Cemiyet, magazin ve güncel haberler

Yazılar

Ödüllü tasarımcı Sergio Andrés Mendoza Türkiye’de

Anneler Günü’nü kutlamak amacıyla, The Coolectibles Art Gallery’nin sahibi Ayşe Tatlıcı, girişimci Hande Oğuz ile birlikte zarafet ve sanat dolu bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.

Miami’den İstanbul’a davet edilen uluslararası ödüllü tasarımcı Sergio Andrés Mendoza, Türk ortağı Hande Oğuz ile birlikte hazırladığı özel takı koleksiyonunu sanatseverlerle buluşturdu.

Yalnızca The Coolectibles Art Gallery’de sunulan bu seçkin koleksiyon, mikro altın kaplamalı gümüşten, özel bir mıhlama tekniğiyle üretiliyor. Denize girildiğinde dahi kararmayan bu zarif tasarımlar, Amerika’da özellikle Florida’da büyük ilgi görüyor.

Mendoza’nın koleksiyonu, bu yaz İstanbul’un stil sahibi kadınları arasında favori aksesuar olmaya aday.

Çırağan Sarayı’nın bahçelerinde gelenekselleşen lüks piknik  

Çırağan Palace Kempinski, benzersiz piknik etkinliği ile misafirlerini açık havada ve saray bahçelerinde ağırlamaya devam ediyor. Boğaz’ın kıyısında, özenle seçilmiş lezzetlerden oluşan menülerin eşsiz sunumu, şehirde keyifli bir deneyim yaşatıyor.

Göz Alıcı Bir Sofra, Benzersiz Lezzetler

Çırağan Sarayı’nın ihtişamlı bahçelerinde kurulan bu deneyimde misafirlere üç farklı menü alternatifi sunuluyor. Menülerin her biri, özel tarifler ve özenle seçilmiş malzemelerle hazırlanmış, sofistike bir açık hava sofrası vadediyor.

Denizin ferahlatıcı esintisini andıran karides kokteyli, ustalıkla füme edilmiş somon, altın rengi kızarmış mantarlı risotto topları, orman meyveli ve domatesli Fransız fasulyesi gibi zarif başlangıçlar, misafirlerin damaklarını lezzetlendirmeye başlıyor. Ferahlatıcı salatalar, taze yaz sebzeleri, yerli ve yabancı peynirler, benzersiz şarküteri çeşitleriyle şölen devam ediyor. Nefis sandviçler, Saray pastanesinde yapılan çeşit çeşit artizan ekmekler, kruvasanlar ve grisini çeşitlerinin yanı sıra mini paçanga böreği, mini etli burger gibi atıştırmalıklar, Boğaz’ın büyüleyici silueti eşliğinde doyumsuz bir gurme piknik deneyimi yaşatıyor. Özenle kavrulmuş, sahanda hazırlanmış yumurta, menemen ve sucuk eşliğinde bebek patatesin çıtır dokusu damakları şenlendirirken; mantarlı ve rokfor peynirli kiş, renk cümbüşü sebzeli mini pizza ve füme hindili ‘croque monsieur’ tostlar, Çırağan mutfağının zarif dokunuşlarıyla sofraları adeta bir sanat eserine dönüştürüyor. El yapımı kurabiyeler, nefis kekler, tartlar ve turtaların yanında Saray’ın baklava odasında özel baklava şefleri tarafından hazırlanan baklavalar, Türk lokumları, fıstıklı kadayıf, cevizli incir dolması ve taptaze meyveler; konukları Boğaz’ın büyüleyici manzarası eşliğinde unutulmaz anılara dönüşen bir tatlı şölenine davet ediyor.

Özel kutlamalar

Özel kutlamalar, doğum günleri, aile buluşmaları ve romantik organizasyonlar için ideal bir atmosfer sunuyor.

Lüks piknik deneyimi, minimum 6 kişilik rezervasyonlar için olup, her menü çeşitli içecek paketleriyle zenginleştirilebiliyor.

Bilgi; 0212 326 46 20

diningreservations.ciraganpalace@kempinski.com

Burun estetiği talebi 15 yaşına kadar indi!

Burun estetiği ameliyatı, dünyada ve ülkemizde en sık yapılan estetik operasyonlarında ilk sırada yer almaya devam ediyor.  Son yıllarda internet üzerinden yapılan toplantıların artması nedeniyle yüz bölgesine yönelik estetik operasyonlara, özellikle de burun estetiğine olan talep giderek artıyor. Üstelik, sosyal medyada paylaştıkları fotoğraflarının daha fazla beğeni alabilmesi için 15-16 yaşındaki gençler bile ailelerini ikna ederek burun estetiği ameliyatı yaptırmak amacıyla hekimlere başvuruyorlar.  Acıbadem Dr. Şinasi Can (Kadıköy) Hastanesi Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, burun estetiği ameliyatının genel sağlık durumu uygun olan ve kemik ile kıkırdak gelişimini tamamlamış kişilere yapılması gerektiğine dikkat çekerek, “Burun estetiği ameliyatını, yüz gelişiminin tamamlandığı 18 yaşından sonra öneriyoruz. Bunun sebebi ise bu yaş öncesinde kemik ve kıkırdakların gelişimlerinin devam etmesi nedeniyle operasyondan başarılı sonuç alınamama riskinin olması. Dolayısıyla, gençler sonuçtan memnun kalmayıp mutsuz olabiliyor ve ilerleyen yıllarda 2’inci kez burun ameliyatı yaptırmak durumunda kalabiliyorlar. Bu nedenle, aileleri tarafından kabul edilse bile kızlarda 16-17 ve erkeklerde 17-18 yaşından önce, kemik gelişimi tamamlanmadan, burun estetiği ameliyatlarının yapılmasını tavsiye etmiyoruz” diyor. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, burun estetiği (Rinoplasti) ameliyatı hakkında en çok merak edilen soruları yanıtladı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.

