Cemiyet, magazin ve güncel haberler

Yazılar

İstanbul’un klasikleşen restoranı Da Mario 32 yaşında

İstanbul’un sevilen fine dining İtalyan restoranlarından biri olan Da Mario, 32. yaşını klasikleşmiş lezzetlerini yeni deneyimlerle buluşturarak kutluyor…

İstanbul’un en eski ve en iyi İtalyan restoranlarından Da Mario, taptaze, seçkin ve geleneksel İtalyan lezzetlerini 1993’ten beri İstanbullular için sunmaya devam ediyor. İlk günden bugüne aynı özen ve heyecanla misafirlerini ağırlayan Da Mario, hem nostaljik hem de yenilikçi tatlarla hazırladığı özel menüsüyle yıldönümünü kutluyor.

Bellini’nin kış menüsünde İtalyan esintileri

Çırağan Palace Kempinski İstanbul’un seçkin İtalyan restoranı Bellini, kış sezonuna özel hazırladığı menüsüyle misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. Deneyimli danışman şef Giovanni Vaccaro’nun özenle hazırladığı yeni menü, İtalyan mutfağı lezzetlerini İstanbul’un zarif atmosferinde sunuyor.

Giovanni Vaccaro

Sarayda İtalyan Mutfağıyla buluşma

Menü, zarif başlangıçlarla açılıyor. İncecik dilimlenmiş etin narinliğiyle öne çıkan Dana Carpaccio, limon ve parmesanla dengelenmiş sofistike bir klasik. Ardından, denizden gelen en taze dokunuşlarla hazırlanan Ahtapot Salatası ve aromatik nohut sosuyla sunulan Jumbo Karides, Akdeniz ruhunu tabağa taşıyor. İtalyan mutfağının zamansız yıldızlarından Burrata ise zeytinyağının berrak tadı ve taze fesleğenin ferahlığıyla birleşerek mükemmel bir başlangıç deneyimi yaşatıyor.

Giovanni Vaccaro

Bellini mutfağında öne çıkan makarnalar arasında; kremamsı dokusuyla klasikleşmiş Carbonara, denizden gelen zengin tatlarıyla Safranlı Deniz Mahsulleri Sosu, derin aromasıyla baştan çıkaran Trüf Mantarlı Sos ve baharat dengesini ustalıkla yakalayan Dana Etli “Arabiatta” Sos bulunuyor. Her biri, İtalyan mutfağının özünü modern bir teknikle yeniden yorumluyor.

Giovanni Vaccaro

Risottolar ise Bellini’nin mutfak ustalığını en net biçimde yansıtıyor. Istakoz ve Safranlı Risotto, deniz mahsullerinin zarafetini kremamsı dokuda birleştirirken; Gorgonzola ve Dana Etli Risotto, güçlü aromalarla dengelenmiş bir derinlik sunuyor. Ağır Ateşte Pişmiş Çörek Mantarlı Kuzu Eti ise menünün en karakterli tabaklarından biri; uzun süreli pişirme tekniğiyle elde edilen yumuşacık dokusu ve mantar aromasıyla gerçek bir şölen yaratıyor.

Giovanni Vaccaro

Taş fırından çıkan Karidesli Pizza, menüye samimi ama iddialı bir dokunuş katıyor. İncecik hamur, taze karides, sarımsak ve fesleğenin uyumu; her lokmada dengeli ve unutulmaz bir tat bırakıyor.

Bilgi: 0212 326 46 20

Beyazıt Öztürk heykeltraş oldu

Şovmen Beyazıt Öztürk, çağdaş sanata odaklanan ve kültürel üretimi uzun süredir destekleyen Borusan Otomotiv için özel bir heykel tasarladı.

Yaklaşık 1,60 metre boyutundaki eser, İstinye Borusan Otomotiv showroom’unda kalıcı olarak sergilenecek.

Projede, Beyazıt Öztürk’ün tek eserlik heykel çalışmasının üretimi, Borusan Otomotiv ekibiyle birlikte yürütüldü. Bu çalışma, sanatçının ilk kez kurumsal bir markanın mekanında sergilenen heykel projesi olma özelliğini taşıyor.

Beyazıt Öztürk’ün eseri, çağdaş sanat ile kurumsal yapıların kurduğu diyaloğa dikkat çeken özgün bir örnek olarak öne çıkıyor. Eser, kurumun sanata bakış açısını ve kültürel üretime verdiği önemi yansıtırken; sanatseverlere, Türkiye’de sanata uzun vadeli katkı sunan kurumların vizyonunu deneyimleme imkânı tanıyor.

Aysemen, yeni şarkısı “Dağıt Beni” ile dinleyicisiyle buluştu!

Indie pop sahnesinin yükselen isimlerinden Aysemen, yeni single’ı “Dağıt Beni”yi müzikseverlerin beğenisine sundu. Sözü ve müziği sanatçının kendisine ait olan eser, Aysemen’in kariyerinde dönüm noktası niteliği taşıyan duygusal bir çalışma olarak öne çıkıyor.

