Yazılar

Can Bonomo’nun merakla beklenen yeni teklisi “Sar”

Türkçe müziğin özgün isimlerinden Can Bonomo, merakla beklenen yeni teklisi “Sar”ı tarihinde yayımladı. Söz ve müziği Bonomo’ya ait olan şarkının düzenlemesi ise Emre Malikler imzası taşıyor.

Romantik bir atmosferi güçlü bir ritimle buluşturan “Sar”, indie-pop dokunuşlarını modern pop rock tınılarıyla harmanlayarak dinleyiciyi hem duygusal hem de enerjik bir hikâyenin içine çekiyor. Bonomo’nun karakteristik vokali ve Malikler’in dinamik prodüksiyonu, şarkıya özgün bir derinlik kazandırıyor.

Can Bonomo, “Sar” ile ilgili duygularını şu sözlerle paylaşıyor: “Kara Konular albümüne yetiştiremediğim için üzgün olduğum bir şarkı bu. İçime sinen ve şarkının karakterine yaklaşan düzenlemeyi bulmamız biraz uzun sürdü. Albümün temasına uygun, biraz karanlık bir şarkı. Söz ve müziği bana, düzenlemesi Malikler’e ait. Meraklısına…”

Pera’nın Kalbinden Gelen Bir Hikâye: “Çiçekçi Sokağı” 1 Kasım’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde

Teatro Rudius’un ödüllü oyunu “Çiçekçi Sokağı”, 1 Kasım Cumartesi akşamı saat 20.30’da Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde tiyatroseverlerle buluşuyor. Kosta Kortidis’in yazıp yönettiği ve gerçek bir olaydan ilham aldığı oyun, 1900’lerin başında Pera’da yaşanmış bir cinayeti sahneye taşıyor. Aşk, tutku, entrika ve intikam ekseninde gelişen hikâye, komedi ile dramı ustalıkla harmanlıyor.

İki perdelik bu özel yapımda Kortidis’e; Hicran Özgür, Dilara Tabak, Alp Balkan, İlkay Özşen, Ali Alkın Aydın, Çağdaş Başoğlu ve Akın Kaplan eşlik ediyor. Oyunun müzikleri Altuğ Akınsel’e, koreografisi Alkış Peker ve Alper Akalın’a ait. Şarkı sözleri ise yine Kortidis imzası taşıyor.

 Gerçek Bir Cinayetten Sahneye Taşınan Aşk ve Adalet Hikâyesi

“Çiçekçi Sokağı”, 11. Uluslararası Yeni Tiyatro Dergisi Emek ve Başarı Ödülleri’nde Yönetmenlik Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Bu sezon da sahnelenmeye devam eden oyun, Pera’nın çok kültürlü dokusunu ve dönemin atmosferini sahneye taşıyarak izleyicilere hem tarihi hem duygusal bir yolculuk sunuyor.

Despina, Vasilis, Periklis, Zafiris, Şık Manol ve Türkan gibi karakterler aracılığıyla bir kadının, bir cinayetin ve bir adalet arayışının izini süren oyun, geçmişin sırlarını gün yüzüne çıkarıyor. Kadıköy Eğitim Sahnesi’nde sahnelenecek bu özel gösterimin biletleri Biletinial üzerinden temin edilebilir.

Doğada denge ve farkındalık: DuoX Club Duja Chalet’de başlıyor

Duja Hotels’in yeni wellness ve spor konsepti DuoX Club, 19–21 Aralık 2025 tarihleri arasında Sarıkamış’taki Duja Chalet’de ilk etkinliğiyle misafirlerini ağırlıyor. Doğayla iç içe bir ortamda gerçekleşecek bu özel buluşma, beden, zihin ve ruh dengesini yeniden keşfetmek isteyenlere ilham veriyor.