Dr. Cem Öz

Dr. Cem Öz

İdeal bir burun nasıl olmalı?

Yüzümüzde en çok dikkat çeken yapı olması nedeniyle burunda gerçekleştirilen değişiklikler kolayca fark ediliyor. Dr. Cem Öz, dolayısıyla burun estetiği ameliyatında, burun şeklinin yüz ile uyumlu olmasının ve doğal bir görünüm sağlamasının en önemli kriter olduğunu belirterek, “Yüzün diğer kısımlarıyla uyumlu, dikkat çekici ve yapay görüntüsü olmayan, ancak yüze güzellik ile çekicilik katan, nefes alma sorununun da düzeltildiği burun şekli hedefleniyor.  Doğal görünüm sağlandığı takdirde, burun estetiği yapıldığı, hastanın yeni tanıştığı kişiler tarafından anlaşılmayabiliyor” diyor.

İstediğim burun şeklini yaptırabilir miyim?

Her burun kişiye özeldir. Bu nedenle, estetik ameliyatı sizin istekleriniz doğrultusunda özel olarak planlanıyor ve uygun teknikler kullanılıyor. Ancak isteklerinizin gerçekçi olması büyük bir önem taşıyor.

Burun estetiği ameliyatlarında hangi yöntemler uygulanıyor?

Burun estetiği ameliyatlarında, burun derisi altındaki kemik ve kıkırdak dokularını şekillendirmek için “açık rinoplasti” ve “kapalı rinoplasti” olmak üzere iki teknik kullanılıyor. Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, her iki yöntemin de avantaj ve dezavantajları olduğunu belirterek, “Rinoplasti ameliyatları eskiden sadece kapalı yöntemle yapılırken, günümüzde anatomik yapıların tam ortaya konduğu ve daha kolaylıkla şekillendirilebildiği açık yöntem de popülerlik kazandı. Yine günümüzde, kapalı yöntemlerde geliştirilen burun sırtı koruyucu ve burun ucu kıkırdak şekillendirme yöntemleriyle kapalı teknikteki dezavantajlar da azaltıldı” diyor.

Hangi tekniğin uygulanacağına nasıl karar veriliyor?

Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, ameliyatın hangi yöntemle uygulanacağına burunda yapılacak olan işlemlere göre karar verildiğini belirterek, “Burun estetiği ameliyatlarında farklı burun deformasyonları için farklı teknikler kullanılabiliyor. Örneğin, burun ucu şekillendirmesinde fazla değişiklik gerektirmeyen durumlarda kapalı teknik yeterli gelebilirken, ciddi deformasyon olan tablolarda veya revizyon rinoplastide açık teknik daha başarılı olabiliyor. Bu noktada, cerrahın hangi yöntemde daha deneyimli ve başarılı olduğu önem taşıyor” diye konuşuyor.

Ağrılı ve ödem oluşturan bir ameliyat mı?

Burun estetiği ameliyatı sonrasında ağrı hafif düzeyde oluyor ve ağrı kesici tedavilerle yönetilebiliyor. Genellikle hastanede bir gece takip yeterli geliyor, sabah kontrolünde sıkıntı görülmediği takdirde hasta taburcu ediliyor.

Burnumdaki tamponlar çıkarılırken canım yanar mı?

Burun tamponları, rinoplasti ameliyatı sonrasında, kemik ile kıkırdak dokulara destek vermesi ve kanamaların azaltılması amacıyla kullanılıyor. Günümüzde başvurulan silikon tamponların orta kısımlarının delikli olması, hastaların ameliyat sonrasında büyük bir nefes alma problemi yaşamalarını önlüyor. Burun tamponları, yapılan işlemlere göre, 3-7 gün arasında çıkarılıyor. Üstelik yıllar önce kullanılan bez tamponların çıkarılması sırasında oluşan ağrı ve kanamalar, yaygın inanışın aksine, silikon tamponlarla artık yaşanmıyor.

Gözaltında oluşan morlukları nasıl hafifletebilirim?

Rinoplasti ameliyatı sonrasında oluşan morlukların şiddeti; hastanın cilt yapısına, morarmaya yatkınlığına, yapılan işleme, ameliyatın süresi ile tekniğine göre değişiyor. Dr. Cem Öz, günümüzde ultrasonik piezo gibi teknolojik yöntemler ve burun sırtı koruyucu rinoplasti yöntemleriyle morlukların minimal seviyelere  ulaştığını belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ameliyat sonrasında buz uygulamaları ve morluk önleyici kremler morlukların hafiflemesinde etkili oluyorlar. Bunların yanı sıra tansiyonun yükselmemesi için sigara ve alkolden uzak durulması gerekiyor. Yatarken başın yükseltilmesi, düz yatılması ve başın öne doğru fazla eğilmemesi de önem taşıyor. Tüm bu önlem ve tedavilerle morluklar yedi gün içerisinde geçiyor.”

