Yazılar

Bu hatalar ‘kuru göz’ hastalığına zemin hazırlıyor!

Modern çağın yoğun ve stresli yaşam temposunda önemli bir göz sağlığı sorunu olan ‘kuru göz sendromu’ giderek yaygınlaşıyor. Kuru göz sendromunun yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkilediğini, tedavi edilmediği takdirde göz yüzeyinde hasarlara ve kronik enfeksiyonlara neden olabildiğini belirten Acıbadem Maslak Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Ümit Yaşar Güleser “Kuru göz sendromuna yol açan etkenler arasında; bazı yanlış alışkanlıklarımız ve çevresel faktörler büyük rol oynuyor. Örneğin; yapılan çalışmalarda, günde 6 ile 8 saatten fazla ekran karşısında kalan bireylerde, kuru göz belirtilerinin görülme sıklığının önemli oranda arttığı belirtiliyor” diyor. Bazı basit ama etkili önlemlerle göz sağlığının korunabileceğini ve kuru göz sendromunun yol açtığı şikayetlerin önlenebileceğini belirten Dr. Güleser 6 önlemi anlattı,  önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Son yıllarda “gözlerim sürekli yorgun”, “yanma ve batma hissediyorum”, “kaşınıp acıyor” gibi şikayetlerle göz polikliniklerine yapılan başvurularda artış yaşanıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Ümit Yaşar Güleser hastaların şikayetlerini bazen de “gözlerimde kum tanesi varmış gibi hissediyorum” ya da “göz kapaklarımı açıp kapatmakta zorluk çekiyorum” şeklinde tarif ettiklerini belirterek “Kuru göz, gözyaşı üretimindeki yetersizlik veya gözyaşının hızlı buharlaşması sonucu göz yüzeyinde nem kaybının yaşandığı bir durumdur. Kuru gözde bazen gözyaşı akıntısı görülebilir ki bu, tahrişe bağlı olarak refleks mekanizmanın devreye girip gözyaşı üretimini artırmasından kaynaklanır. Hastalar bunu ‘yanma hissediyorum, ardından gözlerim sulanıyor’ şeklinde dile getiriyorlar” diyor.

Dr. Ümit Yaşar Güleser

Dr. Ümit Yaşar Güleser

Kuru göz sendromuna yol açan hatalar!

Kuru göz sendromunun ortaya çıkışında, günlük yaşam alışkanlıkları ve çevresel faktörlerin önemli rol oynadığını vurgulayan Dr. Ümit Yaşar Güleser “Teknolojik cihazlara olan bağımlılığın artması, uzun süre bilgisayar ekranı karşısında çalışmak, akıllı telefon ve tablet kullanımı gibi faktörler gözün doğal nem dengesini bozan davranışların başında geliyor. Yapılan çalışmalarda günde 6 ile 8 saatten fazla ekran karşısında kalan bireylerde, kuru göz belirtilerinin görülme sıklığının önemli oranda arttığı belirtilmektedir. Stres, dengesiz beslenme ve uyku düzensizlikleri gibi faktörler ile son yıllarda uzun süre maske kullanımının neden olduğu buharlaşma ve göz çevresindeki hava dolaşımının azalması gibi etkenler de kuru göz sendromu sıklığını artırmış durumdadır. Ayrıca klimalı ve havası kuru ortamlarda uzun süre vakit geçirmek, sigara dumanına maruz kalmak, yetersiz su tüketimi ve günümüzde yaygınlaşan kontakt lensleri uygun olmayan şekilde kullanmak da kuru göze neden olabilmektedir” diyor. Kuru göz sendromunun yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkilediğini, tedavi edilmediği takdirde göz yüzeyinde hasarlara ve kronik enfeksiyonlara neden olabildiğini vurgulayan Dr. Güleser, tedavinin mutlaka doktorun önerisi doğrultusunda yapılması gerektiğini söylüyor.

Kuru Göz Sendromu’na karşı etkili önlemler

  • Ekran başında göz kırpma egzersizi yapın
    Uzun süre ekran karşısında kalmak, göz kırpma refleksinin azalmasına ve göz yüzeyinin kurumasına neden olur. Her 20 dakikada bir ekranınızdan uzağa bakarak 20 saniye boyunca gözlerinizi dinlendirin ve bilinçli olarak sık sık göz kırpın. Yapılan araştırmalar, bu basit alışkanlığın göz yüzeyi nemliliğini koruduğunu göstermiştir.
  • Ortam havasını nemlendirin

Kuru hava, göz yüzeyindeki gözyaşı buharlaşmasını hızlandırır. Özellikle klimalı ya da kaloriferli mekanlarda nemlendirici cihaz kullanarak nem dengesini ayarlayabilirsiniz. Saç  kurutma makinesi, klima ve vantilatörün de doğrudan gözlerinize hava üflememesine dikkat edin. Rüzgarlı havalarda dışarı çıkarken, gözlerinizi rüzgardan koruyun.

