Onur Özaydın, “Prens” dizisindeki Orion karakterinden sahnede Haluk Bilginer ile paylaştığı anlara, tiyatro tutkusundan müziğe uzanan yolculuğunu Pause Dergisi için anlattı: “Her karakteri özel kılmak hayalim.”
Röportaj: Nazan Ortaç
‘Prens’ dizisinde canlandırdığınız Orion karakteri, izleyicilerden büyük ilgi gördü. Orion’ı bu kadar özel kılan neydi sizce?
Orion bir komutan olsa da aslında içinde hiçbir kötülük barındırmayan, kalbi temiz bir karakter. Kan görmeye dayanamayan komutan mı olur (gülüyor)? “Ağzımızın tadı bozulmasın Ali Rıza Bey” cümlesini şiar edinmiş biri olduğu için, düştüğü durumlar seyirciye sempatik geliyor galiba.
Dizinin üçüncü sezonunda Orion’ı nasıl bir yolculuk bekliyor? İzleyicilere neler vaat ediyorsunuz?
Dizinin üçüncü sezonunun çekimlerine çok yakında başlayacağız ama henüz senaryo elimize ulaşmadı. Biz de merakla bekliyoruz.
‘Prens’ dizisindeki ekiple nasıl bir çalışma ortamınız var? Sette yaşadığınız unutulmaz bir anı paylaşabilir misiniz?
Ekip birbirini çok seven insanlardan oluşunca ve herkes iş disiplinine sahip, işinin ehli insanlar olduğunda tadından yenmez bir ortam çıkıyor ortaya. Hepsinin eline emeğine sağlık. Anıma gelince; maalesef benim bindiğim atın bana hükmettiği sahneyi unutamıyorum. Tersi olması gerekiyordu sanki (gülüyor).
Birbirinden farklı projelerde yer aldınız. Bu kadar farklı türdeki yapımlarda oynamak size nasıl bir oyunculuk perspektifi kazandırdı?
Bir oyuncunun belki de en çok istediği şeydir yer aldığı projelerin birbirinden farklı olması. Son dönemde ‘Yargı’da oynadığım Osman ile ‘Prens’te oynadığım Orion gerçek hayatta karşılaşsalar arkalarına bakmadan zıt yönlere koşarlar muhtemelen (gülüyor)… O yüzden çok şanslı hissediyorum.
Haluk Bilginer ile ‘Kral Lear’ oyununda sahne almak nasıl bir deneyimdi? Ondan öğrendiğiniz ve sizi etkileyen en önemli şey neydi?
Haluk abi ile oynamak benim en büyük hayalimdi. Gerçekleştiği için çok mutluyum. Ondan öğrendiğim en güzel şey; dünyanın en zor mesleğini yapmadığımızı unutmadan, bu işin bizim için bu kadar önemli olmasının sebebinin, başka hiçbir mesleği yaparak aynı derecede mutlu olamayacağımız gerçeğini bilmek. Ve o heyecan devam ettiği sürece her oyunun, her karakterin tadını çıkarmak.
Tiyatro, kariyerinizde nasıl bir yere sahip? Diziler ve tiyatro arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Tiyatroya 21 yıl önce, yani 18 yaşında başladım ve o zamandan beri hiçbir dönem uzak kalmadım. Kalmayı da düşünmüyorum diyelim. Bir oyuncunun en salt, en sade halini görürsünüz tiyatroda. Seyirci ile bire bir göz temasında bulunmak dünyanın en heyecan verici şeylerinden biri. Dizi ya da sinema projelerinde de her zaman faydasını gördüm tiyatro kökenli olmamın. İş ahlakı ve disiplini ile ilgili her şeyi tiyatroda geçirdiğim zamana borçluyum.
Müzik, sizin için bir hobi olmanın ötesinde bir ifade biçimi gibi görünüyor. Gitar çalıp şarkı söylerken nasıl bir ruh hali içinde oluyorsunuz?
Müzik, hayatımın bir yerinde hep oldu. Lisede ilk gitarımı aldığımdan beri en iyi arkadaşlarımdan biri oldu müzik. Yaptığım şarkıları insanlarla paylaşmak istediğim için son dört yılda, sözü ve müziği bana ait dört şarkı paylaştım. Eğer becerebilirsem, kendi şarkılarımdan oluşan mini bir albüm yapmak istiyorum.
Oğlunuz Uzay’ın sanata ya da oyunculuğa bir ilgisi var mı? Onunla vakit geçirirken en sevdiğiniz aktiviteler neler?
Uzay algıları çok açık, zeki bir çocuk. Annesi aynı zamanda drama eğitmeni olduğu için onun derslerine de gidiyor. Oyunculuğa bir yatkınlığı olduğu kesin. Muzip bir çocuk. Ama şu an futbol daha önde gibi… Uzay’la en çok futbol oynamaktan keyif alıyoruz. Hatta üzerine konuşmaktan da. Beraber maçlara gitmek en büyük zevkimiz. Onun dışında, eğlenceli soru-cevap oyunlarımız var. Canımın içi işte…
Hayalinizde canlandırmak istediğiniz özel bir karakter var mı?
Hayalimde özel bir karakter yok. Hepsini özel kılmak olabilir diyelim.
Genç oyunculara tavsiyeleriniz neler? Bu sektörde başarılı olmak için nelere dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorsunuz?
Gençler bol bol oyun okuyup, tiyatroya gitsinler. Sahneye ne kadar yakın olurlarsa donanımları o kadar artar. İlk iş ajansa yazılmak değil, kendini geliştirmek olmalı. Bu topraklarda çoğu insanın kumaşı oyunculuğa çok elverişli. İsteyip de başaramayacakları şey yok. İnansınlar ve çalışsınlar, gerisi gelir.
“Birlikte oynamaktan inanılmaz keyif alıyorum”
Şu anda ‘Üçü Bir Arada’ oyununda Cem Davran ve Celil Nalçakan ile sahne alıyorsunuz. Bu oyunun sizin için önemi nedir? Bu ikiliyle çalışmak nasıl bir deneyim?
Cem abi de Celil de oynamaktan inanılmaz keyif aldığım müthiş oyuncular. Bir oyunun kulisi bu denli güzel değilse, sahnede uzun yıllar oynanması mümkün değildir. Kalplerinin temizliği sanatlarına yansıyor. İyi ki beraberiz. Bu bir oyundan fazlası oldu her zaman. Üçümüz için de durum böyle.
Hatırlatma: Yunus Emre Gümüş’ün yazdığı ‘Üçü Bir Arada’ oyunu, 20 Ocak Pazartesi, saat 20:30’da İstanbul Sahne Dragos’ta seyirciyle buluşacak.