Ameliyat sonrasında burun ucu düşer mi?

Dr. Cem Öz,  burun ucunun ameliyat sırasında burun ucundaki kıkırdaklara verilen şeklin yeterince desteklenmemesi durumunda düştüğünü belirtiyor. İlk zamanlarda, ödem nedeniyle belli olmayan bu tablonun zaman geçtikçe fark edildiğini aktaran Dr. Cem Öz, “Doğru teknikle yapılan ve iyi desteklenmiş burun ucu kıkırdakları ise zamana meydan okuyor ve onlarca yıl sonrasında bile burun ucunda düşme sorunu yaşanmıyor” diye konuşuyor.

Burun estetiği ameliyatı kalıcı çözüm sunuyor mu?

Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Dr. Cem Öz, burun estetiği ameliyatlarında yapılan düzeltmelerin ömür boyu kalıcı olduğuna işaret ederek, “Ancak nadiren, çok eğri ve travmatik hasarlı burunlarda, kıkırdak yapıdaki eğrilikler tüm düzeltme işlemlerine rağmen, ‘kıkırdak hafızası’ diye tanımlanan eski şekline dönmesiyle sonuçlanabiliyor. Bu tür durumlarda revizyon ameliyatları gerekebiliyor” diyor.

İş ve sosyal yaşantıma ne zaman dönebilirim?

Ameliyat sonrasında, genellikle 7’inci günde, burun termoplastik atelleri ve bantları çıkarılabiliyor. Bu işlem sonrasında, kişisel bakımınızı yaparak, iş ve sosyal yaşantınıza dönebilirsiniz.

Burnum gerçek şeklini ne zaman alacak?

Rinoplasti ameliyatı sonrasında burundaki ödemin azalması ve kemik ile kıkırdak yapıların iyileşmesi ortalama 3 ay sürüyor. Ancak burnun tam şeklini alması bir yılı bulabiliyor.

Ameliyat sonrasında nelere dikkat etmeliyim?

Ameliyat sonrasında,  ilk zamanlarda dikişlere pansumanların yapılmasını ve kan pıhtılarının temizlenerek burnun temiz tutulmasını önerdiklerini belirten Dr. Cem Öz, dikkat edilmesi gereken diğer kuralları şöyle özetliyor:

  • Tamponlar çıkarıldıktan sonra, burundaki tıkanıkları önlemek için steril tuzlu su spreyleri kullanın ve güçlü bir şekilde sümkürmekten kaçının.
  • Alçı ve bantlar çıkarıldıktan bir ay sonra ödemi azaltmak için ödem azaltıcı kremlerle burnunuza hafif masajlar yapın.
  • Koyu renk iz kalmasını önlemek amacıyla güneşten korunun ve 50 faktör koruyucu güneş kremi kullanın.
  • Gözlük ve güneş gözlüğünü 3 ay boyunca takmayın.
  • Deniz ve havuza en az bir ay girmeyin, eğer girdiyseniz suya atlamayın ve dalmayın.
  • Spora en az bir ay ara verin.
  • İlk 3 ay mümkün olduğunca düz ve yüksekte yatın, asla yüz üstü uzanmayın.
  • Burnunuzu her türlü darbeden koruyun, silerken dikkatli olun ve sağa ya da sola çevirmeyin.

FORTHING, T5 EVO ve M4 U-Tour modelleri Türkiye’de

Çin otomobil üreticisi DONG FENG Grubu bünyesindeki FORTHING, Türk müşterileri ile buluşmaya hazırlanıyor.

İlk etapta 1.5 litrelik benzinli turbo motor seçeneğine sahip olan SUV Modeli T5 EVO ile yine aynı motor seçeneğine sahip MPV Modeli olan M4 U-Tour’ un satışa sunulacağı FORTHING, lansmana özel fiyatları ve ödeme koşulları ile dikkatleri üzerine çekiyor. Lansmana özel fiyatlar ile ön siparişe açılacak olan T5 EVO ve M4 U-Tour modellerinin ilk teslimatlarına ise Haziran ayı itibariyle başlanacak. Markanın aynı zamanda T5 modelinin yüzde yüz elektrikli ve hibrit olmak üzere iki farklı versiyonu ile yüzde yüz elektrikli S7 adında sedan gövde tipinde modelleri de bulunuyor. Ayrıca T5 modelinin REEV (Uzatılmış Menzilli Elektrikli Araç) versiyonu ile M4 U-Tour modelinin hibrit versiyonu ile 7 kişilik VIP MPV modeli olan V9 modellerinin yakın bir zaman diliminde Türkiye ve Avrupa pazarlarına sunulması planlanıyor.

Akın Ekici “Supremacy In Fractals: Unfinished Things”

Geometrik soyut sanatın ilham verici ismi Akın Ekici, “Supremacy In Fractals: Unfinished Things” başlıklı yeni sergisiyle Galeri Işık’ta sanatseverlerle buluşuyor.

Ekici’nin “süprematik fraktal” anlayışıyla oluşturduğu bu özel koleksiyon; yağlıboya, batik, kufi ve makili eserler, lak baskılar, tekstil eserler, serigrafiler ve ipek şardonlu baskılar olmak üzere 40’tan fazla eserden oluşuyor. Küratörlüğünü Prof. Dr. Uğur Batı’nın üstlendiği sergi, 19 Mayıs’a kadar ziyarete açık olacak.