  • Yeterli su tüketin

Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Ümit Yaşar Güleser “Gözyaşı üretimi vücudun su dengesiyle yakından ilişkili olduğundan, yeterli miktarda su tüketmek kuru göz riskini azaltabilir. Günlük 2-2.5 litre su tüketimi hem genel sağlığınızı hem de göz sağlığınızı destekler” diyor.

  • Doğru kontakt lens kullanımına dikkat edin

Kontakt lens kullanımında hijyen kurallarına mutlaka uyun, gece mutlaka çıkartın ve lenslerinizi önerilen süreden daha uzun takmayın. Aksi taktirde göz yüzeyinizin oksijenlenmesini azaltarak kurumasına hatta çok ciddi sorunlara yol açabilirsiniz. Ayrıca her kontakt lens her göze uygun olmadığı için hekiminizin tavsiye ettiği lensi kullanın.

  • Doktora danışmadan kullanmayın!

Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Güleser, suni gözyaşı damlaları ve jellerin, göz yüzeyinin nem dengesini sağlamada etkili bir çözüm sunduğunu belirterek “Koruyucu madde içermeyen damlalar, hassas gözler için daha uygundur. Ancak bu ürünleri kullanmadan önce mutlaka bir göz hastalıkları uzmanına danışmanız gerekir” diyor.

  • D vitaminine dikkat edin!

Balık, ceviz ve keten tohumu gibi Omega-3 yağ asitleri içeren besinler ile D vitamini gözyaşı üretimini destekleyerek kuru göz sendromunun yol açtığı şikayetleri hafifletebilir. Dr. Ümit Yaşar Güleser “Araştırmalar; D vitamini eksikliğinin kuru göz ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu nedenle düzenli kan testleri yaptırarak eksiklik durumunda takviye alınmalıdır” diyor.

Kışın en sık görülen 5 ortopedik kaza!

Kışın dondurucu soğuklarıyla birlikte yurt genelinde çok sayıda ilde kar yağışı buzlanma ve don tehlikesini artırırken, kış kazalarına karşı son derece dikkatli olmak gerekiyor. Zira bir anlık dalgınlıkla düşme sonrası kırık- çıkık ve yumuşak doku yaralanmalarının yanı sıra yaşamı tehdit edecek çok ciddi sağlık sorunları da meydana gelebiliyor. Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nezih Ziroğlu “Kış aylarında günlük yaşamda kazalarla çok sık karşılaşılıyor. Özellikle kaygan zeminlerde düşme sonucu meydana gelen ortopedik yaralanmalar hastanelerin acil servislerini dolduruyor. Basit bir kayma dahi ciddi kırıklara veya bağ yaralanmalarına yol açabiliyor. Ancak kışın en sık görülen ortopedik kazalardan ve yaralanmalardan korunmak için bazı basit ama etkili önlemleri öğrenmek hayat kurtarıcı olabilir” diyor. Doç. Dr. Ziroğlu, kışın en sık görülen ortopedik kazalar ve yaralanmalar ile kış kazalarına karşı alınması gereken önlemleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Doç. Dr. Nezih Ziroğlu

Doç. Dr. Nezih Ziroğlu

  • El bileği burkulması ve kırıkları

Kaygan zeminlerde düşme sonucu elde ve bilekte meydana gelen burkulmalar ve kırıklar oldukça yaygındır. Belirtiler arasında; şiddetli ağrı, morarma, şişlik ve bileği hareket ettirmede zorluk yer alır. Eğer kırık varsa, bilekte şekil bozukluğu da görülebilir.

  • Diz yaralanmaları

Karlı ve buzlu zeminlerde yapılan ani hareketler, dizde bağ yaralanmalarına ve menisküs hasarlarına neden olabilir. Özellikle ön çapraz bağ yaralanmaları sırasında dizde ani bir ses duyulabilir. Şişlik, hareket kısıtlılığı, ağrı ve güvensizlik başlıca belirtiler arasındadır.

  • Omuz Çıkıkları ve Rotator Manşet Yaralanmaları

Düşme sırasında omza alınan darbeler veya kış sporlarında kontrol kaybı, omuz çıkıkları ve omuz manşet kas ve tendon yaralanmalarına neden olabilir. Ani ağrı, omuzda şekil bozukluğu ve baş üstü aktivitelerde güçlük bu yaralanmaların tipik belirtileridir.

  • Kalça kırıkları

Kış aylarında özellikle ileri yaş grubu başta olmak üzere kalça kırıkları sık görülür. Şiddetli ağrı, bacağın dışa dönmesi ve yürüme zorluğu gibi belirtilerle kendini gösteren bu durum, yaşlı bireylerde yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyebilir ve kalıcı sakatlıklara yol açabilir.

  • Ayak bileği burkulmaları

Buzlu zeminlerde dengesiz bir adım atma veya kayma ayak bileği burkulmalarına neden olabilir. Ağrı, şişlik, morarma ve üzerine basamama ayak bileği burkulmaları ve bağ yaralanmalarının en sık görülen belirtileridir.