“Dağıt Beni”, sanatçının hayatının en kırılgan dönemlerinden birinde kaleme aldığı, içtenliğiyle dikkat çeken bir şarkı. Sade düzenlemesi ve duygusal yoğunluğu, Aysemen’in samimi anlatım gücünü ön plana çıkarıyor. Şarkının akustik versiyonu da aynı duygusal atmosferi koruyarak dinleyiciyle buluşuyor.

Dizinizde bu belirtilerde mutlaka hekime başvurun!

Dizlerimiz vücudumuzun en büyük eklemi olarak her adımda tüm ağırlığımızı taşıyor. Merdivenlerden inip çıkmak,  çömelmek, spor yapmak, hatta oturduğumuz yerden kalkmak bile dizlerimizin karmaşık bir uyum içinde çalışmalarını gerektiriyor. Ancak, bu kadar aktif bir eklem olan dizlerimiz aynı zamanda çokça yıpranmaya da maruz kalıyor. Zamanında önlem alınmazsa ağrı giderek kalıcı hale geliyor ve hareket kısıtlılığı yaşam kalitemizi düşürüyor. Acıbadem International Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre, bu nedenle geceleri uyandıran ağrı, şişlik ve hareket kısıtlanması gibi sorunlar geliştiğinde mutlaka bir hekime başvurmak gerektiğine dikkat çekerek, “Dizden gelen her ağrı bir uyarı niteliği taşır. Ağrıyı hafife almak, ‘geçer’ demek diz sağlığını kalıcı biçimde tehdit eder. Çünkü, yıpranma başladığında süreç sessiz ama ilerleyicidir” diyor.

Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre

Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre

Dizlerimizi yıpratan 7 önemli neden!

Vücudumuzun en büyük eklemi olan dizlerimiz yük taşıma ve hareket fonksiyonları açısından kritik bir önem taşıyor. Diz ekleminde menisküsler, bağlar ve eklem kapsülü önemli bir rol oynuyor. Bu sebeple, diz ekleminin diğer eklemlerde olduğu gibi günlük aktivitelerimizi sürdürebilmesi için sağlıklı olması gerekiyor. Ancak bazı etkenler dizlerimizin yıpranmalarına neden olabiliyor. Fazla kilolar,  aşırı fiziksel aktivite, sürekli diz üzerinde iş yapma, sık sık diz çökme, kaslarda zayıflık, sert zeminde yapılan sporlar ve eşlik eden metabolik hastalıklar (diyabet, yüksek tansiyon, kan yağlarının yüksekliği) dizlerimizi yıpratan 7 önemli sebebi oluşturuyor. Bu faktörlerin birlikte görülmesi diz ömrünü önemli ölçüde kısaltıyor. Diz yıpranmasının en büyük sebebinin “fazla kilo” olduğunun altını çizen Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre, “Her fazla kilo dize binen yükü katlar. Zamanla kıkırdak yüzeyleri aşınır, ağrı ve hareket kısıtlılığı kaçınılmaz hale gelir” bilgisini veriyor.

Ağrı geceleri uykudan uyandırabiliyor

Dizlerde yıpranma süreci; dizin kıkırdak doku kaybı, aşınma, menisküs yırtıkları, dizde eğrilik ve halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoartrit ve geceleri uyandıran ağrılara kadar gidebiliyor. Kireçlenmenin “paslanma” olarak düşünüldüğünü belirten Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre, “Gerçekte olan paslanma değil, eskimedir. Dizlerde yıpranma, diz eklemlerinin kıkırdak dokularının aşınması hatta kaybı; diz ağrısı, dizden ses gelmesi, aşırı aktivite sonrasında geceleri uyandıran ağrı, dizin genellikle skoda bacak şeklini alması, dizin iç kısımlarının ağrısı ve hareket kısıtlılığının 90 dereceden fazla olmasıyla kendini belli etmektedir” diye konuşuyor.

“Kendiliğinden geçer” diyerek ihmal etmeyin!

Bazı belirtiler fark edildiğinde “kendiliğinden geçer” deyip ihmal etmemek, ortopedi hekimine danışmak gerekiyor, aksi halde sorun daha da ilerleyerek kalıcı hale gelebiliyor. Bu belirtiler “ağrı, hareket kısıtlılığı, merdivenleri inip çıkmada zorlanma, dizleri otururken bükülü tutmakta güçlük çekme, uçakta bacakları diğer koltuk altına uzatma ihtiyacı, hareket esnasında ağrılı ses gelmesi, namaz kılar pozisyonda oturamama, geceleri uyandıran ağrı, şekil bozukluğu, dizde güvensizlik, takılma, kilitlenme ve şişlik” olarak sıralanıyor.

Alınabilecek ilk önlem: İstirahat

Diz ağrısını geçirmek için uygulanacak yöntemler, altta yatan nedene ve ağrının şiddetine göre değişiklik gösteriyor. Kronik ya da ciddi durumlarda profesyonel tedavi gerekmekle birlikte hafif rahatsızlıklarda hekimin önerisiyle evde uygulanabilecek yöntemler fayda sağlayabiliyor. Bu yöntemlerin başında istirahat ve dizi zorlayan aktivitelerden kaçınmak yer alıyor. Günde birkaç kez 15-20 dakikalık buz kompresi ile diz desteği veya bandaj kullanımı ağrıyı hafifletiyor. Diz ağrısı yaşayanlara kas dengesizliklerini düzeltmeye yönelik egzersiz programları ve ortopedik tabanlıklar veya uygun spor ayakkabılar tavsiye edilebiliyor. Ayrıca doktor önerisiyle steroid içermeyen antienflamatuar ilaçlar kullanılabiliyor.