Türkiye’nin ilk çevreci rallisi “Ralli Bodrum” oldu

Karya Otomobil Spor Kulübü (KAROSK) tarafından bu yıl beşinci kez düzenlenen Rally Bodrum, Türkiye’nin ilk çevreci rallisi oldu.

Etkinlik, Boder (Bodrum Otelciler Derneği) liderliğinde, Commited ve Kayacan Çevre Mühendisliği iş birliğiyle hayata geçirilen çevresel sürdürülebilirlik uygulamaları sayesinde, Türkiye’nin uluslararası geçerliliğe sahip karbon nötr sertifikası alan ilk ralli organizasyonu oldu.

600’ü aşkın katılımcıyı ağırlayan ralli kapsamında; konaklama, ulaşım, enerji tüketimi, atık üretimi ve yeme-içme gibi başlıca karbon emisyon kaynakları Green Events Tool (GET) metodolojisi ile detaylı biçimde ölçümlendi. Tüm veriler dijital olarak Commited platformu aracılığıyla toplandı. Ortaya çıkan karbon ayak izi ise Gold Standard sertifikalı projelere yapılan karbon dengeleme yatırımları ile sıfırlandı.

Etaplar sadece hıza değil, sürdürülebilirliğe de açıldı:

  • ⁠ ⁠GET metodolojisine uygun uluslararası karbon ayak izi ölçümü,
  • ⁠ ⁠Katılımcı formları üzerinden bireysel emisyonların hesaplanması,
  • ⁠ ⁠Gerçek zamanlı dijital veri analizi ve şeffaf raporlama,
  • ⁠ ⁠Gold Standard onaylı çevresel projelerle karbon dengelemesi.

Rally Bodrum Çevre Sorumlusu Ünsal Kayacan, bu çalışmanın yalnızca bir ölçümleme projesi değil, aynı zamanda farkındalık yaratan ve sektöre yol gösteren bir sürdürülebilirlik adımı olduğunu belirterek; “Bu yıl Rally Bodrum’da sadece etaplara değil, sürdürülebilir geleceğe de öncülük ettik. Türkiye’de ilk kez bir ralli, uluslararası kabul görmüş karbon nötr sertifikasıyla çevreye duyarlılığını belgelendirdi. Sporun sadece rekabet değil, sorumluluk da taşıdığına inanıyoruz.” açıklamasını yaptı. Spor etkinliklerinin, turizme ve destinasyon tanıtımına katkısı tartışılmaz. Ancak turizmin en büyük lokomotifi, doğa ve doğal güzellikler. Bu etkinlikleri gerçekleştirirken doğayı ve çevreyi korumanın birincil öncelik olmasına dikkat çeken bu çalışma aynı zamanda yine BODER liderliğinde, oteller ve diğer tüm etkinlikler için öneriliyor ve destekleniyor.

“Hüzün”

Evrim Sanat Galerisi, sanatseverleri “Hüzün” adlı trio resim sergisiyle buluşturdu. Ressam Arzu Kılıçdoğan, Hayri Ağan ve Nesrin Sağlam’ın eserlerinden oluşan serginin açılışı gerçekleştirildi. Sergi, 21 Mayıs 2025 tarihine kadar ziyaretçilere açık olacak.

Sergi, sanatın insan ruhundaki derinlikleri ve duyguları yansıtan güçlü bir anlatım sunuyor. “Hüzün” temasıyla, sanatın dönüştürücü ve düşündürücü gücü yeniden vurgulanıyor. Sergide; yağlı boya, akrilik ve karışık teknik kullanılarak tuval, kağıt, mdf üzerinde toplam 42 eser yer alıyor.

Evrim Sanat Galerisi

Adres: Göztepe Mahallesi, Bağdat Caddesi Handan Palas Apartmanı No:233 Daire: 1 Kadıköy-İstanbul

Tel.: (0533) 237 59 06

Ziyaret Saatleri: Pzt-Çrş-Perş-Cuma-Cmt 11:00-19:00

Pazar: 12:00-18:00, Salı günleri ziyarete kapalıdır.

Astım ataklarına karşı 10 etkili öneri!

Dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de giderek yaygınlaşan astım kronik solunum yolu hastalıklarının başında geliyor. Türkiye’de her 12-13 kişiden birinde astım görüldüğünü ve son yıllarda bu sayının artış gösterdiğini belirten Acıbadem Ataşehir Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sertaç Arslan “Astım yalnızca genetik geçişli bir hastalık olmayıp,  çevresel faktörlerle ve sağlıksız yaşam alışkanlıkları ile sonradan da gelişebiliyor. Özellikle sigara dumanına maruz kalmak, yoğun hava kirliliği, düzensiz yaşam, hareketsizlik, sağlıksız beslenme ve kapalı ortamlarda uzun süre kalmak gibi yanlış yaşam tarzları astıma zemin hazırlayabiliyor. Ayrıca çocuklukta geçirilen bazı solunum yolu enfeksiyonları, ev tozu akarları, kimyasal temizlik ürünleri, stres ve ani hava değişimleri gibi etkenler de astım gelişiminde rol oynayabiliyor” diyor. Bu nedenle astımın önlenmesi ve kontrol altına alınmasında hem bireysel hem de toplumsal farkındalığın büyük önem taşıdığını vurgulayan  Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sertaç Arslan, 6 Mayıs Dünya Astım Günü kapsamında yaptığı açıklamada, astım hastalarının uzak durması gereken 10 yaygın tetikleyici etkeni anlattı, astımdan korunmaya yönelik alınması gereken önlemleri sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Doç. Dr. Sertaç Arslan

Doç. Dr. Sertaç Arslan

  • Sigara dumanı ve elektronik sigaralar

Sigara içmek, elektronik sigara kullanmak ya da sigara dumanına maruz kalmak (pasif içicilik), akciğerleri tahriş ederek astımı tetikleyebiliyor. Tütün dumanında bulunan binlerce kimyasal madde, hava yollarını daraltarak nefes almayı zorlaştırıyor.