Erken tanı ve tedavi çok önemli!

Doç. Dr. Ziroğlu, kaza geçiren kişinin olabildiğince hareket ettirilmeden, bilinçli şekilde taşınarak ya da gerektiğinde ambulans çağırarak sağlık kuruluşuna götürülmesi gerektiğini vurguluyor. Bazı basit görünen yaralanmalarda ise tedaviye geç kalınmasının ciddi komplikasyonlara yol açabildiğini belirten Doç. Dr. Nezih Ziroğlu “Ortopedik kazalar ve yaralanmalarda; ıstırahatle geçmeyen ağrı, üzerine basamama ya da bölgeyi kullanamama, eklemde sertlik ve hareket kaybı ile şişlik ve morarmanın hızla artması gibi durumlarda zaman kaybetmeden Ortopedi hekimine başvurmak gerekir” diyor.

Kış kazalarına karşı basit ama etkili önlemler!

Acıbadem Üniversitesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Doç. Dr. Nezih Ziroğlu, kışın ortopedik kazalar ve yaralanmalara karşı alınabilecek basit ama etkili 7 önlemi şöyle anlatıyor:

  1. Karlı ve buzlu havalarda yüksek topuklu bot ya da çizme giymeyin. Ayakkabınızın altının kaymaz dokulu olmasına dikkat edin.
  2. Özellikle karlı ve buzlu zeminlerde küçük adımlar atın. Adımların geniş olması kayma riskini artırır.
  3. Ani dönüş ve ani hareketlerden kaçının.
  4. Dengeyi sağlayarak düşme riskini azalttığı için elleriniz cebinizde yürümeyin.
  5. Yaralanma riskini azaltmak için kaslarınızı güçlendirici egzersiz yapın.
  6. Şapka ve eldiven takın. Kış sporları yaparken mutlaka dizlik, dirseklik ve kask kullanın.
  7. Soğuk hava kasları sertleştirip esnekliğini azalttığından dolayı, kaslarınızı sıcak tutacak kıyafetler giyin. Kasları sıcak tutmak dengeyi iyileştirerek düşme ve kaymalara karşı koruma sağlarken, ani hareketlerde sakatlanma riskini azaltır, aynı zamanda eklemlerin daha rahat hareket etmesini sağlayarak eklem sakatlıklarını önlemeye destek olur.

Kerem Ilgar “Ben Sadece Kuşları Severim”

 Kerem Ilgar, Düşbaz Kitaplar’dan çıkan yeni romanı Ben Sadece Kuşları Severim’de saf kötülüğün çarpıcı hikâyesini son derece sert ve gerçekçi bir anlatımla kaleme alıyor.

Karanlık ve içsel bir yolculuğun kapılarını aralayan bu sarsıcı roman, başkarakterin acımasız dürüstlüğüyle okurları, insanın içindeki şeytanla yüzleşmeye davet ediyor. Adalet, kötülük, suç, ceza gibi yaşama ve insana dair temel kavramları odağına alan Ben Sadece Kuşları Severim’in sonunda ise okurları bir sır bekliyor.

Ayrıntı Yayınları’nın edebiyatta yeni yollar keşfetme heyecanı ve arzusuyla yola çıkan markası Düşbaz Kitaplar, Kerem Ilgar’ın yeni romanı Ben Sadece Kuşları Severim’i okurlarla buluşturdu.

Ozbi, Sertap Erener ile düette buluştu

Ozbi, yayımlayacağı yeni albümünün habercisi ”Savaşçı” isimli yeni şarkısında Türk pop müziğin en başarılı kadın sanatçılarından Sertab Erener ile düet yaptı.

Yayımlanan şarkının sözleri Ozbi’ye, müziği Ozbi ve Enver Muhamedi’ye ait. Projenin prodüktörlüğünü ise Ozbi ve Enver Muhamedi EncOre Pro. ismi altında beraber üstleniyor. Şarkının mastering çalışması Johan Bejerholm imzası taşıyor.

Şarkının klip çalışması için Ozbi ve Sertab Erener kamera karşısına geçti. Yönetmen koltuğunda Ozbi’yi gördüğümüz klip çalışmasınn görüntü yönetmenliğini Berk Abravcı üstlendi.

Halis Efe Saral “Toska”

Sanatta 15’inci yılını kutlayan CerModern, çağdaş sanatın güçlü anlatılarından birini genç sanatçı Halis Efe Saral’ın “Toska” sergisiyle izleyicilere sunuyor. Saral, insan ruhunun derin çalkantılarını, yalnızlık ve kimlik arayışlarını, zamanın silinmez izlerini sanatsal bir dilde ifade ediyor.

İzleyiciyi yüzeyin ötesine bakmaya davet eden “Toska”, CerModern’de kapılarını açıyor. Sergide her figür, belirsizlikle şekillenen bir dünyada insanın kendini tanıma, geçmişle hesaplaşma ve geleceğe dair duyduğu kaygılarla yüzleşme sürecini yansıtıyor. Saral’ın eserlerinde figürler, yalnızca biçimsel öğeler değil; aynı zamanda insan varoluşunun derinliklerine uzanan bir keşif yolculuğunun parçaları…

Sergi, 23 Şubat tarihine kadar pazartesi hariç haftanın her günü görülebilecek.

