için ameliyat olmak

Bazı estetik uygulamalar dönem dönem çok popülerleşebiliyor ancak popülariteden ziyade kişinin kendini tanıması ve ona göre hareket etmesi gerekiyor. Dr. Üstün “Her bireyin vücut yapısı, yaşam tarzı ve beklentisi farklıdır. Bu nedenle estetik cerrahiye sadece trend olduğu için karar vermek yerine, gerçekten kişinin kendisine uygun olup olmadığını konunun uzmanı ile değerlendirmesi gerekir. Bu sayede hem olumsuz sonuçların önüne geçilebilir hem de uzun vadede daha iyi sonuçlara ulaşılması sağlanır” diyor.

  • Ameliyat sonrası süreci hafife almak

Kimi hastaların ameliyat sonrası süreci önemsemediğini, bu nedenle bazı sorunlarla karşılaşıbildiğini belirten Dr. Nihal Üstün “Estetik ameliyat, ameliyat masasından kalktığınız anda bitmiş olmaz. Sonuçların oturması, iyileşmenin sağlıklı ilerlemesi ve komplikasyon risklerinin düşmesi için iyi bir bakım süreci gerekir. Bazı hastalar, bu süreci göz ardı ettiği için istenmeyen durumlarla karşılaşabiliyor. Doktorun önerdiği şekilde dinlenmek, bakım yapmak ve kontrolleri aksatmamak, işlemin başarısını doğrudan etkiler ve istenilen sonuca ulaşılmasını sağlar” diyor.

Vejetaryen beslenmede denge nasıl sağlanır!

Vejetaryen beslenmenin dikkatli uygulanması gerektiğini belirten uzmanlar, yanlış planlandığında ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceğini söylüyor.

Özellikle B12 vitamini, protein ve omega-3 eksikliklerinin sinir sistemi ve genel sağlık üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğini vurgulayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Dengeli ve yeterli bir planla, bu tarz beslenme kronik hastalıkların bazı risk faktörlerini yönetmeye yardımcı olabilir.” dedi. Çocuklar, yaşlılar, sporcular ve kronik hastalığı olan bireyler için bu diyetin potansiyel riskler barındırdığını aktaran Yiğit, vejetaryen beslenmeye geçişin ise kademeli ve bilinçli şekilde yapılması gerektiğinin altı çizildi.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, vejetaryen beslenmenin yanlış planlandığında oluşturabileceği riskleri açıkladı ve vejetaryen beslenenlerin dikkat etmesi gereken noktalara değindi.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit

Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit

Yanlış planlanmış bir diyet sağlık açısından tehlike yaratabilir!

Vejetaryen beslenmenin, bitkisel besinlerin ön planda olduğu ve hayvansal besinlerin tamamen ya da kısmen diyetten çıkarıldığı, farklı türleri olan bir beslenme tarzı olduğunu hatırlatan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Lakto-vejetaryenler sadece süt ürünlerini, ovo-vejetaryenler ise yalnızca yumurtayı tüketir. Lakto-ovo vejetaryenler hem süt ürünlerini hem de yumurtayı dahil ederken, veganlar hayvansal hiçbir ürünü tüketmezler.” dedi.

Bu diyetin, doğru planlanmadığında protein, demir, çinko, B12 vitamini ve omega-3 yağ asitleri gibi hayvansal besinlerden sağlanan temel besin ögelerinde eksikliklere yol açabileceğine dikkat çeken Yiğit, “Özellikle B12 vitamini eksikliği, sinir sistemi üzerinde ciddi sorunlara neden olabilir ve takviye alımını zorunlu kılabilir. Ancak dengeli ve yeterli bir planla, bu tarz beslenme kronik hastalıkların bazı risk faktörlerini yönetmeye yardımcı olabilir. Lif içeriği sayesinde sindirim sistemine katkıda bulunarak kilo kontrolünü destekleyebilir. Bu faydalar, diyetteki çeşitliliğe ve besin öğelerinin dengeli alınmasına bağlıdır. Yanlış planlanmış bir diyet sağlık açısından tehlike yaratabilir.” uyarısında bulundu.

Çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalar için potansiyel riskler barındırabilir!

Vejetaryen diyetin oluşturulmasında, özellikle protein ihtiyacının karşılanmasının büyük önem taşıdığının altını çizen Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Bitkisel sütler kalsiyum ve bazı mineraller açısından zengin olsa da, protein gereksinimini tam anlamıyla karşılayamaz. Baklagiller, kinoa, chia tohumu gibi protein kaynaklarının dengeli bir şekilde tüketilmesi gereklidir. Sporcular için ise bu beslenme tarzı, protein ve mineral ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalabilir, bu yüzden dikkatle planlanmalı ve gerekli durumlarda ek takviyeler düşünülmelidir.” dedi.