  • Temizlik ürünleri, parfümler ve kimyasal maddeler

Ev temizliğinde sık kullanılan çamaşır suyu, sprey temizleyiciler ve parfümlü kimyasal ürünler, solunum yollarını tahriş ederek astım hastalarında boğaz yanması, öksürük, bronşlarda kasılma, ödem oluşumu ve nefes darlığı gibi şikayetlere yol açarak astım krizlerini tetikleyebiliyor.

  • Hava kirliliği

Hava kirliliği, solunum yollarını doğrudan etkileyen en önemli çevresel riskler arasında yer alıyor. Egzoz gazları, sanayi tesislerinden yayılan partiküller ve tozlu hava astım krizlerini tetiklerken, bu etkenlere kronik maruz kalma durumunda hastalık belirtileri şiddetlenip tedaviye yanıt azalabiliyor.

  • Ev tozu akarları

Evlerdeki halılar, yataklar, perdeler ve yastıklar, mikroskobik ev tozu akarları için ideal yaşam alanlarını oluşturuyor. Bu akarlar, astım hastalarında alerjik reaksiyonlara neden olarak nefes darlığı, öksürük ve göğüste sıkışma hissi yaratabiliyor.

  • Polenler

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sertaç Arslan “İlkbahar ve yaz aylarında doğada yoğun şekilde bulunan polenler, özellikle çimen, ağaç ve yabani otlardan salınır. Rüzgarlı havalarda polenlerin havadaki yoğunluğu artar ve bu da astım hastalarında burun tıkanıklığı, hapşırık, göz yaşarması ve nefes darlığı gibi belirtilere yol açabilir” diyor.

  • Evcil hayvan tüyleri

Evcil hayvanların tüyleri, derileri ve tükürükleri duyarlı bazı kişilerde güçlü alerjik reaksiyonlara neden olabiliyor. Bu alerjenler solunum yoluyla alındığında astım krizini tetikleyebiliyor.

  • Nemli ortamlar ve küf sporları

Küf, özellikle nemli, karanlık ve havalandırması yetersiz ortamlarda çoğalıyor. Küf sporları solunum yoluyla alındığında, bağışıklık sisteminde tepkiye yol açarak astım semptomlarını artırabiliyor.

  • Soğuk/ kuru hava ve klima

Doç. Dr. Sertaç Arslan “Ani ısı değişimlerinin yanı sıra soğuk ve kuru hava astım hastalarında bronşların daralmasına ve spazmına yol açabilir. Hava yollarında kasılmalar meydana gelir ve nefes almak zorlaşır. Klima da havayı kurutarak astım ataklarını tetikleyebilir” diyor.

  • Yoğun egzersiz

Egzersiz sırasında özellikle hızlı nefes alıp vermek, hava yollarının kurumasına ve daralmasına neden olabiliyor. Bu durum, egzersize bağlı astım olarak adlandırılan özel bir astım tipine yol açabilirken, özellikle soğuk ve kuru havada yapılan spor aktiviteleri bu riski artırıyor.

  • Aşırı stres ve duygusal travmalar

Psikolojik stresin, bedensel hastalıkları tetikleyebildiği artık bilimsel olarak da kabul ediliyor. Ani korku, üzüntü, öfke ya da travmatik durumlar, solunum kaslarını olumsuz etkileyerek astım atağını başlatabiliyor. Uzun süreli stres altında kalmak, bağışıklık sistemini de zayıflatarak astımın kötüleşmesine neden olabiliyor.

Astıma Karşı 10 Etkili Öneri!

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Sertaç Arslan “Astımı tamamen ortadan kaldırmak mümkün olmasa da, tetikleyici faktörlerden uzak durmak krizlerin sıklığını ve şiddetini ciddi oranda azaltır. Kişiye özel korunma stratejileri ve düzenli takip bu süreçte çok önemlidir” diyor. Doç. Dr. Arslan, astıma karşı 10 önerisini şöyle sıralıyor;

  1. Sigara dumanından uzak durun. Hem aktif hem pasif içicilik astımı kötüleştirir.
  2. Kapalı ve nemli ortamlar küf oluşumunu artırdığından evinizi sık sık havalandırın.
  3. Halı, perde, tüylü oyuncak, toz barındıran eşyalar ve evcil hayvan tüyleri gibi alerjen etkenleri azaltın. Nevresimlerinizi yüksek ısıda yıkayın ve sık değiştirin.
  4. Polen dönemlerinde dışarı çıkış saatlerinizi sınırlayın. Özellikle sabahları dikkatli olun.
  5. Temizlik ürünlerini dikkatli kullanın. Kokusuz, doğal içerikli ürünleri tercih edin. Sprey formundaki ürünlerden kaçının ve kokusuz, hipoalerjenik veya doğal temizlik ürünlerini seçin.
  6. Soğuk havalarda ağzınızı atkıyla kapatın. Klimalı ortamlarda serin havanın doğrudan üzerinize gelmemesine dikkat edin.
  7. Stresi yönetmeyi öğrenin, yeterli ve kaliteli uyumaya özen gösterin.
  8. Temizlik yaparken solunum yollarını korumak için tıbbi maske (mümkünse N95 tipi), lateks olmayan eldiven ve gerekirse gözlerinizi korumak için gözlük kullanın. Temizlik yaparken pencere ve kapıları açık tutun. Temizlik sonrası kokular tamamen dağılmadan odaya girmeyin.
  9. Oda spreyleri, kumaş kokulandırıcılar ve parfümlü çamaşır deterjanları da astımı tetikleyebildiğinden bu ürünlerden uzak durun.
  10. Spor öncesi mutlaka ısının. Size uygun olan spor türü ile ilgili doktorunuza danışın.