İletişim dünyasının yeni yıldızı Prems Arts, Bodrum’dan yükseliyor

Bodrum merkezli iletişim ajansı Prems Arts, 2019 yılında sektöre güçlü bir giriş yaparak markalar için yenilikçi çözümler üretmeye başladı. Kurulduğu günden bu yana stratejik iletişim, halkla ilişkiler ve etkinlik yönetimi alanlarında önemli projelere imza atan ve pek çok global markaya hizmet veren ajans, 5. yılını kutlarken global arenada da etkisini artırıyor. Türkiye’deki başarısını uluslararası platformlara taşıyan Prems Arts, Avrupa başta olmak üzere İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde halkla ilişkiler hizmetleri sunarak müşteri portföyünü genişletiyor. Aynı zamanda büyüyen influencer ağıyla da markalara 360 derece entegre iletişim desteği sağlıyor.

Şirketin büyüme hedefleri kapsamında İstanbul ve Antalya ofisleri için çalışmalar hızla devam ediyor. Prems Arts, bu yeni lokasyonlarıyla Türkiye’nin en dinamik iş ve turizm merkezlerinde hizmet ağını genişleterek, daha fazla marka ve projeye dokunmayı hedefliyor.

Rally Bodrum, Uluslararası Arenada Yankı Uyandırıyor

2020 yılında Bodrum Tanıtma Vakfı ile çalışan ve bu süreç içinde otomobil sporları organizasyonlarını Bodrum’a taşıyan Prems Arts, Rally Bodrum’un iletişim yönetimini ve etkinlik organizasyonunu üstlenerek yarışın her yıl daha geniş kitlelere ulaşmasını sağladı. 5. kez düzenlenecek olan Rally Bodrum, bu yıl 11 farklı ülkede televizyon kanallarında yayınlanacak ve böylece Bodrum’un tanıtımına küresel ölçekte katkı sağlayacak.

Ajansın kurucu ortaklarından Akın Gürbulak, organizasyonların başarısının güçlü bir iletişim stratejisiyle doğrudan bağlantılı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “İlk yılında ‘En İyi Spor Etkinliği’ dalında Ace of M.I.C.E. jüri özel ödülüne layık görülen Rally Bodrum, her geçen yıl daha da büyüyor. Bizim için sadece bir organizasyon değil, aynı zamanda Bodrum’un uluslararası spor ve turizm sahnesinde daha güçlü bir marka haline gelmesi için önemli bir adım. Hedefimiz, Rally Bodrum’u ve diğer projelerimizi prestijli global ödüllerle taçlandırmak.”

Prems Arts’ın Medya Direktörü Ayça Öztürk ise markaların iletişim stratejilerine bütünleşik bir bakış açısıyla yaklaştıklarını belirterek şu açıklamada bulundu: “İletişim artık sadece geleneksel PR yöntemlerinden ibaret değil; dijital dönüşüm, influencer iş birlikleri ve kesintisiz etkileşim gerektiriyor. Biz de markalarımız için tüm bu dinamikleri bir araya getirerek etkili ve sürdürülebilir bir iletişim stratejisi oluşturuyoruz. Prems Arts olarak, iş ortaklarımıza sadece yerel pazarda değil, küresel ölçekte de rekabet avantajı kazandırmayı hedefliyoruz.”

5.yılını kutlayan Prems Arts, yeni ofisleri ve büyüyen hizmet ağıyla, önümüzdeki dönemde en yenilikçi iletişim ajanslarından biri olma yolunda ilerlemeye devam ediyor.

Bilgi: ayca@premsarts.com

Tel: 05336463392

Hamilellik ve sonrası nasıl beslenilmeli?

Modern çağda teknoloji ve bilişimdeki baş döndürücü gelişmeler, anne babaları çocuklarının zeka seviyesini güçlendirmeye yönelik arayışlara sevk ediyor. Bu düşünceyle pek çok anne adayı, gerek hamilelik sürecinde gerekse doğum sonrası alabilecekleri önlemlere yönelik olarak doktoruna “Acaba bebeğimin zekasını geliştirmek için neler yapabilirim?” sorusunu yöneltiyor. Acıbadem Altunizade Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysimin Akçakaya Koraman “Bebeğimizin fiziksel sağlığı kadar ruhsal ve zihinsel sağlığı da anne karnındayken desteklenmeye başlayan ve ömür boyu devam eden bir sürecin önemli parçalarıdır. Yaşam alışkanlıklarınızda yapacağınız bazı yeniliklerle mümkünse hamilelik öncesinde, değilse de hamilelik süreci ve doğum sonrası hem onların fiziksel ve ruhsal sağlıklarına hem de beyin sağlığına çok önemli desteklerde bulunabilirsiniz” diyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysimin Akçakaya Koraman bebeklerde beyin gelişimini desteklemek amacıyla alınması gereken önlemleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Aysimin Akçakaya Koraman

Dr. Aysimin Akçakaya Koraman

HAMİLELİK ÖNCESİ NELER YAPMALI?