En önemli tedavi yıpranmayı önlemek

Diz yıpranmalarında en etkili tedavinin sürecin başlamadan önlenmesi olduğunu vurgulayan Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre, “Erken teşhis, doğru egzersiz ve kilo kontrolü diz sağlığını korumanın temel adımlarını oluşturur. Bu önlemler alınmadığında ağrı kalıcı hale gelir, hareket kısıtlanır ve yaşam kalitesi düşer” sözleriyle uyarıda bulunuyor.

Diz protezlerinin ömrü uzun yıllar sürüyor

Dizlerde artrit, yani eklemlerde iltihap varsa veya bir travmadan sonra iyileşme sürecindeyse kasları güçlendirmek için fizik tedavi öneriliyor. Diz ağrısı olan çoğu hastada ameliyata ihtiyaç duyulmuyor. Ancak ağrı şiddetliyse ve diğer tedaviler işe yaramadıysa, hasarlı bir bağ, kemik kırığı veya şiddetli artrit varsa, ameliyata başvurulabiliyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Tuluhan Yunus Emre, dizlerdeki ağrı ve diğer semptomların ayakta durma, yürüme ile diğer hareket etme yeteneğini büyük ölçüde etkilediği durumlarda diz protezi gerekebildiğini anlatarak, “Diz protezleri yaşam kalitesinin artmasını sağlar. Diz artrozu olup protez ihtiyacı olmasına rağmen ameliyatı 5-10 yıl geciktirmek, ‘ne kadar geç olursa o kadar iyi olacağını düşünmek’ doğru bir yaklaşım değildir. Günümüzde son teknolojiler sayesinde diz protezleri uzun yıllar aşınmadan kullanılabilmektedir. Unutmayalım ki dizlerimize 60 yaşında iken 70 yaşından daha fazla ihtiyacımız olacaktır” diyor.

Menopozda sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin

Menopoz, yumurtalıklarda folliküllerin tükenmesiyle hormon üretimi ve adet döngüsünün kalıcı olarak bitmesiyle başlıyor. Bir hastalık değil, doğal biyolojik bir süreç olan menopoz kadınlarda 45-55 yaşlarında başlıyor. Bu süreçte yaşam kalitesi, hormon düzeylerindeki azalma nedeniyle etkilenebiliyor. Her kadında farklı şiddet ve sürelerde görülen menopoz, sadece fizyolojik değil psikolojik ve sosyal etkileri de beraberinde getiriyor. Günlük yaşamın sorumluluklarıyla birleştiğinde bu değişimler kadının yaşam kalitesini zorlaştırabiliyor. Ancak belirtilerin fark edilmesi, düzenli kontrollerin yapılması ve uygun tedavi yöntemleriyle menopoz süreci sağlıklı bir şekilde yönetilebiliyor. Memorial Bodrum Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Nevin Numanoğlu, “18 Ekim Dünya Menopoz Günü” nedeniyle menopoz süreci ve tedavi yaklaşımları hakkında bilgi verdi.

Op. Dr. Nevin Numanoğlu

Op. Dr. Nevin Numanoğlu

Yılda Bir Kere Jinekolojik Kontrolle Gidin

Menopozdaki her kadının ihtiyaçları ve şikayetleri farklıdır ve bireysel değerlendirme önemlidir. Menopoz döneminde düzenli sağlık kontrolleri, hem erken teşhis hem de yaşam kalitesinin korunması açısından kritik bir rol oynar. Bu süreçte detaylı öykü ve aile geçmişi alınması, genel sağlık durumunu ortaya koymak için önemlidir. Geniş kapsamlı biyokimyasal testler (kan sayımı, idrar analizi, kan şekeri, lipidler, karaciğer enzimleri) olası risklerin önceden belirlenmesine yardımcı olur. Ayrıca yıllık smear testleri, rahim ağzı sağlığını korumak için aksatılmamalıdır. Mamografi ve meme ultrasonu, meme kanseri açısından erken teşhis imkânı sunarken, düzenli olarak takip edilmesi gereken en önemli tarama yöntemlerindendir. Menopoza girmeden önce görülebilen Kanama düzensizlikleri normal kabul edilmemeli, mutlaka araştırılmak üzere doktora başvurulmalıdır. Yılda en az bir kez yapılan jinekolojik muayene, olası sağlık sorunlarını erken fark etme ve gerekli önlemleri zamanında alma açısından büyük önem taşır.