Gelişim çağındaki çocukların, yaşlı bireyler ve kronik hastalığı olanlar gibi hassas gruplar için ise potansiyel riskler barındırabildiğini vurgulayan Yiğit, “Bu grupların ihtiyaç duyduğu besinlerin eksikliği, sağlık problemleri yaratabilir, bu yüzden uzman kontrolünde değerlendirilmelidir. Eksiklikler, takviyelerle veya farklı besin kaynaklarıyla giderilebilir.” şeklinde konuştu.

Vejetaryenliğe geçiş uzman kontrolünde yapılmalı!

Vejetaryen beslenmeye geçiş yapmak isteyen bireylerin adım adım ilerlemelerinin daha sağlıklı olacağını ifade eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, sözlerini şöyle tamamladı:

“Et tüketimini birden bırakmak yerine, önce haftada birkaç gün bitkisel besinlere ağırlık verilerek başlanabilir. Ayrıca, protein ve diğer mikro besinlerin dengeli alımını sağlamak için bir diyetisyenle kişiye özel bir plan oluşturulmalı ve takviye gereksinimi olup olmadığı uzman tarafından değerlendirilmelidir. Her bireyin beslenme ihtiyaçları farklıdır. Bu nedenle dengeli ve sağlıklı bir plan, bireyin yaşına, sağlık durumuna ve özel gereksinimlerine göre şekillendirilmelidir.”

Gökçe yeni teklisi “Müsadenle Gidicem”

Gökçe, merakla beklenen yeni teklisini müzikseverlerin beğenisine sundu. Sözü ve müziği Gökçe’ye, düzenlemesi Aras Yıldıran’a ait Pasaj Müzik etiketli “Müsadenle Gidicem” isimli şarkı, yine buram buram Gökçe tarzı kokuyor. Gökçe bu şarkısı ile sınırlarını genişletiyor.

Şarkıda; Artık ilişkiden beklentisi ve umudu kalmamış, yorulmuş bir insanın bu ilişkiden gidiyor olması anlatılıyor. Fakat, kafası karışık olduğu için, ” hem gidiyorum bak hem de neden gitmemem için bir şeyler yapmıyorsun” diyor.

Kendini sürekli yenileyen, müziğinde farklı kapılar açan Gökçe, çocukluktan beri severek dinlediği TSM eserlerine kendi yorumumu kattı, farklı düetlerle şaşırttı, balkan esintili şarkılarıyla eğlendirdi, eklektik tarzıyla kendi stilini oluşturdu.

Baharda uçuşan polenler kabusunuz olmasın!

Bahar aylarında doğanın yenilenmesi insanın içini açarken, alerjik bünyeye sahip çocuklar ve yetişkinler içinse kabusa dönüşebiliyor. Zira havada yoğun şekilde uçuşan polenler gözlerde kaşıntı ve sulanma, burun tıkanıklığı, art arda hapşırık ve öksürük gibi alerjik reaksiyonları tetikleyerek yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürüyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu “Doğanın adeta uykudan uyandığı bahar aylarında özellikle polenler yaygın olarak dolaşmaya başlıyor ve rüzgarlar yoluyla çok uzak mesafelere kolaylıkla taşınıp evlerimizin içine kadar giriyor, kıyafetlerimize yapışıyor. Bu nedenle özellikle Mart ile Haziran ayları arasında alerjik şikayetler yoğunlaşarak çoğu kişi için kabusa dönüşebiliyor” diyor. Alerjik hastalıkların son yıllarda gerek çocuklarda gerekse yetişkinlerde hızla yaygınlaştığını belirten Dr. Turanoğlu, tedavide en etkili yolun, alerjiye neden olan etkenlerden korunmak olduğunu vurguluyor. KBB Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu polen alerjisine karşı 7 etkili önlemi sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Parfümler, deterjan kokuları, kimyasallar, hava kirliliği… Bu ve benzeri etkenler alerjik bünyeye sahip kişilerde art arda çok sayıda hapşırma, gözlerde sulanma ve kızarma, burun tıkanıklığı ve öksürük gibi şikayetlere yol açarak yaşam kalitesini büyük ölçüde düşürüyor. Bir de polenler gibi doğanın kendini yenilemesinden kaynaklanan etkenler var ki, özellikle bahar aylarını bu kişiler için tam anlamıyla kabusa dönüştürebiliyor! Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu “Bahar aylarında pek çok kişi açık havada zaman geçirmeyi tercih ettiğinden, atmosferde yoğunlaşan ağaç ve çayır çimen polenlerinden kaçınmak çok mümkün olmuyor. Hal böyle olunca alerjik bünyeye sahip kişiler çoğunlukla alerjinin burunda yol açtığı etkilerle, burun akıntısı/tıkanıklığı, burunda kaşıntı, geniz akıntısı ve öksürük şikayetleriyle bize başvuruyor. Alerji, genetik yatkınlığı olan kişilerde çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkıyor. Modern çağda sağlıksız yaşam alışkanlıkları, ev içinde daha çok vakit geçirme, hareketsizlik, doğal olmayan ürünlerle beslenme ve aşırı hijyen nedeniyle bağışıklık yanıtının değişmesi alerjik hastalıkların son yıllarda gerek çocuklarda gerekse yetişkinlerde hızla yaygınlaşmasına neden oluyor” diyor.

