Yazılar

Bebeklerde RSV enfeksiyonuna dikkat!

Bebeklerde RSV enfeksiyonuna dikkat!

Sonbahar mevsiminin gelmesiyle birlikte bebeklerin sağlığını ciddi şekilde etkileyebilen pek çok enfeksiyon hastalıkları kapımızı çalmaya başladı. Bu enfeksiyonlardan yaygın olarak görülen RSV (Respiratuar sinsityal virüs) özellikle prematüre bebeklerde hayatı tehdit eden boyutlara ulaşabiliyor. Bunun nedeni ise bağışıklığı henüz yeterince güçlenmemiş olan prematüre bebeklerde virüsün hızla akciğerlere ulaşıp, bronşit veya zatürreye yol açabilmesi. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Malçok, virüse karşı geliştirilmiş kesin bir tedavi olmadığı için risk grubundaki prematüre bebekleri virüsten korumanın yaşamsal önem taşıdığına dikkat çekerek, “Bebeklerde ev ziyaretlerinin kabul edilmemesi, bakımından sorumlu kişilerin sonbahar ile kış aylarında maske takmaları ve el hijyenine dikkat etmeleri bu virüsten korunmada en önemli üç kuralı oluşturuyor” diyor.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Dr. Mehmet Malçok

Çok hızlı ve kolay bulaşabiliyor!

RSV (Respiratuar sinsityal virüs)  çok hızlı ve kolay bir şekilde bulaşabiliyor. Virüs enfekte olmuş kişilerin öksürmeleri, hapşırmaları veya konuşmaları sonucu çevreye saçılan damlacıklarla yayılırken, bebeği öpmekle de bulaşabiliyor. Hastalığın bulaşma özelliği belirtiler ortaya çıkmadan 1-2 gün önce başlıyor ve 3-8 gün sürüyor. Ancak bağışıklığı zayıf kişilerde bulaşıcı özelliği dört haftaya kadar uzayabiliyor.

Grip benzeri belirtiler gösteriyor!

RSV enfeksiyonu bebeklerde grip ve Covid-19 hastalığına benzer belirtilerle ortaya çıkıyor. Huzursuzluk, ateş, burun tıkanıklığı, nefes almada güçlük ve ağızdan beslenememe gibi kademeli olarak artan şikayetler gelişiyor. Belirtilerin şiddeti hastalığın süresi ilerledikçe artıyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Mehmet Malçok, erken tanı için ebeveynlerin burun tıkanıklığı ve ağızdan beslenmede güçlük çekme gibi sorunlarda zaman kaybetmeden hekime başvurmalarının son derece önemli olduğu uyarısında bulunuyor.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Özellikle prematüre bebekler risk altında

Sağlık Bakanlığı verilerine göre; 0-1 yaş grubunda bebek ölümlerinin yüzde 48,4’ünden alt solunum yolları enfeksiyonları sorumlu oluyor. Bu enfeksiyonlarda en sık görülen etken olan RSV enfeksiyonu prematüre bebeklerin yoğun bakıma yeniden yatışlarına, mekanik ventilatörde tekrar izlenmelerine, hatta hayatlarını tehdit edecek kadar solunum ve kalp yetmezliğine sebep olabiliyor. Amerikan Pediatri Akademisi, daha fazla risk altında olmaları nedeniyle hamileliğin 29. haftasından önce doğan prematüre bebeklere, kronik akciğer hastalığı veya ciddi doğumsal kardiyak problemi olan bebeklere özel bir antikor ile koruyucu tedavi uygulanmasını öneriyor. Ülkemizde de bu koruyucu tedaviye risk altında olan bebeklerde başvuruluyor.

Solunum desteğine ihtiyaç duyulabiliyor!

RSV enfeksiyonunda hastalığın belirtilerini dindirmeye ve bağışıklığı güçlendirmeye yönelik destekleyici tedaviler uygulanıyor. Evde sprey veya damlalar ile bebeğin burnunun açık tutulması, ortamın nemlendirilmesi, beslenmesine dikkat edilmesi ve bol sıvı takviyesi önem taşıyor. Hastanede ise oksijen yetersizliğinin önüne geçebilmek amacıyla ilaç uygulamalarının yanı sıra cihazla solunum desteğine ve vücuttaki sıvıyı artırmak için serum tedavisine başvuruluyor.