Düzenli Tedavilerle Menopoz Döneminde Cinsel Sağlığınızı da Koruyabilirsiniz

Menopoz döneminde östrojen hormonunun azalmasıyla birlikte vajinal bölgede belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Vajinal kuruluk, yanma, tahriş ve ağrılı cinsel ilişki (disparoni) bu dönemde sık karşılaşılan şikâyetler arasındadır. Bu fiziksel değişiklikler zamanla cinsel isteksizliğe ve çiftler arasında iletişim sorunlarına yol açabilir. Uygun vajinal ilaç tedavileri sayesinde vajinal dokunun sağlıklı yapısı korunabilir. Bu tedaviler yalnızca cinsel hayatı rahatlatmakla kalmaz, aynı zamanda idrar yolu enfeksiyonlarının ve idrar kaçırma şikâyetlerinin azalmasına da yardımcı olur. Düzenli doktor kontrolü ve kişiye özel tedavi planlaması, menopoz döneminde cinsel sağlığın korunmasında büyük önem taşır. Ayrıca bu süreçte yalnızca tıbbi tedavi değil, yaşam tarzı düzenlemeleri de önemlidir. Düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme, yeterli sıvı alımı ve eşler arasında açık iletişim, menopoz döneminde cinselliğin sağlıklı şekilde devam etmesine katkı sağlar.

Hormon Replasman Tedavisi Menopoz Dönemi Kolaylaştırabiliyor

Menopoz döneminde sık kullanılan yöntemlerden biri olan Hormon Replasman Tedavisi (HRT), kadınların en çok çekindiği tedavi seçeneklerinden biridir. Meme kanseri riskinin gündeme gelmesi endişe yaratsa da, her kadın için bu tedavi sakıncalı değildir. Tedaviye başlanıp başlanmayacağı, fayda ve risk dengesine bakılarak kişiye özel şekilde değerlendirilmelidir. Doğru hasta seçildiğinde HRT, menopoz belirtilerini azaltarak yaşam kalitesini belirgin şekilde artırabilir. HRT uygulanması uygun olmayan durumlar da vardır. Rahim ve meme kanseri öyküsü bulunan kadınlarda, nedeni açıklanamayan anormal vajinal kanamaları olanlarda, karaciğer hastalıklarında, pıhtı atma riski yüksek olanlarda, şişmanlık, hipertansiyon ve aşırı sigara kullanımı olanlarda HRT önerilmez. Ayrıca kalp krizi öyküsü olan kadınlarda da bu tedavi riskli olabilir. HRT, sıcak basmaları, gece terlemeleri, uykusuzluk, vajinal kuruluk gibi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen semptomların hafifletilmesinde oldukça etkilidir. Ayrıca osteoporoz riskini azaltarak kemik sağlığını da koruyabilir. Ancak her tedavide olduğu gibi HT’de de düzenli doktor kontrolü ve kişiye özel takip büyük önem taşır. Tedaviye başlanmadan önce ayrıntılı muayene, laboratuvar testleri ve aile öyküsü değerlendirilmelidir.

Sarı noktaya göz içi mercek tedavisi

Günümüzde görme kaybı nedenlerinin başında gelen sarı nokta hastalığının tedavisinde, göz içi teleskopik mercek uygulaması başarılı sonuçlar veriyor.

Kaşkaloğlu Göz Hastanesi hekimlerinden Prof. Dr. Tansu Erakgün, ileri yaşa bağlı olarak görülen sarı nokta (makula dejeneresansı) hastalığının, göz tansiyonu ve şeker hastalığıyla birlikte görme kayıplarına yol açan rahatsızlıklar arasında ilk sıralarda yer aldığını söyledi.

Sarı nokta hastalığında erken tanının önemli olduğunu kaydeden Erakgün, ileri yaş, diyabet, kolesterol ve hipertansiyonun bu hastalığı tetiklediği bilgisini verdi.

Prof. Dr. Tansu Erakgün

Prof. Dr. Tansu Erakgün

ERKEN TANI UYARISI

50 yaşını aşmış veya sarı nokta rahatsızlığı olup, görmesinde bir olumsuzluk hissedenlerin mutlaka bir uzman hekim kontrolünden geçmesi gerektiğini hatırlatan Prof. Dr. Tansu Erakgün, “Sarı nokta hastalığı, retina tabakasında bulunan görme merkezinde yaşa bağlı olarak istenmeyen birikintilerle ortaya çıkar. Hastalığın kuru ve yaş olmak üzere iki tipi bulunur. Kuru tip daha sık görülmekle birlikte asıl görme kaybı, yaş tipte olur. Yaş tip ise kuru tipin zamanla ilerlemesiyle ortaya çıkar. Kuru tip sarı nokta hastalığında yaş tip kadar ani olmasa bile ilerleyici görme kaybı yaşanmaktadır. Tedavisinde C vitamini, E vitamini, çinko, bakır, ve omega 3 içeren takviyeler kullanılır. Yaş tipte ise göz içi iğnelerle tedavi gerçekleştirilir” diye konuştu.