Dr. Artunç Kaan Turanoğlu

Dr. Artunç Kaan Turanoğlu

Soğuk algınlığı ile karıştırılıyor!

Alerjinin yol açtığı şikayetlerin çoğu zaman grip ve soğuk algınlığı gibi hastalıklarla benzerlik gösterdiğinden kolaylıkla birbirine karıştırılabildiğini belirten Dr. Turanoğlu şöyle konuşuyor: “Oysa alerjiyi diğer hastalıklardan ayırt etmenin en kolay yolu süresine ve ilave semptomlara bakmaktır. Üst solunum yolu enfeksiyonları yaklaşık bir haftada geçerken alerjik reaksiyonların yol açtığı şikayetler alerjen maruziyetine göre daha uzun bir döneme yayılmaktadır. Hastanın şikayetleri dinlenirken, alerjiye işaret edebilecek noktalara dikkat etmek çok önemlidir. Detaylı bir hikaye alınması, tanının doğru konulmasına yardımcı olacaktır. Solunum yolu enfeksiyonlarında etkene göre daha çok halsizlik, ateş, kas ve eklem ağrıları, boğaz ağrısı vardır ve öksürük çoğunlukla bir hafta içerisinde geçer. Ama alerjide genellikle burun akıntısı, burun tıkanıklığı, art arda hapşırma, gözlerde kızarıklık ve sulanma gibi şikayetler öne çıkar ve öksürük bir türlü geçmez.” Alerji tedavisinde geç kalınmasının sinüzit, orta kulakta sıvı toplanması ve buna bağlı işitme kayıpları, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon bozukluğu ve uyku bozuklukları gibi birçok soruna yol açabildiğini belirten Dr. Turanoğlu “Alerjik hastalıkların tedavisinden iyi sonuç alabilmek için alerji uzmanının önerdiği tedavinin aksatılmadan uygulanması, semptomlar azaldığında ya da ortadan kalktığında tedavinin doktora danışılmadan yarıda bırakılmaması çok önemlidir” diyor.

Polen alerjisine karşı etkili önlemler!

Kulak, Burun ve Boğaz (KBB) Hastalıkları Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu, alerjik reaksiyonlara yol açan etkenlerden korunmanın, tedavide başlıca rolü oynadığını vurguluyor. Dr. Turanoğlu, polen alerjisine karşı 7 etkili önlemi şöyle sıralıyor;

  • Polenler özellikle sabah saatlerinde çok daha yoğundurlar. Bu nedenle sabahları dışarı çıkmak zorundaysanız polen maskesi ve geniş çerçeveli güneş gözlüğü kullanarak maruziyeti azaltabilirsiniz.
  • Burnunuzun dış kısmına ve gözlerinizin etrafına ince bir tabaka vazelin sürerek polenlerin vücuda girişini azaltabilirsiniz.
  • Polenler sabah erken saatlerde ve akşam geç saatlerde yoğunlaştığından evinizi havalandırmak için öğle vakitlerini tercih etmeye çalışın. Güneşli ve rüzgarlı günlerde polenizasyon arttığından böyle günlerde dışarıda fazla vakit geçirmemeye özen gösterin ve pencerelerinizi kapalı tutun.
  • Polen mevsiminde balkonda çamaşır kurutmayın.
  • Aracınızla işe gidiyorsanız pencereleri kapalı tutun, havalandırma için klima kullanmaya özen gösterin ve klimanın polen filtresi bakımlarını ihmal etmeyin.
  • Dışarıdan eve girince ılık suyla duş alın ve burnunuzun içini polenlerden temizlemek için tuzlu suyla hazırlanmış spreyler kullanın.
  • Yatak örtülerinizi her hafta en az 60 derece sıcaklıkta yıkayın.

İklim değişimi hakkında endişeli misiniz ?