Her ağrı büyüme ağrısı olmayabilir  

Her ağrı büyüme ağrısı olmayabilir  

Çocukluk döneminde kas-iskelet sisteminde gelişen ağrıların en yaygın sebebini ‘büyüme ağrısı’ oluşturuyor. İskandinavya’da yapılan bir çalışmada; 2-12 yaş arasındaki çocuklarda büyüme ağrısının erkeklerde yüzde 13 ve kızlarda yüzde 18 oranında görüldüğü tespit edilmiş. Çocuklarda büyüme ağrısı genellikle bacaklarda, özellikle de baldırlarda ve uyluğun ön kısmında kramplar şeklinde gelişiyor. Eklemlerden çok kasları tutan ağrı her iki bacağı etkiliyor ve geceleri ortaya çıkıyor. Ağrı çocuğun uykusunu bölecek kadar şiddetli olabilirken, sabahları çoğunlukla kayboluyor. Birkaç ay, hatta yıllarca devam edebiliyor ve çocuk ergenlik çağına geldiğinde kendiliğinden geçiyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar, ancak çocuklarda görülen her bacak ağrısının büyüme ağrısı olmadığına işaret ederek, “Ebeveynlerin ‘büyüme ağrısıdır, geçer’ diyerek ağrıyı hafife almamaları gerekiyor. Zira, nadiren de olsa bacak ağrılarının nedeni, kemik veya yumuşak doku tümörleri, lösemi veya romatizmal eklem hastalıkları olabiliyor. Dolayısıyla ağrının doğasındaki bir değişikliğe karşı dikkatli olmak, özellikle de sadece tek bacakta oluşan ve uykudan uyandıran şiddete ulaşan ağrılarda zaman kaybetmeden hekime başvurmak erken tanı ve tedavi için büyük önem taşıyor” diyor.

Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar

Genellikle her iki bacakta gelişiyor

Bilinen bir nedeni olmayan büyüme ağrısı; bacaklarda, dizlerde, kollarda veya sırtta oluşan kramplar şeklinde oluyor. Kaslar ve kemiklerde görülen ağrı genellikle çocuğun her iki bacağını etkiliyor ve geceleri ortaya çıkıyor. Çocuğun uykusunu bölecek kadar şiddetli olabiliyor, ancak sabah çoğunlukla kayboluyor. Ağrı aralıklarla ortaya çıkabiliyor ve saatlerce sürebiliyor. Fiziksel aktivitenin arttığı günlerde daha sık gelişiyor. Çok esnek eklemleri olan çocuklarda daha yaygın görülen büyüme ağrısı birkaç ay, hatta yıllarca devam edebiliyor. Çocuk ergenlik çağına geldiğinde kendiliğinden geçmesi gerekiyor. Büyüme ağrısı olan çocuklarda uzuvlar normal görünümde oluyor; şişlik, kızarıklık, morarma, ısı artışı, kaslarda zayıflık, hareket kısıtlılığı ve topallama gibi sorunlar oluşmuyor. Bunların yanı sıra radyoloji görüntüler ve laboratuvar değerlerde sorun görülmüyor.

Büyüme ağrısı bu yöntemlerle hafifliyor

Büyüme ağrısı çocuk için rahatsız edici olsa da ciddi bir sağlık sorununa yol açmıyor. Genellikle geç çocukluk döneminde iskelet gelişiminin tamamlanmasıyla birlikte ortadan kalkıyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar, büyüme ağrısına yönelik özel bir tedavi olmadığını belirterek, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ağrılı bölgelere uygulanan nazik masaj, kasları germe egzersizleri, ısıtma yastığı veya merhemler kas ağrılarını çoğunlukla hafifletiyor. Çocuk uykuya dalmakta zorlanıyorsa, uygun ağrı kesiciler kullanılabiliyor. Ağrılı dönemlerde çocuğun fiziksel aktivitesini azaltması, taban düşüklüğü varsa tabanlıktan yararlanması ve vücudu esnekse fizik tedaviyle kaslarının güçlendirilmesi yararlı olabiliyor. Bunların yanı sıra D3 vitamini takviyesi, büyüyen kemikleri güçlendirmede fayda sağlayan kalsiyumun emilimini artırdığı için yardımcı olabiliyor.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Bu belirtiler varsa, zaman kaybetmeyin!  