DuoX Club, iyi oluşu bir hedef değil, bir yaşam biçimi olarak tanımlıyor. Yoga, nefes ve doğa temelli programda katılımcılar, üç gün boyunca dönüşüm odaklı bir deneyim yaşayacak. Etkinlikte Ece Vahapoğlu yoga seanslarıyla, Doruk Taraktaş ise Wim Hof Metodu ile nefesin ve dayanıklılığın gücünü katılımcılara aktaracak.

Duja Chalet Sarıkamış, modern dağ evi konsepti ve huzurlu atmosferiyle bu deneyime ev sahipliği yaparken, DuoX Club ilerleyen dönemlerde Duja Hotels’in diğer lokasyonlarında da farklı temalarla devam edecek.

Detaylı bilgi ve kayıt için: dujachalet.com

İdrar kaçırma konuşmaktan utanılsa da çok yaygın görülen bir sorun!

İdrar kaçırma toplumda çoğu kişinin yaşam kalitesini derinden etkileyen, ancak konuşulmaktan çekinilen önemli bir sağlık sorunu. Genellikle 50 yaşından sonra görüldüğü düşünülen bu durum aslında hemen her yaştaki kişilerin kapısını çalabiliyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Burak Özkan, tüm dünyada oldukça yaygın rastlanan idrar kaçırmanın görülme sıklığının ülkemizde de özellikle nüfusun yaşlanmasıyla birlikte daha da arttığını belirterek, “Öyle ki toplum bazlı çalışmalarda kadınların yüzde 9-43’ünde, erkeklerin ise yüzde 7-27’sinde idrar kaçırma sorununa rastlanmaktadır. Bu hastalık aile, sosyal ve iş hayatını olumsuz yönde etkileyebilecek şiddette olabilmektedir. Dolayısıyla, tedavisine erken başlanması, hastalığın daha kolay yöntemlerle kontrol altına alınması ve hastanın hayat kalitesinin artması için çok önemlidir. Günümüzde, idrar kaçırmanın tipine ve şiddetine göre başvurulan yöntemlerle sorun genellikle ortadan kalkmakta, bazı hastalarda ise en azından hayat kalitesi büyük oranda artmaktadır” diyor.

Prof. Dr. Burak Özkan

Prof. Dr. Burak Özkan

Birkaç farklı türü mevcut

İdrar kaçırma; hastanın kontrolünde olmadan veya idrar yapımı için uygun şartlar oluşmadan idrarın istemsiz olarak kaçması şeklinde tanımlanıyor. Yaşam kalitesini oldukça düşürebilen idrar kaçırmanın birkaç farklı türü bulunuyor. Ani idrar isteğiyle birlikte oluşan sıkıştırma tarzında idrar kaçırmanın yanı sıra karın içi basıncının arttığı durumlar olan öksürmek, hapşırmak ve yerden ağır bir cisim kaldırmakla gerçekleşen stres tipi idrar kaçırma en sık görülen tiplerini oluşturuyor. Bazı hastalarda bu iki mekanizmanın beraber görülebildiğini vurgulayan Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Burak Özkan, “Bunların dışında geçici bazı durumlara bağlı olan idrar kaçırma, nörolojik hastalıklara bağlı idrar kaçırma, fistüllere bağlı idrar kaçırma veya hastanın idrar yapamadığı için taşma tarzında idrar kaçırma tipleri de mevcuttur” bilgisini veriyor.

Pek çok sebep neden olabiliyor!

İdrar kaçırmaya pek çok sebep yol açabiliyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Burak Özkan, en sık görülen etkenleri; “Doğumlar, yüksek bebek ağırlığı, menopoz, fazla kilo, geçirilmiş cerrahiler, üriner sistem enfeksiyonları, kullanılan bazı ilaçlar, depresyon, zihinsel fonksiyonlarda bozukluk, nörolojik rahatsızlıklar, kabızlık, sigara kullanımı ve genetik yatkınlık” olarak sıralıyor.