  • Kadın Hastalıkları ve Doğum ile Dahiliye hekimine başvurup gerekli testleri yaptırmalı, vitamin eksiklikleriniz varsa tedavisine başlamalı, eksik aşılarınızı tamamlamalısınız.
  • Kronik hastalığınız ve sürekli kullanmanız gereken ilacınız varsa, takip eden hekim ile görüşüp bu hastalıkla ilgili hamilelikte alınması gereken önlemleri konuşmalı, tedavi planlamasını birlikte yapmalısınız.
  • Ağız ve diş sağlığınız için kontrollerinizi yaptırmalı, gerekirse mutlaka hamilelik öncesinde tedavi olmalısınız.
  • Koraman “Planlı bir hamilelik ise; folik asit desteğine planlanan dönemden 3 ay öncesinde başlamalı, planlı olmamışsa da en kısa sürede doktorunuza danışarak folik asit takviyesi almalısınız” diyor.
  • Sigara, alkol vb zararlı maddelerden mutlaka kaçınmalısınız.
  • Kafeini kısıtlamalı, iyi yıkanmamış meyve ve sebzeden ve çiğ ya da iyi pişmemiş et ürünlerinden mutlaka uzak durmalısınız.

HAMİLELİK SÜRECİNDE NELER YAPMALI?

  • Dengeli ve sağlıklı beslenme anne adayı ve bebek için son derece önemlidir. Bu nedenle abur-cuburdan uzak durmalı, sağlıklı beslenmeye özen göstermelisiniz.
  • Koraman “Omega-3 desteği özellikle son yıllarda yapılan birçok çalışmada ciddi anlamda ön plana çıkıyor. Hem hamilelik sürecinde anne beslenmesinde, hem de doğum sonrası bebek beslenmesine başlanan 6. aydan itibaren; Omega 3 kaynakları olan balıklara (sardalya, hamsi, somon, uskumru vb.) ceviz ve fındık gibi kuruyemişlere ve kırmızı et, yumurta gibi ürünlere mutlaka diyetinizde yer vermelisiniz. Omega 3 (DHA ve EPA) kaynaklarının beslenmede olmadığı veya kısıtlı olduğu durumlarda hekim kontrolünde mutlaka takviye destek olarak alınması önerilmektedir” diyor.
  • Bebeğinizle henüz anne karnındayken konuşmanız, ona sevginizi hissettirmeniz, sakin ve huzurlu hissedeceği müzikler dinletmeniz, bebeğinizin beyninde sinir uyarıları yaparak ciddi anlamda gelişmesini sağlayacaktır. Ayrıca sizin stresinizi azalttığı için de genel anlamda hem size hem de bebeğinizin sağlığına olumlu etki yapacaktır. Bu nedenle mutlaka bu davranışları alışkanlık haline getirin.
  • Bebeğin anne karnında özellikle hareketliliğinin arttığı durumlar (duş almak, yürüyüş yapmak, sesli kitap okumak vb) onun aslında size vermek istediği bir sinyaldir ve bunları dikkate alıp mutlaka bu aktiviteleri tekrarlayın. Fiziksel aktiviteyi ise kendinizi zorlamadan günlük rutininiz arasına katın.

DOĞUM SONRASI NELER YAPMALI?

Bebeğiniz doğdu ve artık dış dünyada birliktesiniz. Peki şimdi onun beynini beslemek için neler yapabilirsiniz? Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aysimin Akçakaya Koraman “Ebeveyn olmayı bir bilim değil, sanat olarak ele almak gerekir. Bebeğimiz de mutlak doğruların ya da yanlışların olmadığı bir düzende; bireyler, sosyal çevre ve çeşitli materyallerin harmanlanması ile ortaya çıkarılan tek ve kendine özel bir sanat eseridir. Her sanatçı kendi eserini en güzel şekilde yapmak için uğraşsa da, hepimiz kusurlarımız ve farklılıklarımız ile değerli ve özgünüz” diyor. Hem ebeveynlerin hem de bebeğin zihninin güzelliklerle dolu olması gerektiğini vurgulayan Dr. Koraman, beyin gelişimi için doğum sonrasına yönelik önerilerini şöyle sıralıyor;