Çocuğu uykusundan uyandıracak şiddette olan ağrı ‘büyüme ağrısı’ değil, kemik veya eklem iltihaplarının, löseminin, kemik veya yumuşak doku tümörlerinin belirtisi de olabiliyor. Jüvenil idiyopatik artrit gibi romatizmal eklem hastalıklarında da bacaklarda ağrı gelişebiliyor. Ancak bu romatizmal hastalıklarda ağrı daha çok gecenin ortasında değil sabahları ortaya çıkıyor ve eklem sertliğine yol açabiliyor. Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar, aşağıda yer alan belirtilerden biri bile varsa, ağrının diğer olası nedenlerini ekarte etmek için ek laboratuvar ve görüntüleme testlerine başvurmak gerektiği uyarısında bulunuyor.

  • Büyüme ağrıları tipik olarak vücudun her iki yanında ortaya çıkıyor ve sabah kayboluyor. Dolayısıyla ağrı vücudun sadece bir tarafındaysa ve/veya çocuk ağrıyla uyanıyorsa,
  • Her gece devam eden ağrı saatlerce sürüyor, tedavilere rağmen hafiflemiyorsa
  • Eklemlerde ağrı, kızarıklık ve şişlik varsa
  • Ağrıya ateş, titreme, kilo kaybı, iştah azalması, halsizlik veya yorgunluk gibi yapısal bulgular eşlik ediyorsa
  • Bacaklardaki ağrı sabahları gelişiyorsa ve eklemlerde sertlik oluşmuşsa

Bilinçsizce alınan C vitamini böbrek taşına yol açabiliyor

Bilinçsizce alınan C vitamini böbrek taşına yol açabiliyor

Ülkemizde her 10 kişiden birinde böbrek taşı hastalığı görülüyor. Bu oran dünya ortalamasının üstünde seyrediyor. Hastalığa yatkın kişilerde çocukluktan itibaren başlayabilen böbrek taşları genetik yatkınlık dışında beslenmeye dikkat edilmezse ciddi sağlık sorunu olabiliyor. Örneğin; takviye olsun diye bilinçsizce alınan C vitamini ve protein tozları bile  böbrek taşına yol açabiliyor. Oysa ki bol su içmek, az tuz tüketmek, Akdeniz tipi beslenmek gibi basit önlemlerle bu hastalıktan korunmak mümkün.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Üroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Tuğrul Eren, böbrek taşlarını, temelde bir “atılım” problemi olarak tanımlıyor. Böbreklerin, suda çözünen ve vücudumuzda fazla oluşan maddelerin idrar oluşturarak dışarıya atılmasını sağlayan bir itrah organı olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Murat Tuğrul Eren “Böbrekten 50’ye yakın madde idrarda çözünerek atılmaktadır. Ancak bu maddeler içerisinde 7-8 tanesi fazla miktarda atılırsa idrarda çözünemez ve kristalleşebilirler. İşte böbrek taşı oluşmasının ana nedeni idrarda az çözünebilen bu maddelerin idrara fazla atılmasıdır” diyor. Bu maddelerden en sık görüleni kalsiyum ve oksalat olarak kabul ediliyor; bunun dışında ürik asit, sistin gibi daha az sıklıkta görülen maddeler de idrara fazla atılıp böbrek taşı oluşturabiliyor. Ayrıca, bu kristalleşmeyi engelleyen sitrat gibi bazı moleküllerin de idrarda az bulunmaları böbrek taşı oluşumunu tetikleyebiliyor.

Dr. Murat Tuğrul Eren

“Ailesinde böbrek taşı olanlar dikkat etmeli”

Böbrek taşlarının başlıca oluşma nedeni genetik olsa da beslenme gibi çevresel koşullar da etkili olabiliyor. Genetik yatkınlığı bulunan hastaların diyetlerine ve yaşam tarzlarına dikkat etmeleri tavsiye ediliyor.