İklim krizinin etkileri artık yalnızca bilimsel verilerle değil, günlük hayatın içinde de hissediliyor. Ipsos tarafından gerçekleştirilen “İnsan ve İklim Araştırması”, kamuoyunun iklim değişikliğine ilişkin farkındalığını, kaygı düzeylerini ve bireysel sorumluluk anlayışına dair bulguları ortaya koyuyor. Dünyanın önde gelen lider araştırma şirketi Ipsos’un; Global Advisor araştırma dosyasındaki verilere göre « toplumun büyük bir kısmının iklim değişikliğini ciddi bir tehdit olarak gördüğünü  ancak bu farkındalığın davranışa dönüşme oranının halen düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor

Ipsos Türkiye

Geçtiğimiz yıl, dünya genelinde sıcaklıklar ilk kez 1,5˚C hedefinin üzerine çıktı. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yalnızca %17’sine ulaşılabildi. Aşırı hava olaylarının sayısı ve şiddeti artarken, küresel çapta kaygılar da büyüyor.

Ipsos Türkiye

Raporda öne çıkan bazı bulgular:

– Bireylerin büyük bir bölümü, son on yılın tarihteki en sıcak dönem olduğunun farkında.

Ipsos Türkiye

– Katılımcıların %74’ü, ülkelerindeki iklim değişikliği etkilerinden endişe duyuyor.

Ipsos Türkiye

– 1,5˚C hedefinin korunmasının önemine inanılıyor; ancak bireysel düzeyde harekete geçme isteği geçtiğimiz yıllara göre düşüşte.

Ipsos Türkiye

Araştırmada olumlu gelişmeler de dikkat çekiyor. Temiz enerji yatırımları artıyor, birçok ülke iklim hedeflerini yeniden yapılandırıyor.

Ipsos Türkiye

İklim krizinin etkileri artık yalnızca bilimsel verilerle değil, günlük hayatın içinde de hissediliyor. Ipsos tarafından gerçekleştirilen “İnsan ve İklim Araştırması”, kamuoyunun iklim değişikliğine ilişkin farkındalığını, kaygı düzeylerini ve bireysel sorumluluk anlayışına dair bulguları ortaya koyuyor. Dünyanın önde gelen lider araştırma şirketi Ipsos’un; Global Advisor araştırma dosyasındaki verilere göre « toplumun büyük bir kısmının iklim değişikliğini ciddi bir tehdit olarak gördüğünü  ancak bu farkındalığın davranışa dönüşme oranının halen düşük seviyelerde olduğunu gösteriyor »

Ipsos Türkiye

Geçtiğimiz yıl, dünya genelinde sıcaklıklar ilk kez 1,5˚C hedefinin üzerine çıktı. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yalnızca %17’sine ulaşılabildi. Aşırı hava olaylarının sayısı ve şiddeti artarken, küresel çapta kaygılar da büyüyor.

Ipsos Türkiye

Raporda öne çıkan bazı bulgular:

– Bireylerin büyük bir bölümü, son on yılın tarihteki en sıcak dönem olduğunun farkında.

– Katılımcıların %74’ü, ülkelerindeki iklim değişikliği etkilerinden endişe duyuyor.

– 1,5˚C hedefinin korunmasının önemine inanılıyor; ancak bireysel düzeyde harekete geçme isteği geçtiğimiz yıllara göre düşüşte.

Araştırmada olumlu gelişmeler de dikkat çekiyor. Temiz enerji yatırımları artıyor, birçok ülke iklim hedeflerini yeniden yapılandırıyor.

Ipsos Türkiye

IPSOS TÜRKİYE CEO’SU SİDAR GEDİK VERİLERİ ŞÖYLE YORULADI

“Ipsos’un İnsan ve İklim Araştırması raporu ile iklim krizinden kaynaklanan risklere ilişkin algıları ve iklim değişikliğine karşı harekete geçme sorumluluğu üzerinde görüşleri mercek altına aldık.