Zayıflar daha uzun yaşıyor

Geçmişten günümüze halk arasındaki yaygın inanışa göre, yemek yendikçe vücut direnci artar ve hastalıklara karşı güçlenilir. Oysa bilim bunun tam tersini söylüyor. Açlığın özellikle kanser ile ilişkisi konusunda çok sayıda araştırma yapıldığını paylaşan Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Tıbbi Onkoloji ve Hematoloji Uzmanı, Onkolojik Bilimler Koordinatörü Prof. Dr. Necdet Üskent, “Bu çalışmalardan ilki 1994’te Lizbon’da gerçekleşen ESMO kongresinde açıklandı. Meme kanseri oluşturulan kobayların bir kısmı beslenmeye devam ederken diğer grup ise aç bırakıldı. Gözlem sonucunda aç kalan deneklerde tümörün giderek küçüldüğü, beslenenlerde ise kanserin büyüdüğü tespit edildi” dedi.

Bu incelemelerin ardından insanlarda da intermittent açlık denemeleri gerçekleştirildiğinden bahseden Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nden Tıbbi Onkoloji ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Necdet Üskent, “Kanserli hastalarda denenen 16-18 saatlik açlık sonucu, tıpkı kobaylarda olduğu gibi tümörün küçüldüğü ya da büyümeye devam etmediği gözlemlendi. İlginçtir ki kanserin sebep olduğu iştahsızlığın tümörden salgılanan kimyasallardan kaynaklandığını düşünüyoruz. Aslında vücudumuz kanserli hücreyi beslemememiz için bize sinyal gönderiyor oysa biz bu mesajı yanlış yorumlayarak daha fazla yiyoruz ve bir yandan tümörü de beslemiş oluyoruz” açıklamasında bulundu.

Prof. Dr. Necdet Üskent

Prof. Dr. Necdet Üskent

Genler, enerji varsa çoğalmaya devam diyor

Hücrenin enerjisini kontrol eden mtor isimli genin, bol miktarda enerji alındığında hücre çoğalmasını serbest bıraktığını vurgulayan Tıbbi Onkoloji ve Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Necdet Üskent, “Membrandan çekirdeğe uzanan sinyal iletim yollarının aralarında bulunan istasyonlara benzetebileceğimiz mtor geni, hücrenin enerjisini kontrol ediyor. Eğer enerji azalırsa bir nevi tasarruf yaparak hücrelerin çoğalmasını durduruyor, dolayısıyla kanserli hücrenin yayılımı duruyor. Bu prensipten halihazırda kanser ilaçlarında da faydalanılıyor, mtorları engelleyen tedavilerle bölünme sinyali durdurulmaya çalışılıyor” dedi.

Bilinçsiz açlık yarardan çok zarar verir

Açlık kavramının doğru anlaşılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Necdet Üskent, “Aslında bu yöntemin odağında karbonhidratların azaltılması var. Bir yandan vitamin ve antioksidan takviyeleri alınırken bir yandan protein ağırlıklı ama öğün sayısı az bir beslenme planından bahsediyoruz. Sodyum, potasyum gibi elektrolitlerin vücuda yeterli miktarda alınması, magnezyum gibi elektrolit dengesini sağlayan minarelerin eksiye düşmemesi çok önemli. Özellikle sodyum ve potasyumun azalmasıyla hastalar kendilerini son derece bitkin hissedebilir, ek olarak bağırsak sistemi bu yokluktan etkilenir ve düzgün çalışamaz. Ayrıca bu açlık yönteminin aşırı kilo kaybı nedeniyle vücudun gerilemesi anlamına gelen kaşeksi hastaları için uygun olmadığını da belirtmekte fayda var” şeklinde konuştu.

Üç öğün hatalı bir beslenme düzeni

Günde üç öğün yemenin sanılanın aksine kötü bir alışkanlık olduğunun altını çizen Prof. Dr. Necdet Üskent, “Özellikle kanserli hastalar kahvaltıyı atlayarak, akşam 5 civarı tek öğün beslenebilir. Buradaki önemli nokta 24 saat içinde ne kadar kalori alındığıdır. Gün içinde enerjiye ihtiyacımız olacağı için kahvaltının sağlam bir şekilde yapılması gerektiği teoride iyi bir fikir ancak bu durum kanser söz konusu olduğunda değişir. Konserveler, işlenmiş gıdalar ve kor ateşte pişirilmiş kebaplar taşıdıkları kanser tehlikesi nedeniyle alışkanlık haline getirilmemeli. Ayrıca hayvansal proteinleri azaltarak bitkisel proteinleri artırmak çok kıymetli. Özellikle kırmızı ve sarı renkli sebzelerde kuvvetli antioksidanlar olduğu için beslenme düzenimizin içinde her zaman olmalı. Allium isimli antioksidana sahip soğan ve sarımsak da kanserle mücadelede bol bol tüketilmeli. Muz gibi çok tatlı meyvelerden ise uzak durmakta fayda var ya da en azından daha yeşil olanlar tercih edilebilir” dedi.