Tıp dünyasında, son yıllarda böbrek taşı oluşumunun, sadece böbrek kaynaklı değil, sistemsel hastalıkların sonucunda da oluşabilen bir rahatsızlık olduğuna dair bilimsel kanıtlar sunuluyor. Dolayısıyla metabolik sendrom gibi bazı bozuklukların genetik yatkınlığı bulunan hastalarda  böbrek taşı oluşumunun da artığına dair ciddi bilimsel kanıtlar mevcut.

Dr. Öğr. Üyesi Murat Tuğrul Eren, böbrek taşı oluşumundan korunmak için faydası kanıtlanmış temel önlemleri şu 10 maddeyle sıralıyor:

Metabolik sendromdan kendinizi koruyun

Öncelikle aşırı kilo, insülin direnci, yüksek kötü kolesterol ve düşük iyi kolesterol seviyeleri; kan basıncı artışı; karakterize diyabetten kalp damar hastalıklarına kadar çoğu ciddi hastalığın öncüsü olduğu kabul edilen metabolik sendrom, böbrek taşı oluşumunu tetikliyor ve bu nedenle bu hastalıktan korunmak gerekiyor. Tanı konulursa yaşam tarzı düzenlemeleri ve sağlıklı diyet ile metabolik sendrom hastalığı genellikle başarıyla tedavi ediliyor.

Sağlıklı beslenin

Sağlıksız hazır gıdalarla beslenme, aşırı şekerli besinler yeme, yağlı yemekler, hareketsizlik ve özellikle kalitesiz uyku düzeni hastalarda metabolik sendrom oluşturabiliyor. Göbek çevresinden kilo alan, kendini enerjisiz hisseden, halsizlik yorgunluk şikayeti bulunan hastaların mutlaka hekime başvurmaları tavsiye ediliyor. Sağlıklı beslenme deyince akla gelen Akdeniz diyeti metabolik sendromdan dolayısıyla böbrek taşından koruyan başarılı diyetlerin başında geliyor. Bunun dışında hazır ve işlenmiş gıdalardan kaçınmak, özellikle akşam 8’den sonra yemek yememek, yaz aylarında bol olan ve çok şeker ihtiva eden meyvelerden az tüketmek gerekiyor.

Ek vitamini doktor önerisiyle alın

Son zamanlarda çok popüler olan vitamin ve mineral takviyeleri doğru ve uygun kullanıldığında çok faydalı olsa da bilinçsiz kullanıldığında o oranda zarar verebiliyor. Örneğin aşırı C vitamini alımı böbrek taşı oluşumunu arttırıyor. Doğru takviye almanın yöntemi vücuttaki düzeyine ve vücudun ihtiyacına göre takviyeleri belirlemektir. Çoğu vitaminin ve mineralin düzeyleri artık kandan ölçülebiliyor ve bu düzeye göre takviye ihtiyacı ortaya çıkıyor. Fazla ve gereksiz takviyeler böbrek taşı oluşumunu artırabiliyor.

Fazla protein almayın

Aşırı protein alımı, böbrek taşı oluşumunu artırıyor. Örneğin vücut geliştirmek için egzersiz yapan özellikle genç hastalar, hızlı kas oluşturmak adına ticari olarak satılan protein tozlarını kullanıyor. Genetik yatkınlığı olan hastalarda bu aşırı protein alımı, taş oluşumuna veya var olan taşların büyümesine neden oluyor. Bu hastalar, kas kütlelerini belki daha hızlı arttırıyor ama böbrek taşı hastalığının sıkıntıları ile boğuşmak durumunda kalıyor.

Bol sıvı alın

Böbrek taşı genellikle az sıvı tüketimi, dolayısıyla vücutta oluşan zararlı maddeleri çözecek miktarda idrar üretilmemesiyle ilişkili. Yeteri kadar sıvı tüketmeyen kişilerin idrarı, maddelerden zengin ancak suyu az olan yoğun bir yapıya sahip oluyor. Bu idrarın içindeki bazı unsurlar önce kristalleşiyor, ardından da böbrek taşı haline geliyor. Bol miktarda sıvı tüketmek, bu nedenle önem taşıyor. Yaz aylarında daha da çok dikkat edilmeli.