Geçtiğimiz yıl sıcaklıklar ilk kez 1,5˚ C hedefinin üzerine çıktı. BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin yalnızca %17’sine ulaşıldı, aşırı hava olaylarının etkisi de giderek artıyor. Ancak olumlu gelişmeler de var. Dünya artık temiz enerjiye çok daha fazla yatırım yapıyor, birçok ülkede küresel iklim hedeflerine ilişkin taahhütler yeniden düzenliyor. Ipsos raporunun sonuçlarında görüyoruz ki bireyler son on yılın kayıtlardaki en sıcak on yıl olduğunun farkında ve sıcaklıkları 1,5 derece hedefinin altında tutmamızın önemli olduğuna inanıyor. Ancak, bir diğer yandan bireyler daha az eylem odaklı ve bu konuya karşı geçtiğimiz yıllara göre daha az ilgili. İklim değişikliğinin etkisine ilişkin endişeler artıyor. Her dört kişiden üçü (%74) ülkelerindeki iklim değişikliğinin etkilerinden endişe duyuyor. Bu soruyu en son sorduğumuzda  2022 yılı ile karşılaştırıldığında, ankete katılan 27 ülkeden 18’inde endişenin arttığını görüyoruz. İklim değişikliğinden daha fazla risk altında olan ülkelerde endişe daha yüksek. Türkiye’de de endişe düzeyi ülkeler ortalamasının üstünde. Bireyler 1.5°C sıcaklık artışının büyük bir sorun olduğunu kabul ediyor. %17’si küresel sıcaklıkların 1.5°C’den fazla artmasının o kadar da büyük bir sorun olmadığı konusunda hemfikir olsa da, %53’ü bu düşünceye katılmıyor. İklim değişikliği ile mücadele konusunda ülkeler ortalamasında on kişiden altısı daha fazla adım atılması gerektiğini belirtiyor. Türkiye’de ise bu oran daha yüksek. Ülkemizde yaşayan her on kişiden yedisi daha fazla adımın atılması gerektiği görüşünde. Ancak bu oran, 2021 yılına kıyasla %17 oranında daha düşük. Bir diğer yandan da bu konuda yapılan fedakarlıkların çok fazla olduğunu düşünen bir kesim var. Ülkeler ortalamasında bireylerin %36’sı kendilerinden çok fazla fedakarlık beklendiğini düşünüyor. Türkiye’de de toplum benzer görüşte. Ülkelerin hükümetlerden beklentisi yüksek ancak hükümetlerin bu konuda net bir planı olduğunu düşünenlerin oranı düşük. Türkiye’de de bireylerin %28’i hükümetin bu konuda planı olduğuna inanırken toplumun yaklaşık yarısı net bir plan olmadığını düşünüyor. İklim değişikliğinin en önemli konularından biri de yenilenebilir enerji. Bireyler farklı konularda yenilenebilir enerjinin olumlu etkisinin olacağını düşünüyor. Ülkeler ortalamasında yenilenebilir enerjinin en olumlu etkisinin hava kalitesi üzerinde olacağı belirtilirken, Türkiye de hava kalitesi, hayvanlar, sağlık, gıda güvenliği, doğal afet, istihdam, güvenlik, yoksulluk, salgın hastalıklar konularının tümünde olumlu etki yaratacağı düşünülüyor. Enerji konusunun önde gelen konularından biri olan elektrikli araçlarda ise farklı görüşler var. Avrupa ülkelerinde elektrikli araçlara karşı olumsuz görüş oldukça yüksek denilebilir. Türkiye’de ise olumsuz görüşlerin oranı daha düşük. Her 4 kişiden biri elektrikli araçların benzinle çalışan araçlar kadar çevreyi kötü etkilediğini düşünüyor.

Tüm bu bulgular, iklim değişikliğine yönelik farkındalığın ve endişenin küresel ölçekte arttığını ancak bu kaygının her zaman eyleme dönüşmediğini gösteriyor. Bireylerin, kurumların ve hükümetlerin birlikte, kararlı ve sürdürülebilir adımlar atması, iklim krizine karşı mücadelede kritik önem taşıyor. “

IPSOS TÜRKİYE CEO’SU SİDAR GEDİK

Heyecanlı anlara sahne olan Bodrum Rallisi sona erdi

Petrol Ofisi Maxima 2025 Türkiye Ralli Şampiyonası ikinci yarışı olan Rally Bodrum, Karya Otomobil Spor Kulübü (KAROSK) tarafından gerçekleştirildi.

Bu yıl 5. kez düzenlenen organizasyon, misafirlerine ralli otomobillerinin sağ koltuğunda yarış deneyimi yaşatarak başladı. Ünlü oyuncular, Aslı Bekiroğlu, Arda Anarat, Türkü Su Demirel, Merve Nur Bengi, Çağla Şimşek ve Gizem Sevim’in katıldığı co-drive etkinliğinde unutulmaz anlar yaşandı. Rally Bodrum 5. yaşını Palmalife Otel Yalıkavak’ta davetlilerin katılımı ile kutlarken, davetliler Palmalife’ın panoramik manzarası eşliğinde yaza merhaba dediler.

Duja Hotels’in Ralli Merkezi ve konaklama sponsoru olduğu yarışta, teknoloji ve deneyimi ise Nothing Türkiye’nin sunduğu Rally Bodrum’da, toplam 47 otomobil ve 94 sporcu yarıştı.

Duja Hotels, Satış ve Pazarlama Koordinatörü Volkan Gökay “Rally Bodrum hem destinasyon tanıtımı ve turizm sezonunun erken başlaması için büyük fırsat. 3 yıldır sponsorluğumuz devam ediyor. Önümüzdeki yıllarda bizim sloganımız olan benzersiz deneyimleri yaşatmak için, işbirliğimizi devam ettiriyor olacağız” dedi.