Tedaviyle kontrol sağlanabiliyor

İdrar kaçırmanın tedavisinde hedef hastayı tekrar idrar kontrolünü sağlayabilir hale getirmek ve buna bağlı olarak hayat kalitesini arttırıp, idrar kaçırmanın getirdiği ek problemlerden kurtarmak. Tedavi, idrar kaçırmanın tipine, hastanın yaşına, eşlik eden diğer hastalıklarına, genel sağlık durumuna ve altta yatan bir sebep olup olmamasına bağlı olarak değişiklik gösteriyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Burak Özkan, idrar kaçırmanın tıbben çözülebilir bir hastalık olduğuna işaret ederek, “Son yıllarda gelişen tedavi yöntemleri ve yaşam alışkanlıklarında alınan önlemler sayesinde hastaların büyük bir kısmında kontrol tamamen sağlanabilmektedir” diye konuşuyor.

İdrar kaçırmayı azaltan 6 önemli kural!

İdrar kaçırma tedavisinden başarılı sonuç alınmasında altta yatan etkenin tespit edilmesi kritik bir rol üstleniyor. Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Burak Özkan, idrar kaçırmanın altında idrar yolu enfeksiyonu, mesane tümörleri, prostat hastalıkları, üreter veya mesane taşları gibi bir patoloji saptanırsa, öncelikle bu sorunun tedavisi edilmesi gerektiğini vurguluyor. Prof. Dr. Burak Özkan, yaşam alışkanlıklarında yapılacak olan düzenlemelerin de son derece önemli olduğunu belirterek, dikkat edilmesi gereken 6 önemli kuralı, “Kilo verilmesi,  idrar kontrol mekanizmalarını güçlendiren pelvik taban egzersizlerinin yapılması, orta seviyede egzersiz programlarının uygulanması, tetikleyici faktörler  olan kahve ile çay tüketiminin sınırlandırılması ve sigaranın bırakılması, içilen sıvı miktarının ayarlanması ve kabızlık sorununun giderilmesi için beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi” olarak sıralıyor. Prof. Dr. Burak Özkan, yaşam alışkanlıklarının düzenlenmesinin yanı sıra idrar kaçırmanın tipine ve şiddetine göre ilaç tedavisine, girişimsel yöntemlere veya cerrahi müdahaleye de başvurulabildiğini sözlerine ekliyor.

Genellikle boğaz yapısı nedeniyle gelişiyor, ancak!

Genellikle boğaz yapısına bağlı sebeplerden dolayı gelişen horlama her 4 erişkinden 1’inde görülen yaygın bir sorun. Çoğu zaman sadece çevredekileri rahatsız eden bir durum gibi görülüyor. Ancak, horlamaya Uyku Apne Sendromu eşlik ediyorsa; gündüz uyuklama ve dikkat dağınıklığı, kalp damarlarında tıkanıklık, inme, insülin direnci, tip 2 diyabet ve kanser gibi pek çok önemli sağlık sorunları gelişebiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları / Uyku Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, bu nedenle, özellikle solunum sisteminde hava akımının en az 10 saniye kesilmesi olarak tanımlanan Uyku Apne Sendromu’nun eşlik ettiği horlamaların mutlaka tedavi edilmesi gerektiği uyarısında bulunarak,  “Horlama haftada üç geceden  sık gelişiyorsa, nefes durmaları eşlik ediyorsa, gündüz aşırı uyku hali veya yorgun uyanma sorunu varsa, bir uyku merkezine başvurmak gerekmektedir” diyor. Horlamanın altta yatan sebebe göre tedavi edildiğini belirten Göğüs Hastalıkları / Uyku Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, “Cerrahi tedavi ve alerjik nezle eşlik ediyorsa, uygun hastada ilaç tedavisine başvurulmaktadır. Uyku Apne Sendromu mevcutsa basınçlı hava uygulayan cihazların kullanımı gereklidir. Bunların yanı sıra kilo vermek, alkol ile tütün ürünü kullanımını bırakmak önem taşımaktadır” bilgisini veriyor.

Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu

Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu

Hava yolunun dar olması

Boğazımızın arkasında bulunan yumuşak damağın sarkık olması, küçük dilin uzayıp büyümesi, alt çenenin küçük ve geride olması, dilin büyük olması, büyük bademcikler, burun kıkırdağında eğrilik ve burun etlerinin büyük olması hava yolunun daralmasına neden olabiliyor. Özellikle alerjik nezle burun etlerinin şişmesine yol açabiliyor. Uygun hastalar cerrahi tedavi açısından değerlendiriliyor. Bademcik, geniz eti, yumuşak damak veya burun operasyonları uygulanabiliyor. Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu,  “Alerjik nezlesi olan hastalarda ilaç tedavisi, burun etlerine yönelik küçültme işlemleri ve alerjenlere karşı önlemlerin alınması gerekmektedir” diyor.

Obezite 

Fazla kilo nedeniyle boyun çevresinin kalınlaşması, kadınlarda 38 cm, erkeklerde 40 cm üzerinde olması, horlama ve Uyku Apne Sendromu için risk taşıyor. Bunun nedeni ise kalınlaşan boynun havayolunu daraltması. Fazla kilolarda hekim ve diyetisyen eşliğinde kilo kaybı öneriliyor. Ayrıca, eşlik eden insülin direnci veya tip 2 diyabet varsa tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri gerekiyor. 

Alkol ve tütün tüketimi

Alkol ve tütün ürünleri havayolundaki kasların gevşemesine neden olarak horlamayı artırıyor.

Hava yolunu genişleten ilaçlar

Hava yolunu genişleten ilaçlar da kasları gevşeterek horlamaya sebep olabiliyor. Bu ilaçlar arasında uyku ilaçları, antidepresanlar, anestezi ilaçları ve ağrı kesiciler yer alıyor.

Çeşitli hastalıklar

Soğuk algınlığı, alerjik nezle, reflü ve hipotiroidi gibi bazı hastalıklar ödem oluşturdukları havayolunun daralmasına neden oluyor.  Bazı nörolojik hastalıklar da kasları gevşeterek horlamaya yol açabiliyor.

Uyku yoksunluğu

Yorgun olduğumuzda ve uyku borcu biriktirdiğimizde horlama artabiliyor.

Bu sendromda her 10 hastadan 9’unda horlama görülüyor

Uyku Apne Sendromu tespit edilen her 10 hastadan 9’unda horlama görülüyor. Göğüs Hastalıkları / Uyku Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, bu nedenle horlama yakınmasıyla başvuran hastalarda mutlaka Obstrüktif Uyku Apne Sendromu’nun araştırıldığını belirterek, “Sabah yorgun uyanma, gündüz aşırı uyku hali, uykuda nefes durması, sabah ağız kuruluğu, dikkat eksikliği ve konsantrasyon güçlüğü, Uyku Apne Sendromu’nun tipik bulgularını oluşturmaktadır” diyor.

3D animasyonlu “Mustafa Kemal” filmi

Cumhuriyetin 102. yılı kutlamaları kapsamında, Atatürk’ün gençlik yıllarını anlatan 3D animasyon filmi “Mustafa Kemal” için özel bir kampanya başlatıldı. Film, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı haftası boyunca tüm sinema salonlarında sabit 120 TL bilet ücretiyle izlenebilecek.

Yapımcı Kamuran Ayna, “Hiçbir gencimiz lideriyle buluşmaktan mahrum kalmayacak” diyerek kampanyanın amacını vurguladı. TME Films Dağıtım Müdürü Can Şakar ise, “Cumhuriyetimizin 102. yılı onuruna herkes bu yolculuğa eşlik edebilsin istedik” dedi.

Filmin Konusu Yavuz, Mine ve Nihat’ın geliştirdiği robot Miniya kontrolden çıkınca ekip, zaman makinesiyle geçmişe giderek Mustafa Kemal’in liderlik yolculuğuna tanıklık eder. Atatürk’ten aldıkları ilhamla kendi zamanlarına dönerek robot ordusuna karşı mücadeleye hazırlanırlar.