Gazlı içeceklerden uzak durun

Çay, kahve ve kola gibi içeceklerin tüketimi mümkün olduğunca azaltılmalı. Bazen gıdalara eşlik eden, bazen ise sadece verdiği ani ferahlama hissi nedeniyle çok tercih edilen asitli içeceklerden uzak durmak gerekiyor. Yapılan klinik araştırmalar, fosfat içermeleri nedeniyle gazlı ve şekerli içeceklerin fazla tüketilmesi halinde böbrek taşı oluşma riskinin arttığını gösteriyor.

Az tuz tüketin

Özellikle böbrek taşı konusunda genetik yatkınlığı olan kişilerin günlük tuz tüketiminin 3 – 5 gram yani yaklaşık bir çay kaşığını geçmemesi tavsiye ediliyor. Tabi sebze, meyve ve ekmekte de tuz olduğunu göz önüne alarak bu hesabı yapmak gerekiyor. Yemekleri tuzsuz pişirmek, tabağımıza gelen yemeği ise tuz yerine baharat, bitki ve sirke gibi alternatiflerle çeşnilendirmek mümkün.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Oksalat içeren gıdalardan kaçının

Böbrekte taş oluşumu yönünden en riskli maddelerden biri de oksalat olarak kabul görüyor. Böbrek taşlarında en sık görülen taş cinsleri arasında ilk sırayı kalsiyum oksalat taşı alıyor. Bu nedenle ıspanak, pırasa, çilek, çikolata, fındık, ceviz ve kakao gibi gıdalar ile et, tavuk ve balık gibi hayvansal gıdaların da yüksek miktarda oksalat içerdiği için böbrek taşı hastaları tarafından mümkün olduğunca az tüketilmesi gerekiyor. Tüketimi halinde de bol sıvı alınması tavsiye ediliyor.

Egzersiz yapın

Hareketsiz bir yaşam da böbrek taşı için iyi değil, yürüyüş ve egzersizin bu taşların oluşumunu azaltmada önemli olduğu biliniyor. Bu nedenle mümkünse düzenli egzersiz yapın, egzersiz yapamıyorsanız da günlük en az 9 bin adımlık yürüyüşler ile vücudunuzu hareket halinde tutun.

İyi uyuyun

Günlük uyku düzeninin sağlıklı olması, böbreklerin fonksiyonlarını da etkiliyor. Metabolizma, gün boyunca hasar gören böbrek dokusunu gece uyku sırasında onarıyor. Uykusuz kalmak, tüm organlar için olduğu gibi böbreklerin de bu yenilenme sürecini olumsuz etkiliyor. Bu nedenle mümkünse gece 23.00 gibi uykuya geçin ve 7-8 saat uyuyun.

Son olarak kapalı yöntem cerrahi girişimlerle hastaların böbrek taşlarını, en son teknolojileri kullanarak başarılı bir şekilde temizlediklerine değinen Dr. Öğr. Üyesi Murat Tuğrul Eren “Ancak çok sık nükseden böbrek taşlarının oluşmaması için elimizden geleni yapmanın daha önemli olduğunu düşünüyorum” sözleriyle uyarıda bulunuyor.

Yaz ishaline karşı dikkat!

Yaz ishaline karşı dikkat!

Yazın aşırı sıcakları hemen herkesin enerjisini tüketirken bazı bakteri ve virüslerinse kolayca üreme imkanı bulmasına neden oluyor. Özellikle kirli eller ve kirli sular, iyi temizlenmeyen gıdalar ve hijyen kurallarına uyulmadan kullanılan mutfak gereçleri insanların mide ve bağırsak sistemine karışarak yaz ishallerine neden oluyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas “Yaz aylarında dünyada ve ülkemizde en sık karşılaşılan bulaşıcı hastalıkların başında ishalli hastalıklar yani akut gastroenteritler geliyor. İshalli hastalıklar, mide- bağırsak sisteminde bakteri, virüs veya parazitlerle oluşan enfeksiyonlar olup bulantı, kusma, kramp tarzında karın ağrısı ve yüksek ateş gibi semptomlarla ortaya çıkıyor” diyor.