Organizasyonla ilgili açıklama yapan Nothing Türkiye Marka Müdürü İrfan Öztürk, “Ralli deyince akla gelen şey hız, rekabet, güç olabilir ama bizim için biraz daha farklı bir anlam taşıyor. Ralli doğayla iç içe, sıradanın dışına çıkan bir yolculuk aslında. Yarışmacılar asfaltın üstünde değil, kendi sınırlarının da ötesinde ilerliyor. Bu yolculuk bizce “farklı olma cesareti”nin bir ifadesi. Bizler de ürünlerimizde ve vizyonumuzda aynı cesarete sahip olduğumuza inanıyoruz. Rally Bodrum’un ruhu da Nothing’indeğerleriyle örtüşüyor. Sınırların dışına çıkmak, önyargıları geride bırakmak ve yolu sadece hızlı değil, anlamlı kılmak” dedi.

Bodrum Rallisi

Doğal Güzellikler Arasında Müthiş Çekişme

2 gün boyunca Milas-Bodrum arasında büyük çekişmeye sahne olan ralli, ToksportWRT’den Buğra Banaz-Onur Ahıskalı ekibinin birinciliği ile sona erdi. GP Garage My Team’in Evofone destekli Romanyalı ekibi Andrei Girtofan-Dorun Pulpea’nın ikinci sırada podyuma çıktığı rallinin, genel klasman üçüncülüğü ve Sınıf 3 birinciliğini ise Castrol Ford Team Türkiye’den Ali Türkkan-Oytun Albayrak elde etti.

Rally Bodrum’a katkı sundular

Muğla Büyükşehir Belediyesi, Bodrum Kaymakamlığı, Milas Kaymakamlığı, Bodrum Gençlik ve Spor İlçe Müdürlüğü ve Bodrum Belediyesi tarafından desteklenen Duja Hotels, NOTHING, Evofone, VST Tour, SHA Gayrimenkul İnşaat, Pars Entertainment,  BESİAD (Bodrum Esnaf Sanayici ve İş İnsanları Derneği), BODER (Bodrum Otelciler Derneği), Bodrum Gazeteciler Cemiyeti, Spor Toto,, Remed Assistance, Salados, Fora Mobil Araç Takip ve Power App katkılarıyla düzenlenen organizasyon, 19 Nisan Cumartesi günü Bodrum Belediye Meydanı’ndaki finiş seremonisi ve ödül töreni ile sona erdi.

Bodrum Rallisi

Rally Bodrum’u ipini kimler göğüsledi

Fransız Corentin Silvestre ile yarışan Team Petrol Ofisi pilotu Kerem Kazaz, ralliyi genç pilotlar birincisi olarak tamamlarken aynı zamanda Nothing Türkiye özel ödülü ile Mustafa Ergene etabı en iyi zaman ödülünün de sahibi oldu. Master pilotlar birincisi Şener Güray ile yarışan Uğur Soylu olurken, kadın pilotlar birinciliğini de Yusuf Çalık ile yarışan kızı Eda Soylu elde etti. Sınıf 4 ve İki Çeker klasmanlarında Hüseyin Çetmen-Çağlar Süren ekibi Marmaris’in ardından Bodrum’da da birinciliğe uzanırken, Sınıf N’de GP Garage My Team’den Okan Öztürk-Hakan Uçucu ve Sınıf 5’te de Demir Sancaklı-Aras Dinçer birincilikleri paylaşan ekipler oldular.

Türkiye Ralli Şampiyonası, çok fazla sosyal yönü olan bir organizasyon

Bodrum ve Milas ilçelerinin doğal güzelliklerini gözler önüne seren asfalt zeminli etaplarda yazdan kalma bir hafta sonunda koşulan rallinin Berç Arhanyan anısına düzenlenen TOSFED Ralli Kupası klasmanında ise Evren Olcay-Yenal Kaya birinciliği kazandı. Eskişehirli ekip aynı zamanda Kategori 2 birinciliğinin de sahibi oldu. Özgür Yürük-Mutlu Güler ekibinin genel klasman ikincisi ve Kategori 4 birincisi olduğu kupanın üçüncüsü ve Kategori 3 birincisi ise Yaman Yılmaz-Ali Emre Yılmaz ekibi oldu.  Kategori 1’de ise Faruk Sayın-Hilal Olgun birincilikleri paylaşan ekipler oldular. Berç Arhanyan TOSFED Ralli Kupası kadın pilotlar birincisi Çiğdem Tümerkan olurken, kadın co-pilotlar birincisi de Derya Ulus oldu.

Helicobacter Pylori bakterisi ne kadar riskli?