GÖZ İÇİ MERCEK, GÖRME KALİTESİNİ ARTIRIYOR

Kaşkaloğlu Göz Hastanesi hekimlerinden Prof. Dr. Tansu Erakgün bu konudaki gelişmeleri de şöyle özetledi: “Son yıllarda gelişen göz içi mercek teknolojileriyle birlikte özellikle belli evreyi geçmiş kuru tip sarı nokta hastalığında ve tedavisi tamamlanan yaş tipte özel bir müdahaleyle hastalığın olumsuz etkilerini azaltabiliyoruz. Hastanın gözünün içine özel bir teleskop mekanizması içeren mercek yerleştiriyoruz. Ameliyat yaklaşık 15 dakika sürüyor. Bu mercek hastalığı tedavi etmemekle birlikte hasarlı görme merkezinin etrafındaki bölgeyi daha etkin kullanmayı sağlıyor. Görüntüyü bir miktar büyütüp kaliteyi de artırarak görme merkezinin sağlıklı noktalarını çalıştırıyor. Eğer hastanın durumu uygun ise bu operasyon her iki göze de uygulanabiliyor. Bu tedavi için en uygun hastalar % 50 ile % 90 görme kaybı yaşayan kişilerdir. Göz içi teleskopik mercek kalıcı bir uygulamadır. Hastalığın ilerlemesini durdurmaz. Sarı nokta dışında, yüksek miyopi, görme merkezinde delik oluşumu gibi görme merkezini etkileyen farklı hastalıklarda da kullanılır”

Tip 2 diyabet çocuklarda yaygınlaşıyor

Türkiye, Avupada diyabetin en sık görüldüğü ülkelerin başında yer alıyor. Vücudun bütün organ ve sistemlerini bozan bir hastalık olan diyabetin, tedavi edilmediğinde kalp, damar, göz, böbrek ve sinirleri harap ettiğini, cinsel işlevi bozduğunu belirten Acıbadem Fulya Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter “ Hipertansiyon, damar tıkanmaları, enfarktüs, inme, kalp yetmezliği, körlük, böbrek yetmezliği en olumsuz sonuçlardır. Kapanmayan yaralara, iyileşmeyen enfeksiyonlara ve bacak ampütasyonlarına yol açabilir” diyor.

Ülkemizde 20-80 yaş arasında diyabetli hasta sayısının 2030 yılında 10,8 milyona çıkmasının beklendiğini, hastalığın artış hızının korkutucu düzeyde olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Serter, 4 milyonu aşkın kişinin de prediyabeti yani gizli şekeri olduğunu söylüyor. Tedavi edilmeyen prediyabetin bir süre sonra diyabete ilerlediğini, eskiden sadece yetişkinlerde görülen Tip 2 diyabetin sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve obezite nedeniyle artık çocukluk çağına kadar indiğini söyleyen Prof. Dr. Serter, diyabetten korunmak için 6 etkili önlemi sıraladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Prof. Dr. Rüştü Serter

Prof. Dr. Rüştü Serter

  • Glisemik indeksi yüksek gıdalardan uzak durun

Diyabetten korunmak için alınması gereken en önemli önlemlerden biri; doğru beslenme ile fazla kilo alımının ve aşırı yağlanmanın önlenmesidir. Örneğin; hızla kana karışan karbonhidratları içeren glisemik indeksi yüksek gıdalardan (beyaz ekmek, poğaça, börek, kek, beyaz pirinç vb) uzak durmak gerekir. Risk altındaki bireyler bu konuda eğitim almalıdır.

  • Yemekte karnınızı tıka basa doyurmayın

Alınan toplam kalori önemli kriterdir. Tıka basa doymak yerine açlığın giderilmesi düzeyinde gıda alımı ile yetinmek hedeflenmelidir. Unutmamak gerekir ki; en sağlıklı gıdaların dahi aşırı miktarda tüketilmesi kilo alımına ve yağlanmaya yol açabilir.

  • Düzenli egzersiz yapın

Düzenli egzersiz yaparak (örneğin; hafta içi en az 3 gün 1 saat tempolu yürüyüş) fazla kilo alımı ve aşırı yağlanmanın önlenmesi çok önemlidir. Vücut kaslarının düzenli kullanılması yağlanmayı önleyici en önemli tedbirlerden birisidir. Sıklığı, süresi ve şiddeti belirlenmiş fiziksel aktiviteler egzersiz olarak tanımlanır.

  • Ölçümlerinizi düzenli yaptırın

Ülkemizde 38 yaş üzeri her 5 kişiden birinin diyabet hastası olduğunu belirten Prof. Dr. Rüştü Serter “Özellikle fazla kilolu bireyler ve ailesinde birinci derece yakınlarında diyabet olanlar yüksek risk grubundadır. Bu kişilerin doktora başvurarak insülin direnci, kan şekeri tablolarını doktorun uygun gördüğü aralıklarla kontrol ettirmeleri erken önlem almak için önemlidir. Ailesinde diyabet öyküsü bulunan kişilerin bir de fazla kiloları varsa risk daha da yüksektir” diyor.

  • Alkolden uzak durun

Alkolden özellikle de aşırı alkol tüketiminden uzak durulmalıdır. Aşırı alkol tüketimi vücutta yağlanmaya yol açarak insülin direnci-prediyabet sürecini hızlandırır.

  • Gerekirse ilaç kullanın

Prof. Dr. Serter “Diyet ve düzenli egzersize ek olarak doktor tarafından gerekli görüldüğünde düzenlenecek ilaç tedavisinin de koruyucu etkisi çoktur ve aksatılmamalıdır. Bütün bu tedbirlerin uygulanmasının ‘ömür boyu sağlıklı yaşam tarzı’ olarak benimsenmesi önemlidir. Bu yaşam tarzından çıkıldığı zaman daha evvel düzeltilmiş olan risklerin hızla geri geleceği unutulmamalıdır. Ayrıca biraz düzelme olunca tedavinin bırakılması çoğu bireyde nükslere yol açmaktadır. Doktorun onayı olmadan hiçbir şekilde tedavi bırakılmamalıdır” diyor.