  • Doğum anından itibaren başlanan ten tene temas, bebeğin hem anne ve babası ile olan bağlarını güçlendirir hem de beynindeki sinir hücrelerinin bağlantılarını olumlu yönde geliştirir. Bu nedenle ona şefkatle dokunun ve kucaklayın.
  • Her fırsatta bebeğinizle konuşmak, onu sürekli yeni kelimelerle tanıştırmak, günlük hayatınızda size çok basit ve önemsiz gelen hareketleri bile ona anlatmak ve mümkün olduğunca bunları sık tekrarlamak bebeğinizin beyin gelişimi için son derece önemlidir.
  • Koraman “Bebeğimizle tıpkı tenis oynuyor gibi tepkilerine benzer bir tepki ile cevap vermek ve sıramızı beklemek gerekir. Örneğin; size bakıp gülümsediğinde gülmek, agu gibi sesleri çıkardığında benzer seslerle karşılık vermek, parmaklarıyla bir yeri gösterdiğinde aynı şekilde dönüp bakıp parmağımızla orayı işaret etmek gibi basit ancak etkili iletişimde olmak beyinsel gelişimi açısından da çok değerlidir” diyor.
  • Bebeğiniz üzgün, mutsuz ya da huysuz olduğunda mutlaka en kısa sürede onun ihtiyaçlarına cevap vermeniz, kucaklayıp sarılmanız, kendini güvende hissetmesini sağlamanız kaygı düzeyinin azalmasına ve hem aranızdaki bağın hem de beyin sağlığının güçlenmesine yardımcı olur.
  • Bebeğinizle mutlaka oyunlar oynayın. Yaşına ve sevdiği oyunlara uygun oyuncaklar seçerek ilgisini çekmeye özen gösterin. Bu bazen bezden yapılmış bir hayvan bazen bir kitap bazen de çok basit bir tahta kaşık olabilir. Önemli olan materyal değil, onunla ne kadar ilgiyle ve keyifle oynadığınızdır. Yaşına uygun oyunlar oynamanız beyin gelişimi açısından büyük fayda sağlıyor.
  • Mutlaka erken dönemde kitap alışkanlığı edinmesi için çabalayın ve hatta mümkünse salon gibi en çok vakit geçirilen yerlerde sürekli kitaplarla haşır neşir olabileceği bir kitaplık bulundurun. Ona sıcak ve sevimli bir ton ve vurguyla kitaplar okuyun.
  • Koraman “Birlikte gezmek, yeni yerler keşfetmek ve bol bol dışarıda zaman geçirip sosyalleşmek de hiç kuşkusuz bebeğinizin gelişimine çok önemli bir destektir” diyor.

Kemoterapi sırasında neler yenmez?

Kanser tedavisinde her geçen gün yeni gelişmeler oluyor. Birçok tedavi, yeni umut ışığı yanmasını sağlıyor. Kanserle savaşta en önemli silahlardan olan kemoterapi birçok korkuyu da beraberinde getiriyor. Ancak tedavide uygulanan kemoterapi birçok kişide önyargı uyandırabiliyor. Liv Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Duygu Derin, kemoterapi ile ilgili en çok merak edilen 5 soruyu cevapladı.

Liv Hospital Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Duygu Derin

Prof. Dr. Duygu Derin

Kemoterapinin etkileri ne zaman geçer?

Kemoterapide kullanılan ilaçların bir kısmı karaciğerden bir kısmı da böbrekten atılır. Bazı kemoterapi ilaçları da kalbe olumsuz etki yapabilir. Kemoterapi öncesi ve sonrası, doktor kontrolünde hastaya damar yolu ile bol sıvı vererek böbreklerin ve organların korunması sağlanır. Kemoterapi kürünün bitmesinin ardından, ortalama 3 hafta sonra kan değerleri normal aralığa gelir ve bağışıklık da büyük ölçüde toparlanır. Bu süreden sonra hasta, gündelik hayata büyük ölçüde dönebilir. Bununla beraber özellikle yorgunluk birkaç ay daha sürebilir. Hastanın kendi durumuna göre en doğru olanı ayarlaması yani bu süreçte kendi kendinin doktoru olması, kendini yorgun hissettiğinde dinlenmesi, doğru stres yönetimi çok önemlidir. Kemoterapi ilaçlarının vücuttan tam olarak atılması kişiden kişiye göre değişkenlik gösterse de bu süreç 6 ay ile 1 yılı bulabilir. Kadın hastalar eğer gebelik düşünüyorsa ancak bu süreden sonra hamile kalabilir. Öte yandan meme kanseri sonrasında 3 yıl ile 5 yıl arası hastanın takibinin yapılması ve bu süreç içinde mümkünse çocuk yapılmaması gerekir.

Kemoterapi sırasında beslenme konusunda nelere dikkat edilmeli?

Kemoterapi sırasında proteinden ve vitaminden zengin, hazmı kolay gıdalarla beslenilmelidir. Kemoterapi sebebiyle daha önce sevdiği yemekler kişide bulantı ve tiksinti yaratabilir. Bu daha sonra geçecektir. Faydalı gördüğümüz besin de olsa hastada bulantı oluşturuyorsa yemeye zorlamamak gerekir. Benzer yapıda, yemeyi tercih edeceği gıdaları vermek uygun olur. Kemoterapi sırasında greyfurt tüketilmemelidir. Bu meyve kemoterapi ilaçlarının karaciğer metabolizmalarını etkiler. Öte yandan greyfurtla aynı aileden olan portakal, limon ve diğer tüm turunçgillerin tüketiminde sakınca yoktur. Greyfurtun yanı sıra narın da kemoterapi ilaçları ile etkileştiği düşünüldüğü için kemoterapi sırasında tüketilmesi tavsiye edilmez. Kemoterapi ilaçlarının çoğu bağırsak hareketlerini yavaşlatarak kabızlık, bazıları da ishal yapar. Doktorun tavsiyesine göre hareket edilmelidir. Bol su tüketimi böbrekleri korur ve özellikle böbrekten atılan kemoterapi ilacı kullanımında çok gereklidir.