Film, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’nin kazanımlarını yansıtan pedagojik bir yapıya sahip. Yönetmenliğini H. Orkun Eser’in üstlendiği, senaryosu Ali Hakan Kaya ve Sinem Doğangönül’e ait olan yapım, yapay zekâ destekli prodüksiyonla hazırlandı.

Yapay zekâ sanatla buluştu: “Türkiye-Flora” ziyarete açıldı

Dijital sanatın öncüsü Refik Anadol’un yapay zekâ destekli eseri “Büyük Doğa Modeli Türkiye-Flora”, Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde sanatseverlerle buluştu. Müzenin ikinci yaşını kutladığı bu özel sergi, koleksiyonun ilk yapay zekâ veri heykeli olma özelliğini taşıyor.

Türkiye İş Bankası’nın 100. yılı kapsamında MEXT iş birliğiyle hayata geçirilen proje, 33 milli parktan toplanan ses, görüntü ve tarama verileriyle oluşturulan bir veri tabanına dayanıyor. Yapay zekâ ile eğitilen bu veriler, sanatçının yönlendirmesiyle 10 dakikalık dijital bir heykel formuna dönüştürüldü.

“Türkiye-Flora”, ülkemizin endemik bitki türlerinin kırılgan güzelliğini odağına alırken, müzenin deneyim odasında yer alan üç ekran aracılığıyla izleyicilere etkileşimli bir “Yaşayan Ansiklopedi” sunuyor.

Eser, Beyoğlu’ndaki Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin 3. katında, salıdan pazara belirlenen saatlerde ziyaret edilebilir.

Yasemin Meriç Kazdal “Maskeler ve Aynalar, Nemesis”

Klinik Psikolog Yasemin Meriç Kazdal’dan kendini tanıma ve savunma mekanizmaları üzerine çarpıcı bir kitap. Sakin Ebeveyn kitabının ardından insanın kendini anlama yolculuğuna dair vaka örnekleri ve Kazdal’ın yıllara varan profesyonel deneyimlerinin aktarıldığı Maskeler ve Aynalar, Nemesis Kitap etiketiyle raflardaki yerini aldı.
Kazdal, terapi odasında yıllarca gözlemlediği savunma mekanizmalarını “duygusal kalkanlar” olarak tanımlıyor ve bu kalkanların bizi hem koruyan hem de gelişimimizi engelleyen taraflarını hikâyelerle anlatıyor.

Tedavi edilmezse ciddi problemlere yol açabilir!

Böbreklerimizin hemen üstünde küçük üçgen şeklinde yer alan ve 4-6 gram ağırlığında olan böbrek üstü bezleri yaşantımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan hormonları üretmek ve salgılamak gibi son derece önemli işlevler üstleniyorlar.  Öyle ki vücudumuzun enerji üretiminden kan basıncının düzenlenmesine, kalp-damar sağlığından stres yönetimine kadar pek çok kritik göreve sahip hormonları salgılıyorlar. Dolayısıyla, bu bezlerde oluşan kitlelerin bazı türleri, zamanında teşhis ve tedavi edilmediğinde vücutta ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor.  Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, böbreküstü bezinde gelişen kitlelerin çoğunun belirti vermediğine ve genellikle başka bir sebeple başvurulan görüntüleme yöntemlerinde tesadüfen bulunduğuna dikkat çekerek, “Böbrek üstü bezlerinde oluşan kitleler genellikle tehlikeli değildir. Ancak, özellikle pheochromocytoma ve kortizol ile aldosteron hormonu salgılayan kitleler ciddi kardiyovasküler, metabolik ve elektrolit sorunlara yol açabilmektedir. Ayrıca, büyük olan veya sürekli büyüyen kitlelerde de kanser riski artmaktadır. Bunların yanı sıra bu kitleler özellikle akciğer, meme veya böbrek kanserlerinin yayılmaları sonucu da gelişebilmektedir. Dolayısıyla, bazı kitleler ciddi ve acil müdahale gerektirebilmektedir” diyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, bu nedenle böbrek üstü bezinde oluşan her kitlenin mutlaka uygun tanı yöntemleriyle değerlendirilmesinin ve ihtiyaç halinde tedavi edilmesinin yaşamsal önem taşıdığı uyarısında bulunuyor.