Prediyabet ve Diyabetin belirtilerine dikkat!

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Rüştü Serter “Prediyabet sinsi bir tablo olsa da bazı ipuçları bu konuda uyarıcı olabilmektedir. Gün içerisinde sık acıkmalar, tatlı yeme atakları, yemek sonrası tekrar acıkma, yemek sonrası uyku basması, kilo vermenin giderek zorlaşması bunlardan başlıcalarıdır. Şekerin yükselmesi ile birlikte sık idrara çıkma, gece idrara çıkma, çok susama, ağız kuruluğu, el ve ayaklarda yanma uyuşma, vücut direncinde düşme, sık enfeksiyona yakalanma görülebilir. Şeker çok yükseldiğinde kilo kaybı başlar” diyor.

Sağlık ürünlerinde tercih marka ve doktor ürünleri

Pazar araştırmaları global lider araştırma şirketi Ipsos; ülkemizdeki hanelerin sağlık bilinci ve satın alma davranışlarını ölçümledi. Bir kurumsal sosyal sorumluluk ilkesi ile doğru ve gerçek bilimsel verileri içeren; Tüketici Sağlığı Paneli verilerini kamuoyuyla paylaştı. 2025 itibarıyla 10 bin haneden oluşan devasa örneklem üzerinden düzenli olarak takip edilen pazarın bilimsel göstergeleri, pandemi sonrası ivmelenen sektörün ulaştığı kritik noktaları ortaya koyuyor. Açıklanan verilere göre; altı aylık dönemde Türkiye’deki her 10 haneden yaklaşık 9’u en az bir tüketici sağlığı ürünü satın alarak, pazarın penetrasyon derinliğini rekor seviyeye taşıdı. Toplamda yaklaşık 173 milyon adet sepet ile sonuçlanan bu yoğun ilgi, sektörün hızla büyüdüğünü ve çeşitlendiğini gösteriyor. Ipsos Tüketici Panelleri, bu dinamik büyümenin iki temel eksende gerçekleştiğini vurguluyor: Yüksek Erişilebilirlik ve Profesyonel Rehberlik. Ürünlerin market raflarına ve online platformlara hızla yayılması, pazarı hızlı tüketim ürünleri (FMCG) dinamiklerine yaklaştırırken; marka tercihlerinde tüketicinin hala yüksek oranda doktor tavsiyesi ile hareket etmesi, bilginin ve güvenin satın alma kararındaki kritik rolünü koruduğuna ışık tutuyor.

Ipsos Türkiye

Bu büyük resmin detaylarına incelendiğinde, pazarın en temel ve yaygın kategorilerinden olan ağrı kesici ürünleri dikkat çekmektedir. Kasım 2024 – Nisan 2025 döneminde Türkiye’deki her 10 haneden yaklaşık 8’i en az bir kez ağrı kesici satın aldığı izlenmiştir. Bu durum pazarın ne denli yaygın ve sürekli bir ihtiyaca yanıt verdiğini göstermektedir. Ancak erişilebilirlikteki bu artışa rağmen, tüketicinin marka seçiminde profesyonel rehberliğe olan bağlılığı bu kategoride zirveye ulaşmaktadır. Veriler, ağrı kesici satın alımlarında her 10 alımın 8’inde marka tercihini doktor tavsiyesinin belirlediğini ortaya koymaktadır. Bu sonuç, ağrı kesiciler gibi doğrudan sağlıkla ilişkili ürünlerde, kolaylık faktörünün ötesinde, uzman görüşünün hala en güçlü güven ve karar mekanizması olduğunu kanıtlamaktadır. Bu yüksek oran, ilgili markalar için doktor tavsiyesi ekseninde oluşturulacak stratejilerin hayati önem taşıdığını net bir şekilde işaret etmektedir.

Ipsos Türkiye

 Ipsos’un Türkiye CEO’su Sidar Gedik, araştırma verilerini şöyle yorumladı; 

“Ipsos Tüketici Panelleri olarak, Türkiye’nin tüketici sağlığı trendlerini, 2025 yılı itibarıyla 10 bin haneden oluşan geniş bir örneklem üzerinden düzenli olarak takip ediyoruz. Özellikle pandemi döneminin de getirdiği ivmeyle birlikte, giderek çeşitlenen ve her geçen gün daha fazla hızlı tüketim ürünleri dinamiklerine uygun gelişme gösteren tüketici sağlığı ürünleri, Kasım 2024–Nisan 2025 altı aylık döneminde iki temel unsurla ön plana çıkıyor: İlki, giderek artan çeşitlilik ve marketlerde bile satılır, online kolaylıkla alınabilir hale gelen ürünlerle gelen yüksek erişilebilirlik. İkincisi ise buna karşın hala yüksek oranda doktor tavsiyesi ekseninde şekillenen marka tercihleri Veriler, altı aylık süre zarfında her 10 haneden 9’unun en az bir tüketici sağlığı ürünü satın aldığını gösteriyor. Bu dönemde her 10 haneden 8’i en az bir ağrı kesici ürün; 7’si vitamin veya gıda takviyesi; 6’sı ise dermokozmetik/dermatolojik ürün aldı.