Kemoterapi sırasında görülebilecek yan etkiler

Kemoterapi sırasında en sık bulantı ve kusma görülür. Günümüzde bu yan etkileri giderecek çok kuvvetli ilaçlar vardır ve hem damar hem de ağız yolu ile verilerek bu yan etkiler ciddi biçimde azaltılır. Kullanılan ilaca göre sıklıkla kabızlık, bazen de ishal olabilir. Bu yan etkiler için önce diyet düzenlenir, yetmediği hallerde de kabızlık veya ishal için ilaç verilir. İştahsızlık, tat duyusunda da azalma olabilir. Öğün sayısı arttırılarak, tercihe göre atıştırmalıklar ekleyerek yeterli gıda alımı sağlanabilir. Nane, limon ve kahve içeren çiklet ve şekerler hastanın kötü tat hissini bastırır ve daha iyi hissetmesini sağlar.  Özellikle kemoterapi sonrası ilk hafta hastada halsizlik olur ve istirahat etmek isteyebilir. İkinci hafta daha rahattır ve üçüncü hafta genelde normale döner. Açık ve temiz havada yürüyüşler iyi gelir. Kemoterapi kullanıldığı dönemde ağızda yaralar ve pamukçuk çıkabilir. Pamukçuk oluşumunu engellemek için ağız hijyenine dikkat edilmelidir. Ayrıca günde dört kere karbonatlı su ile ağız gargarası önerilir. Kemoterapiden sonraki 7-14 gün arasındaki dönem, bağışıklığın en çok baskılandığı zamandır genelde. Bu dönemde 38 ve üstü bir ateş olursa hemen hastaneye başvurup doktora görünmek gerekir. Kemoterapi nedeniyle kanımızdaki lökositler yani bizi mikroplara karşı savunan beyaz hücrelerimiz sayıca çok düşmüş olabilir. Doktor, bu noktada gereken tedaviyi yapacaktır. Bu dönemde havasız ortamlarda bulunmamalı, hasta kişilerle görüşülmemelidir. Özellikle meme kanseri tedavisinde kullanılan ilaçlarda istenmeyen bir yan etki olarak saçlar dökülmektedir. Bu geçici bir yan etkidir ve kemoterapi bittikten sonra saçlar geri gelecektir. Bu dönemde peruk, bandana ve benzer araçlar kullanılabilir.

Cinsel ilişkiye ne zaman dönülebilir?

Yorgunluk, halsizlik, üzüntü ve fiziksel güçsüzlük cinsel yaşamı olumsuz etkileyebilir. Bu durum geçicidir. Kemoterapi sürecinde cinsel ilişki ile ilgili genel olarak yasak bulunmuyor. Ancak, kanserin tuttuğu yer (rahim ağzı ve vajen kanseri) nedeniyle, cinsel yaşam doktorunuz tarafından geçici olarak yasaklanmış olabilir. Veya kemoterapi boyunca bazı özel durumlar yaşandığında; örneğin lökositler düştüğünde, enfeksiyonlardan korunmak için cinsel hayata ara vermek gerekebilir. Bu durumlar haricinde kemoterapi sırasında cinsel yaşam devam edebilir. Hatta tedavi sürecinde yaşanan cinsel ilişkinin sevgi ve şefkat ile yaşanması hastaya moral verir, onu kuvvetlendirir ve mutlu eder. Kemoterapi ve radyoterapi ile vücuda alınan ilaçlar cinsel ilişki ile karşı tarafa bulaşmaz, bu iddia yanlıştır.

Tedavi sırasında doktor hasta ilişkisi nasıl olmalı?

Kemoterapi çok sayıda yan etkisi olan, zor bir tedavidir. Hastanın yan etkiler konusunda iyi bilgilendirilmesi, bunlarla başa çıkabilmek için iyi yönlendirilmesi gereklidir. Bu nedenle hasta-doktor ile iletişimi çok önemlidir. Hastanın rahat olması için doktorunun ona vakit ayırabilmesi, samimi ve sıcak bir iletişim kurması önemlidir. Kemoterapi sonrasındaki zamanlarda da sorun olduğunda doktoruna ulaşabilmesi de yine aynı şekilde çok önemlidir. Bunu telefonla, mesajla veya kendi gelerek yapabilir. Duygusal olarak da çok hassas ve kırılgan oldukları bu dönemde doktorlarıyla olan iyi ilişkileri hastalara ciddi psikolojik destek de sağlayabilir.