Yaklaşan sıcaklarda hijyen koşullarının zorlaşması ve besinlerin daha kolay bozulması nedeniyle mide ve ince bağırsakta yaşayan Helicobacter Pylori bakterisine karşı bilinçlenmek büyük önem taşıyor. Bu bakterinin Afrika’dan başlayan göçlerle yaklaşık 60 bin yıldır insanlarla birlikte evrimleştiğini dile getiren Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülfikar Polat, “Helicobacter Pylori, mideye yerleşerek asidik ortama rağmen hayatta kalabilen ve enfeksiyon oluşturan bir bakteri türüdür. Çoğu kişide belirti vermeden yaşasa da bağışıklık sistemi bu bakteriyi tanıyıp yok etmeye çalışırsa, kronik gastrit sonucu ciddi sağlık problemleriyle karşı karşıya kalınabilir” dedi.

Yaygınlığı ülkelere göre değişkenlik gösterse de bu zamana kadar tüm dünyanın yaklaşık yüzde 40 ila 60’ının bu bakteri ile temas ettiği biliniyor. H. Pylori’nin en yaygın olduğu bölgelerin sırasıyla; Afrika, Akdeniz, Batı Pasifik ve Amerika olduğunu açıklayan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülfikar Polat, “Karın ağrısı, şişkinlik, ekşime, bulantı ve yanma gibi şikayetlere yol açabilen bakteri, genellikle hijyenik olmayan koşullardaki gıda veya su aracılığıyla yayılıyor. Kirli su kaynakları ve sağlıksız gıda tüketimi gelişmekte olan ülkelerde daha yoğun olduğu için bakterinin buralarda görülme sıklığı daha fazla” dedi.

Prof. Dr. Zülfikar Polat

Prof. Dr. Zülfikar Polat

Reflü ile karıştırılabilir

Bakterinin; ellerin iyi yıkanmaması, özellikle aile arasında bakteriyi taşıyan bir kişinin tükürüğüne temas edilmesi ve kontamine su ya da yiyecekler tüketilmesiyle bulaştığını vurgulayan Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülfikar Polat, “Genellikle üst karnın ortasında hissedilen ve açken ya da yemekten hemen sonra ortaya çıkan karın ağrısı, şişkinlik, hazımsızlık, erken doyma, yanma hissi, mide gazı, bulantı ve kusma gibi durumlar en sık karşılaşılan belirtilerindendir” şeklinde konuştu.

Demir eksikliğinin altında Helicobacter Pylori yatıyor olabilir

Helicobacter Pylori’nin genellikle kronik gastrite neden olduğunu belirten Prof. Dr. Zülfikar Polat, “Kronik gastrit zamanla mide hücrelerinde kayıplara neden olarak kişide mide kanseri ve mide lenfomasına kadar gidebilen sağlık sorunlarına zemin hazırlayabilir. Bakteri; mide asidini artırarak midenin koruyucu tabakasına zarar verir hem burada hem de onikiparmak bağırsağında ülserlere yol açabilir. Demir eksikliği anemisinin en önemli nedenlerinden biri de bu bakterinin varlığıdır” dedi.

Üre nefes testi yüzde yüze yakın doğru sonuç veriyor

Helicobacter Pylori bakterisinin tanısı için çeşitli yöntemlerden faydalanıldığından bahseden Prof. Dr. Zülfikar Polat, “Kanda antijen testi ile vücudun daha önce bakteri ile karşılaşıp karşılaşmadığı saptanabilir ancak aktif bir enfeksiyon olup olmadığı anlaşılmaz. Üre nefes testinin doğruluğu yüzde 99’un üzerindedir ancak üre ve bir başka yöntem olan dışkı testinin başarılı olabilmesi için, antibiyotik kullanımından 3-4 hafta sonra uygulanması gerekir. Son olarak da bir görüntülüme yöntemi olan mide endoskopisi sırasında biyopsi alınabilir ve tanı konabilir” dedi.

Artan antibiyotik kullanımı ilaçların etkisini düşürüyor

Bakterinin yol açtığı rahatsızlıkların tedavisinin tıp dünyasında tartışmalara konu olduğuna değinen Prof. Polat, “Bazı otoriteler bu kadar yaygın görülen bir bakterinin tedavi edilmemesi gerektiğini iddia etse de sebep olduğu problemler ve hastalıklar göz önüne alındığında, özellikle de semptomatik hastalarda yani gözle görülür şikâyetleri olan kişilerde mutlaka ortadan kaldırılması gerekir. Günümüzde antibiyotik kullanımının artmasıyla oluşan antibiyotik direnci nedeniyle 2’li antibiyotik ve mide koruyucu içeren ve ortalama 14 günlük tedaviler ile Helicobacter Pylori yok edilebilir. Bu ilaçlar düzenli olarak kullanıldığında tedavide yüzde 90’ların üzerinde başarı yakalanabiliyor. İlaç kullanımı bittikten 1 ay sonra üre nefes veya dışkı antijen testi ile bakterinin yok olup olmadığı kontrol edilmeli, direnç tespit edilirse hastaya verilen antibiyotikler değiştirilerek ikinci kür uygulanmalı” dedi.

Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Zülfikar Polat, tedavi edilmediğinde ciddi sonuçlar doğurabilen Helicobacter Pylori bakterisinden korunma yollarını paylaştı:

  1. Ellerinizi, yemekten önce ve tuvaletten sonra mutlaka sabunla yıkayın.
  2. Kaynağı belirsiz suyu içmeyin. Bu bakteri hijyenik olmayan ortamlarda yaşayabileceği için mümkünse içme suyunuzu kaynatın ya da güvenilir bir filtreyle süzün.
  3. Sebze ve meyveleri iyi yıkamadan tüketmeyin.
  4. Tükürük yoluyla bulaşabilen bir bakteri olduğu için diğer insanlarla aynı tabaktan yemek yemeyin, bardak veya çatal-kaşık paylaşmayın.
  5. Çiğ et ve süt ürünlerinden uzak durun.
  6. Mide şikayetleriniz varsa geçiştirmeyin. İleride oluşabilecek mide ülseri ya da kanseri gibi riskleri azaltın.
  7. Mideye başlı başına zarar veren alışkanlıklardan; sigaradan uzak durun, alkolü sınırlayın ve asidik, çok baharatlı yiyeceklerden kaçının.
  8. Bağışıklık sisteminizi korumaya yardımcı olun, dengeli ve sağlıklı beslenmeye dikkat edin.
  9. Probiyotik kullanarak mide ve bağırsak sağlığınızı destekleyin.

Rolls-Royce’dan özel üretim satranç seti

Rolls-Royce, özel olarak tasarlanmış Satranç Seti’ni sunuyor. Gizlenmiş çekmeceler ve seramik kaplamalı, mıknatıslı heykelsi taşlar ile öne çıkan satranç seti bir yıllık tasarım, mühendislik ve deneme sürecinin sonunda üretildi. Dört kaplama seçeneği ve 13 deri rengi alternatifi bulunuyor.
Rolls-Royce Motor Cars, kültürler ve nesillerin ötesinde, dünyanın en saygın strateji oyunlarından birinin modern bir ifadesi olan Rolls-Royce Satranç Seti’ni tanıtıyor.
Markanın imzası olan malzemeler ve teknikler kullanılarak el işçiliği ile üretilen bu özel ürünler, kişiselleştirme için birçok fırsat sunuyor.
Satranç Seti, hareket hissini uyandıracak şekilde tasarlandı. Deri kaplı taban, merkezin etrafında hafifçe yükselerek, dar tabanı üzerinde sürülen bir izlenim bırakırken, Rolls-Royce araçlarının zarif hatlarını andırıyor.
13 farklı deri seçeneği
Satranç Seti’nin parçaları, müşterinin kişisel tarzını ve evinin estetiğini yansıtacak şekilde kişiselleştirilebiliyor. Müşteriler, Cashmere Grey, Phoenix Red, Charles Blue, Forge Yellow, Iceland Moss, Scivaro Grey, Arctic White, Havana, Tailored Purple, Mandarin, Peony Pink, Black ve Lime Green’den oluşan 13 farklı deri rengi arasından seçim yapabiliyor. Böylece hem dış görünümü hem de satranç taşı tutucusunu tam olarak istedikleri gibi kişiselleştirebiliyorlar.

Upcycle İstanbul Art and Design Festival

İstanbul’un ileri dönüşümü odağına alan, sosyal etkisi yüksek, çevre dostu festivali Upcycle İstanbul Art & Design Festival, 15-18 Mayıs tarihlerinde Müze Gazhane’de kapılarını açıyor.

Bu yıl “Dönüşüme Kendinden Başlamaya Var Mısın?” temasıyla gerçekleşecek festival, sanatı, tasarımı ve sürdürülebilir yaşamı benimseyen herkesi, dönüşüm ve yaratıcılığın sınırlarını birlikte genişletmeye davet ediyor.

15-18 Mayıs tarihlerinde Müze Gazhane’de gerçekleşecek olan Upcycle İstanbul Art & Design Festival, vicdanlı, üretken, yaratıcı, meselesi olan, iyi kalpli insanları “Dönüşüme Kendinden Başlamaya Var Mısın?” temasında buluşturmayı amaçlıyor. Katılımcıları kendi içsel dönüşümlerini gerçekleştirmeye, daha bilinçli bireyler olmaya ve bu dönüşümle çevrelerine de ilham vermeye davet eden festival, ortak umut ve dönüşüm için güçlü bir topluluk oluşturuyor.