Ipsos’un Türkiye CEO’su Sidar Gedik

Yüksek alım oranları, birkaç farklı ürünü birlikte kullanan hane oranının da oldukça yüksek olduğunu gösteriyor. Ağrı kesici alımının ortalama sıklığı, hane başına 5–6 haftada bir gerçekleşiyor. Ancak Türkiye’de 3 milyon hane için bu sıklık, 2 haftada 1 ya da daha yoğun! Ağrı kesicilerde, doktor tavsiyesine bağlı olarak marka seçimi yapmak şaşırtıcı olmasa da, oran %80 ile çok yüksek bir seviyede bulunuyor. Doktor tavsiyesinin yoğunluğu ile birlikte, hanelerin marka sadakati tartışmalı bir başlık; çünkü 6 aylık dönemde yaklaşık 4 kere gerçekleşen alımın 3’ünde birbirinden farklı markalar alınıyor! Bu da hem doktor tavsiyesi oranlarının markalara göre değiştiğini, hem de hanelerin kullanıma bağlı olarak bir sadakat geliştirerek devam etmediklerini gösteriyor. Artık marketlerde bile erişilebilir hale gelen vitamin, gıda takviyeleri ve dermokozmetik/dermatolojik ürünler için hâlâ ana alışveriş kanalı fiziksel mağazalar. Ortalamada 10 alımın sadece biri online kanallardan gerçekleşse de, yıl içinde özellikle Black Friday gibi kampanya dönemlerine bağlı olarak bu oran ciddi yükselişler gösterebiliyor ve dönemsel olarak payını ikiye katlayabiliyor. Bu veri, Türkiye’de tüketici davranışlarının hem fiziksel hem de online alışveriş kanallarında değişkenlik gösterdiğini ve kampanyaların bu geçişleri etkilediğini ortaya koyuyor.” dedi…

Tüketici içeceksiz yemek siparişi veriyor!

Ev dışı yemek siparişlerinde bireyler %38 daha fazla ödeme yapmamak için “içeceksiz” siparişe yöneliyor.

Türkiye’nin hızla büyüyen hazır yemek ve ev dışı tüketim pazarındaki dinamikleri, dünyanın ve ülkemizin lider araştırma şirketi; Ipsos Yeme-İçme Paneli’nin en güncel verileri ile izleniyor. Yapılan araştırmaya göre; tüketiciler artık ev dışı sipariş sepetlerini daha bilinçli yönetiyor. Bu önemli eğilimi Ipsos’sun bilimsel veriye dayalı bireylerin ifade, tutum ve davranışlarının incelendiği panel raporu ile ortaya koyuyor.

Panel sonuçlarına göre, içeceksiz yemek siparişi yükselişteBunun temel nedeni; İçecekli siparişler, ortalama olarak %38 daha fazla ödemeye yol açıyor olması… Bu maliyet farkı, tüketicileri ev dışı tüketim kararlarında “içeceksiz” sipariş vermeye ve bütçelerini optimize etmeye yönlendiriyor. Ipsos verileri, bu stratejik tasarruf eğiliminin sektördeki geleceği nasıl şekillendireceğine işaret ediyor.

Hazır Yiyecek Pazarında Hacim ve Harcama Artışı… Genel tüketim eğilimlerine ilişkin bulguları, pazarın hacimsel ve parasal olarak büyümeye devam ettiğini doğruluyor. Hazır yiyecek ve içecek tüketimleri, geçen yılın aynı dönemine kıyasla %3 oranında artış gösterdi. Haziran 2025 dönemi verilerine göre, bir birey ayda ortalama 30 kez hazır yiyecek ve içecek tüketimi gerçekleştirirken, bu tüketimlere toplamda 7.489 TL harcadı. Bu rakamlar, tüketicinin ayda yaklaşık 5 kez ev dışı tüketim yaptığını ve tek seferde ortalama 254 TL ödediğini ortaya koyuyor. Bu yoğunluk ve yüksek harcama, hazır yemek pazarının Türk tüketicisinin günlük yaşamındaki merkeziyetini gözler önüne sermektedir.

Ipsos Türkiye

Tüketim Kanallarında Dağılım Nasıl ? Mekânda tüketim liderliğini sürdürüyor. Tüketicilerin hazır yiyecek ve içecekleri nasıl edindiğine bakıldığında, mekân içi tüketimin ezici liderliği dikkat çekiyor. Yapılan her 100 hazır yiyecek ve içecek tüketiminin 64’ü mekânda gerçekleştirilirken, eve sipariş ve gel-al yöntemleri arasındaki denge de netleşiyor. Eve sipariş yöntemiyle gerçekleşen tüketimlerin oranı %17 iken, tüketicinin mekâna giderek siparişini aldığı gel-al (take-away) yöntemi %19 ile eve siparişin hemen önünde yer alıyor. Bu dağılım, fiziksel mekânların sosyal deneyim ve hızlı ulaşılabilirlik açısından hala pazarın ana damarı olduğunu gösteriyor.