Prof. Dr. Melih Kara

Prof. Dr. Melih Kara

Bazı risk faktörleri tetikleyebiliyor!

Böbrek üstü bezinde oluşan kitleler büyük oranda sebepsiz olarak ortaya çıkıyor. Ancak, bazı risk faktörleri kitle gelişimini tetikleyebiliyor. Prof. Dr. Melih Kara, ileri yaşın risk faktörlerinden biri olduğunu belirtirken, “Ayrıca, önceden kötü huylu tümör varlığının, genetik sendromların (MEN2, von Hippel-Lindau, SDH mutasyonları gibi) ve sürekli kullanılan bazı ilaçların riski artırdığı bilinmektedir. Bu bulgular, böbrek üstü bezi kitlelerinde çok çeşitli faktörlerin rol oynadığını ve tanı ile tedavi süreçlerinde kişiye özel değerlendirmelerin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır” diye konuşuyor.

Çoğunlukla iyi huylu oluyor, ancak…

Vücudumuzun sağlıklı çalışmasında kritik bir rol üstlenen kortizol, aldosteron, androjen, adrenalin ile noradrenalin gibi hormonların üretimini ve salgılanmasını sağlayan böbrek üstü bezlerinde kitleler oluşabiliyor. Adrenal tümörler olarak adlandırılan bu kitleler, temelde hormon üreten ve üretmeyen olarak iki gruba ayrılıyor.  En sık görülen tipi olan adrenokortikal adenom genellikle iyi huylu oluyor ve hormon üretmiyor. Ancak, çoğu sorun oluşturmasa da böbrek üstü bezinde oluşan kitlelerin bazı türleri ise vücutta önemli sağlık problemlerine neden olabiliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, böbrek üstü bezinde oluşan ve hormon salgılayan kitlelerin yol açabildikleri problemleri şöyle sıralıyor:

“Aşırı kortizol üreten kitleler Cushing sendromuna neden olabilmektedir. Bunun sonucunda; obezite, hipertansiyon, diyabet, osteoporoz ve ciltte kolay morarma gibi sorunlar gelişebilir. Aşırı aldosteron üreten kitlelerde ise dirençli hipertansiyon veya hipokalemi nedeniyle kas krampları ile halsizlik gibi şikayetler oluşabilir. Pheochromocytoma hormonu üretiyorsa; dirençli hipertansiyon, taşikardi, tekrarlayan baş ağrısı, geçici yüksek tansiyon atakları görülebilir.”

Sıklıkla belirti vermiyor, tesadüfen yakalanıyor

Böbrek üstü bezlerinde oluşan kitleler genellikle herhangi bir belirti vermedikleri için hastalar tarafından fark edilmiyor. Günümüzde BT ve MR gibi ileri görüntüleme tekniklerinin yaygınlaşması sayesinde, farklı nedenlerle yapılan taramalarda böbrek üstü bezi kitleleri daha sık tespit ediliyor. Ancak, eğer hormon etkisi varsa hipertansiyon ve metabolik bozukluklar sık görülen ilk belirtilerini oluşturuyor. İlerleyen aşamalarda hormon fazlalığına bağlı olarak sistemik komplikasyonlar da gelişebiliyor.