Zayıflar, kilolulara oranla daha uzun yaşıyor

Vücudun bir kilo yağ dokusunu beslemek için kilometrelerce damar yapması gerektiğini açıklayan Prof. Dr. Necdet Üskent, “Bunun sonucunda da önündeki yol uzadığı için kalp daha fazla yoruluyor. Yağ oranı ve damar uzunluğunun aynı oranda arttığı unutulmamalı. Fazla kilo bu yüzden sadece kanserde değil kalp ve damar hastalıklarında da kritik bir yere sahip” diye konuştu.

Kanserli hücre hayatta kalmak istiyor

Kanser hücresi de aslında bizim hücremiz ve kulağa garip gelse de yaşamak istiyor, bunun için mücadele veriyor diyen Üskent, “Kemoterapiyle karşılaştığında direnç geliştirebilen genler yardımıyla, vücudu tedaviye duyarsızlaştırarak hayatta kalmaya çalışıyor. Tıp dünyası olarak, ölümsüzlük konusunda başarılı olan kanser hücrelerini çoğalmamak için ikna etmeye çalışıyoruz. Ayrıca kanser tedavisinin kemoterapi, radyoterapi ya da immünoterapiden ibaret olmadığı bilinmeli. Bu uygulamaların yan etkilerini de başarılı bir şekilde yönetmek tedavinin bir parçası. Örneğin bazı kanser türlerinde, son derece işe yarayan immünoterapinin, tiroid ve hipofiz hormonlarının baskılanması gibi hiç ummadığımız yan etkileriyle karşılaşabiliyoruz” dedi.

Diyabet ilaçları ve kanser yakından bağlantılı

Nişasta, ekmek ve karbonhidratlar azalınca aradaki farkın daha iyi anlaşılacağını belirten Üskent, “Çok enerji alan tüm kanser hastalarıma intermittent fasting yani aralıklı orucu öneriyorum ve kendilerini bir şeker hastası gibi görerek beslenmelerini istiyorum. Rahim ve menopozdan sonraki meme kanserlerinin en büyük sebeplerinden biri obezite. Kanser hastaları obeziteye yaklaştıkça hastalık nükseder. Diyabet hastalarının kullandığı metformin, glukofen ve glifor gibi ilaçların, tümörü tetikleyen insülin benzeri büyüme faktörü-1 hormonunu ve mTOR genini baskılayarak meme, rahim, pankreas ve karaciğer kanserlerini azalttığına dair yayınlar mevcut. Ayrıca meme kanseriyle ilgili yapılan epidemiyolojik çalışmalar, glifor kullanıldığında kanserin yayılma oranı ve hızını düşürdüğünü gösteriyor” dedi.

Cilt kanserinin belirtileri

Cilt kanseri, cildin en dış tabakası olan epidermisteki hücrelerin, onarılmamış DNA hasarı kaynaklı anormal bir şekilde büyümesi ile ortaya çıkıyor. Hücrelerdeki büyüme, cilt hücrelerinin hızla çoğalmasına ve kötü huylu tümörler oluşturmasına sebebiyet veriyor. Üç farklı türü bulunuyor ve erken evrede tespit edilmesi sayesinde tedavisinde yüz güldürücü sonuçlar almak mümkün olabiliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak, cilt kanseri hakkında bilinmesi gerekenleri aktardı.

Cilt kanseri, toplumda oldukça sık görülmektedir. Bazal hücreli karsinom (BCC), skuamöz hücreli karsinom (SCC) ve melanom olmak üzere üç farklı türe sahiptir. Yaygın belirtiler olarak bilinen cilt üzerinde gözle görülür bende oluşan değişiklikler, yaralar, kanamalar ve derideki soyulmalar, cilt kanserinin en erken evrede tespit edilmesine yardımcı olmaktadır. Ciltte oluşan şüpheli değişimlerin kontrol edilmesi başarılı cilt kanseri tedavisi için oldukça fayda sağlamaktadır.

Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak

Doç. Dr. Aslı Tatlıparmak

Erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülüyor

Cilt kanseri tüm dünyada en sık görülen kanser türü olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıklığı yıllar içinde artmaya devam etmektedir. Erkeklerde 5’inci, kadınlarda ise 7’inci en sık görülen kanser türü cilt kanseridir. Toplumda görülme sıklığı ise %2 gibi oldukça yüksek bir orandır. Genellikle yaşlı bireylerde daha sık görülmektedir. Çünkü yaş ilerledikçe cilt daha fazla UV ışınlarına maruz kalmış olmakta ve hücrelerde DNA hasarı birikimi artmaktadır. Ayrıca, cilt kanseri erkeklerde kadınlara oranla daha sık görülmektedir.