LS Traktör Türk çiftçisi ile buluşuyor

Yanmar Turkey, Türkiye distribütörlüğünü üstlendiği LS Traktör’ün en yeni ve ileri teknoloji ürünü modellerini, ilk kez İzmir’deki AGROEXPO 20. Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nda tanıtacak. Yanmar Turkey, LS Traktör’ün üstün özellikli ve dayanıklı 8 farklı modelini ise bu yıl içinde Türk çiftçisiyle buluşturacak.
Yanmar Turkey’nin bu yıl satışına başlayacağı LS traktör portföyündeki MT3 serisi 35-60 beygir aralığındaki ROPS’lu model traktörler, özellikle küçük ve dar alanlarda çalışan çiftçilerin ihtiyacına cevap verebilecek şekilde geliştirildi. Çok yönlü ve konforlu traktörlerin çiftçilerin büyük beğenisini kazanacağı tahmin ediliyor. 60-100 beygir aralığında olan XU, MT5 ve MT7 serisi kabinli traktörler ise orta ve büyük ölçekli işletmeleri olan çiftçilere hitap ediyor. Bu traktörler, dayanıklı yapısının yanı sıra konforu üst seviyeye çıkaran premium özelliklerle öne çıkıyor.
Yanmar Turkey, LS Traktörlerin yanı sıra Yanmar YH700M biçerdöveri de ilk kez AGROEXPO 20. Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Fuarı’ndaki ana standında çiftçilerin beğenisine sunacak. Yeni nesil biçerdöver, çevre dostu teknolojiyi ve üstün performansı, Yanmar 4TNV98C model 70 beygir gücündeki Euro 5 motoruyla bir araya getiriyor. Arpa, buğday, çeltik ve mısır gibi ürünlerin hasadında farklı hasat tablalarıyla maksimum verimlilik sunarken, klimalı kabini sayesinde uzun çalışma saatlerinde konforlu bir ortam sağlıyor. 1.670 litrelik geniş depo hacmiyle daha az mola vererek daha fazla iş yapma imkânı tanıyan biçerdöver, paletli tasarımıyla çamurlu ve ıslak zeminlerde kesintisiz çalışabiliyor. Bağımsız hareket eden paletleri, tank dönüşü kabiliyetiyle tarla kenarlarında kolay manevra sağlarken, yerden yükseklik ayarı sayesinde eğimli arazilerde makinenin araziye uygun şekilde ayarlanmasına olanak tanıyor. 3.500 kiloluk kompakt ağırlığıyla Yanmar YH700M, yakıt tüketimini minimum seviyede tutarak hızlı ve etkili hasat kabiliyetiyle çiftçilerin işlerini kolaylaştırıyor.

Hyundai Motor Grubu, Avrupa’daki Test ve Ar-Ge merkezlerini genişletiyor

Hyundai Motor Grubu, Avrupa’daki araştırma ve geliştirme (Ar-Ge) tesislerini 25.000 metrekarenin üzerinde genişleterek otomotiv sektöründe yenilikçi ve değişimin itici gücü olarak lider rolünü güçlendiriyor.

Grup, dünyanın en zorlu yarış pisti olarak ünlenen Nürburgring’deki mevcut test merkezini genişletmesiyle birlikte performanslı modellerindeki gelişimi artıracak. Yüksek performanslı modellere ek olarak sürdürülebilir mobilite ve geleceğe yönelik genişleme konusunda da stratejik olarak yatırımlarına devam edecek.

Hyundai, ilk kez 2011’de dayanıklılık testleri için açtığı Nürburgring Test Merkezi’nde otomotiv endüstrisine çok önemli modeller kazandırdı. Aynı zamanda markanın performanslı modellerinin kısa sürede çok sevilmesinde önemli bir rol oynayan bu merkez, diğer içten yanmalı ve tamamen elektrikli Hyundai modellerinin inovasyonuna da katkıda bulundu. Nürburgring’deki bu son genişleme, grubun kapasitesini 834 metrekarelik ek son teknoloji test tesisleriyle artırıyor. Yeni atölye alanları, özel laboratuvarlar ve yüksek voltajlı elektrikli araç (EV) şarj istasyonları merkeze eklenirken aynı zamanda tekerlek gürültüsü, titreşimi ve sertliği (NVH) dinamometresi, gelişmiş şasi ve güç aktarma organı sistemleri de en gelişmiş haliyle yer alacak. Bu cihazlar, yol testine gerek kalmadan çeşitli koşullar altında araç performansını simüle etmek ve değerlendirmek için kullanılıyor.

Tesis, EV’leri, gelişmiş sürücü destek sistemlerini (ADAS), bilgi-eğlence ve elektriklendirme teknolojilerini geliştirmeye odaklanacak. HMETC Test Merkezi, özellikle Avrupa pazarındaki müşterilerin değişen ihtiyaçlarını karşılamak adına özel çözümler sunmayı amaçlıyor.