Ameliyat genellikle tedavinin temelini oluşturuyor

Tedavi planı, böbrek üstü bezi kitlesinin türüne, büyüklüğüne, hormon salgılayıp salgılamadığına ve hastanın genel sağlık durumuna göre düzenleniyor. Küçük, iyi huylu ve hormon salgılamayan kitlelerde BT veya MR gibi görüntüleme yöntemleriyle yapılan düzenli takip yeterli gelebiliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, cerrahi müdahalenin genellikle tedavinin temelini oluşturduğunu belirterek, “Özellikle belirgin olarak fazla hormon salgılayan tümörlerde, kanser şüphesi taşıyan veya büyük boyutlu (>4 cm) tümörlerde cerrahi yönteme başvurmak gerekmektedir” bilgisini veriyor.

Minimal yaklaşımlar tercih ediliyor

Son yıllarda, cerrahi yöntemlerde, sağladıkları pek çok avantaj nedeniyle minimal invaziv (laparoskopi / retroperitoneal / robotik)  yaklaşımlar tercih ediliyor. Daha küçük portlar, tek port uygulamaları, gelişmiş görüntüleme teknikleri ve  yapay zeka destekli alet tanıma gibi teknolojik yeniliklerin uygulandığı minimal invaziv yöntemler hem cerrahların hem hastaların yüzünü güldürüyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, “Bu teknolojilerle gerçekleştirilen ameliyatlar hastaların daha kısa sürede taburcu olmalarını sağlamakta, iyileşme sürecini hızlandırmakta ve estetik açıdan daha iyi sonuçlar sunmaktadır. Bu etkileri sayesinde de hastaların yaşam kaliteleri artmaktadır” diye konuşuyor.

Laparoskopik yöntem altın standart olarak görülüyor

Laparoskopik adrenalektomi (Transperitoneal lateral yaklaşım) uzun süredir böbreküstü bezi tümörü ameliyatlarının altın standardı olarak kabul ediliyor. Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, “Tercih ettiğimiz ilk seçenek olan ve cerraha iyi görünür bir alan sağlayan bu yöntem geleneksel açık cerrahiye göre daha iyi sonuçlar, hastalarda daha az ağrı, hastanede daha kısa kalış süresi ve daha hızlı iyileşme sunmaktadır” diyor. Özellikle küçük tümörlerde ve obezite hastalarında başvurulan posterior retroperitoneal (PR) laparoskopik yöntemin de doğrudan sırt bölgesinden böbreküstü bezine ulaşılmasını sağladığını vurgulayan Prof. Dr. Melih Kara,  “Bu sayede karın boşluğu açılmadığı için ameliyat süresi kısalmakta ve ağrı şikayeti azalırken, günlük yaşama dönüş daha hızlı olmaktadır. Robotik adrenalektomi yöntemi ise 3 boyutlu görüntüleme ve daha esnek aletler sayesinde zorlu anatomilerde ve büyük veya derin yerde yer alan tümörlerde kolaylık sunmaktadır. Bazı çalışmalarda, bu etkisiyle daha az kan kaybı ve kısa yatış süresiyle sonuçlandığı bildirilmektedir” diyerek sözlerini tamamlıyor.

Gökçen Uyanık “Küllerimden Doğdum”

Anne ve baba boşandığında, gerçekten sadece birbirlerinden mi ayrılırlar? Peki ya o ayrılığın ortasında kalan çocuklar… ve onların sessizce izlediği, anlamaya çalıştığı dünya? “Küllerimden Doğdum”, anne ve çocuk arasındaki kopmaz bağı, evliliğin yıkıntıları altında ezilmemeye çalışan bir annenin gözünden anlatıyor.

Yazar Gökçen Uyanık, kendi benliğini, anneliğini ve kadını olma kimliğini yeniden inşa eden bir karakter aracılığıyla kadın dayanıklılığını ve çocuğuna duyulan koşulsuz sevgiyi anlatıyor. Kitap, anne-çocuk bağını, bir kadının kendi karanlığından çıkarken nasıl ışık bulduğunu, umudu ve yeniden başlama cesaretini yalın ama sarsıcı bir dille gözler önüne seriyor.