Ipsos Türkiye

Restoran tipleri çoğalıyor… Hazır yiyecek ve içecek tüketimindeki restoran tercihlerinde, genel çeşitlilik geçen yılki seviyelere benzer kalırken, ortalama bir birey Ocak-Haziran 2025 döneminde yaklaşık 7 farklı restoran tipinden tüketim gerçekleştirdi görülüyor. Ancak, tüketim tipleri içindeki paylar önemli bir değişime bir trendin başlangıcına bir yönelimin sinyaline ışık tutuyor.  Geçen yıl tüketimlerde en yüksek paya sahip olan Kebapçılar%19,4’ten %12,1’e düşerek belirgin bir kayıp deneyimlerken, bu düşüşten en çok faydalanan restoran tipi Lokantalar oldu. Lokantalar, payını önemli ölçüde artırarak %15,6’dan %18,7’ye yüksedi ve en üst sıraya yerleşti. Her 100 tüketimden 19’u bu geleneksel mekânlarda gerçekleşti. Bu değişim, tüketicinin tercihlerinde hızlı kebap yerine, esnaf lokantası tarzı daha geleneksel, ev yemekleri ve uygun fiyatlı seçeneklere yöneldiğini ortaya koydu. Kafeler/Tatlıcılar/Fırınlar da paylarını artırarak yükselişe geçerken %9,2’den %10,9’a, Fast Food ve Diğer kategorilerindeki paylar geçen yıla yakın seviyelerde kaldı.

Ipsos Türkiye

Ipsos Türkiye

 Burger Pazarında Kırmızı Et-Tavuk Burgere yeniliyor. Hazır yemek pazarında en yüksek büyüme oranlarından birini yakalayan Hamburgerler %24 büyüme kategorisinde, tüketici tercihleri belirgin bir dönüşüm izleniyor. Türk toplumu ağırlıkla vaz geçemediği tercihi kırmızı et liderliği de sarsılıyor. Genel büyüme verisine göre,Tavuk Burger, kırmızı etin bir adım önüne geçerek popülaritesini artırmış ve pazarın ana itici güçlerinden biri haline gelmiştir. Tüketicilerin bu kategoride hem lezzet hem de maliyet/sağlıklı beslenme algısı açısından tavuk ve vegan alternatiflere yöneldiği söylenebilir.

Ipsos Türkiye

Ipsos Türkiye

 Ipsos’un Türkiye CEO’su Sidar Gedik, araştırma verilerini şöyle yorumladı; 

“ Tüketici trendlerine dair en gözleme açık davranışlardan biri de dışarıda yeme-içme konusudur. Ipsos Yeme-İçme Paneli’nin son verileri, Türkiye’de hazır yemek tüketim eğilimlerini inceleyerek bu gözlemlerin verilere dayanan gerçeklerini ortaya koyuyor.

Türkiye’yi cinsiyet, yaş, sosyo-ekonomik statü ve bölge bazında temsil eden, 14 yaş üzeri 3.500 bireyle gerçekleştirilen çalışma sonuçlarına göre Ocak-Haziran 2025 döneminde, kişi başı ayda yaklaşık 5 kez hazır yeme-içme gerçekleştiği ve her seferinde ortalama 254 TL harcandığı görülüyor. Hazır yiyecek ve içecek tüketimi, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %3 artıyor. Bireylerin %64’ü bu tüketimlerini mekânın kendisinde gerçekleştirirken, %17’si eve sipariş vermeyi ve %19’u gel-al yöntemini tercih ediyor.

Ipsos Türkiye

Piyasadaki fiyat artışlarına karşılık, tüketicilerin bütçesindeki harcama kısıtları; tüketimde daha uygun alternatifler sunabilen lokantaların liderliği ele geçirmesine neden oluyor: İlk 6 ayda her 100 tüketimden 19’u lokantada, 12’si kebapçı-lahmacuncuda, 11’i ise dönerci-iskendercide gerçekleşiyor. Lokantalardan sonra en büyük pay artışı simitçilerde görülmekte. Pay artışı dikkat çeken hamburgercilerde ise tavuk burger tercihinin kırmızı etin önüne geçmesi, yine ekonomik koşullara bağlanabilecek bir trend olarak öne çıkıyor.
Ekonomik baskı altındaki davranışın bir başka göstergesi de her üç yemekten birine eşlik eden içeceğin giderek yemekten uzaklaşmasıdır: Sadece yiyecek içeren siparişler, içecek eşlikli siparişlere göre %38 daha fazla ödemeye yol açıyor ve bu durum içeceksiz tüketimin artmasına neden oluyor. İçeceklerden elde edilen kârın buradaki ciro kaybını ne oranda karşıladığı, restoranlar için önemli bir araştırma konusu ve olası aksiyon noktası olma niteliği taşıyor.
Tüketiciler, tüketim sayısı olarak henüz hazır yeme sektöründen uzaklaşmasa da bu tüketimin niteliğinin önemli değişimlere uğradığı açık. Bu değişimlerin nasıl devam edeceğini ve kalıcı olup olmadıklarını ilerleyen dönemlerde hep birlikte göreceğiz.