  1. Cilt kanserinden şüphelenmek için sayılabilecek belirtiler aşağıdaki gibidir;
  2. Ciltte iyileşmeyen (2-3 hafta boyunca), kanayan, kabuk bağlayan ve iyileşip sonra tekrar kanayan yara oluşumları,
  3. Kubbe şeklindeki büyüme, yani ciltten kabaran kitle oluşumu, bazen kabuklanan bazen de kanayan kitle veya yara oluşumları,
  4. Sınırları düzensiz, asimetrik leke büyümeleri,
  5. Çapı 6 mm’den büyük benlerin gözlenmesi.

Fiziki muayene ve biyopsi ile tanı konulabiliyor

Öncelikle uzman bir dermatolog vücuttaki mevcut benlerde veya diğer cilt lekelerinde değişiklik fark edilip edilmediğini veya yeni ben büyümeleri olup olmadığını değerlendirmektedir. Daha sonra saç derisi, kulaklar, avuç içleri, ayak tabanları, ayak parmakları ve diğer özel bölgeler dahil olmak üzere tüm cilt üzerinde fizik muayene yapmak en doğru adım olacaktır. Fizik muayenenin ardından cilt kanserinden şüphelenilecek bir durum gözlemlenmiş ise biyopsi yöntemine başvurulabilmektedir. Biyopside, bir doku örneği alınmakta ve patoloji uzmanı tarafından mikroskop altında incelenmesi sağlanmaktadır. Örneğin incelenmesi sonrasında ciltteki değişimlerin cilt kanseri olup olmadığı ve eğer cilt kanseri mevcut ise hangi tür bir cilt kanseri olduğu kanıtlanmış olmakta ve tedavi süreci başlamaktadır.

Cilt kanserinde tedavi etkilenen alanın durumuna göre değişkenlik gösteriyor

Cilt kanseri tedavisi; kişiye özel tedavi edilmesi gereken bir kanser türüdür. Tümörün büyüklüğü, yeri, derinliği ve hastanın genel sağlık durumu bu tedavinin planlanmasında belirleyici etken olacaktır. Genelde cilt kanserinin tedavisinde eksizyonel cerrahi uygulaması yapılmaktadır. Bu işlemde tümör ve çevresindeki bir miktar sağlıklı dokuyu içerecek şekilde tümör çıkarılmaktadır. Bir diğer işlem de Mohs mikrografik cerrahisi olarak bilinmektedir. Özellikle yüz gibi kritik alanlardaki kanserler için tercih edilen bu yöntemde, tümör katman katman çıkarılmakta ve her katman mikroskop altında incelenmektedir. İşlem, kanserli hücreler tamamen temizlenene kadar devam etmektedir. Bu yöntem, sağlıklı dokunun korunmasını maksimize etmekte ve nüks oranını azaltmaktadır. Bu tedavilerin dışında cilt kanserinde, topikal tedaviler de uygulanmaktadır. Bazı yüzeysel bazal hücreli karsinomlar için topikal kremler (örneğin, imikimod veya 5-fluorourasil içeren kremler) kullanılabilmektedir. Ayrıca Fotodinamik terapi (PDT) de cilt kanserinin tedavisinde etkili olması sebebiyle kullanılabilmektedir. Bu yöntemde, öncelikle kanserli dokuya duyarlaştırıcı bir kimyasal uygulanmaktadır. Birkaç saat sonra bölgeye belirli dalga boyunda ışık verilmektedir. Bu işlemde verilen ışık, uygulanan kimyasalın kanserli hücreleri yok etmesini tetiklemektedir. Tüm bu tedavilerin hangi hastaya uygulanacağı ise hekimin muayenesi ve patoloji sonucuna göre kişiye özel planlanmalıdır.

Her 2 saatte bir güneş koruyucuyu tazelemek gerekiyor

Cilt kanserine neden olan risk faktörleri ve UV ışınlarından korunmak için uygulanması gereken bazı durumlar şunlardır:

  • Her gün SPF’si 15 veya daha yüksek olan geniş spektrumlu bir güneş koruyucu kullanmayı unutmayın.
  • Gün içinde güneş kreminizi her iki saatte bir yenileyin.
  • Bulunduğunuz alanda gölge mevcut ise mutlaka gölgede kalmaya dikkat edin.
  • Mümkünse hafif ve uzun kollu bir gömlek, pantolon, geniş kenarlı bir şapka ve UV korumalı güneş gözlükleri kullanmaya özen gösterin.
  • Derinizi takip edin, düzenli olarak cildinizi inceleyin ve gözlemlediğiniz dikkat çeken bir değişiklikte doktorunuza başvurmayı ihmal etmeyin.

Güneşin zararlı etkilerinden korunmak cilt kanseri riskini düşürüyor

Doğrudan güneş maruziyetinden kaçınmak, güneş ışınlarının en güçlü olduğu 10:00 ile 14:00 saatleri arasında dışarıda olmamaya özen gösterilmek cilt kanseri oluşumunu önlemenin en önemli adımıdır.  Eğer dışarıda bulunulması gerekli ise gölge bir alanda beklemeye dikkat etmek gerekmektedir. Özellikle hem kadın hem de erkeklerin sıklıkla estetik amaçlı tercih ettikleri solaryum gibi zararlı işlemlerden uzak durulması oldukça önemlidir. Solaryumda vücuda verilen ultraviyole ışık, cilt kanserine ve erken cilt yaşlanmasına neden olabilmektedir. Korunmasız ve kontrolsüz güneş maruziyetinin deri kanseri oluşumunun en önemli sebebi olduğunun unutulmaması önemlidir.