Yaz ishallerinin iki-üç gün süren hafif hastalıktan, bilinç bulanıklığı, böbrek yetmezliği, inatçı hipotansiyon ve aritmi (kalp ritmi bozukluğu) gibi ciddi hastalıklara yol açabildiğini belirten Dr. Semra Kavas, dünya genelinde her yıl yaklaşık 1 milyon 300 bin kişinin ishale bağlı olarak hayatını kaybettiğini söylüyor. Bu nedenle yaz ishallerinde; dışkılama sıklığı günde üçten fazlaysa, bu durum 48 saatten uzun sürerse, ishalle birlikte ateş veya şiddetli kusma, kanlı/ mukuslu veya pirinç yıkantı suyu görünümünde bir dışkı oluyorsa, idrar miktarı azaldıysa ya da günün ilerleyen saatlerinde idrar rengi çay gibi koyu oluyorsa zaman kaybetmeden mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Semra Kavas yaz ishallerine yol açan 5 önemli etkeni anlattı, korunma yolları hakkında önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Semra Kavas

Escherichia coli türleri

Yaz mevsiminde ve seyahat ile ilişkili olarak en sık karşılaşılan Escherichia coli (ETEC) gelişmekte olan ülkelerde ishal ataklarının yaklaşık yüzde 20- 30’undan sorumludur. Kuluçka dönemi 12-48 saat olan bu bakterinin yol açtığı ishalin tipik özelliği; sulu, mukus ve kan içermemesi, ishale karın ağrısı, bulantı ve kusmanın eşlik etmesidir. Ateş genellikle yoktur. İshal sıklığı günlük 3-10 arasında değişkendir. Peynir, hamburger, deniz ürünleri ve sosis gibi bazı gıdaların yol açabildiği hastalık genellikle 3-5 gün içinde kendiliğinden düzelirken, nadiren bir haftadan uzun sürebilir.

Salmonella türleri

2 bin 500 alt tipi bulunan Salmonellanın bulaşmasından genellikle et ürünleri sorumludur. Kümes hayvanları, yumurta, kirli su ile kontamine sebze ve yeşillikler, süt, süt tozu da bulaşmada rol oynar. Nadiren ateş gözlemlenir. Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Semra Kavas, gelişigüzel antibiyotik kullanımından kaçınılması gerektiğini vurgulayarak “Her vaka antibiyotik ile tedavi edilmez. Yalnızca özel hasta gruplarında antibiyotik rejimleri gerekebilir. Bu nedenle hekim önermediği sürece antibiyotik kullanımından kaçınılmalıdır” diyor.

Shigella

İnsan dışında hastalık oluşturmayan basilli dizanteri etkenidir. Farklı türleri hafif semptomlardan dizanteriye benzer ağır susuzluk ve ölümle seyredebilen enfeksiyona yol açabilir. İnsan dışkısı ile kirlenmiş çiğ yenen salatalar, soslu makarnalar, lağım suyu karışmış kirli sular hastalık kaynağıdır. Tuvalet sonrası ve yiyecek hazırlamadan önce el yıkama; su kaynaklarının klorlanması, sinek ve diğer haşerelerle mücadele önemlidir. Antibiyotik tedavisi ve sıvı-elektrolit replasmanı yapılmalıdır.

Vibrio cholerae

‘Vibrio cholerae’ olarak adlandırılan bakterinin yol açtığı koleranın, şiddetli sulu ishalle seyrettiğini belirten Dr. Semra Kavas şöyle konuşuyor: “Şiddetli sulu ishal ve ciddi susuzluk tipiktir. Genellikle yaz mevsiminde görülür. Su ve su kaynaklı ürünler ile bulaşır. Kuluçka süresi ortalama 3-4 gündür. Ateş ve karın ağrısı beklenen bulgular değildir. Dışkı başlangıçta sulu ve kahverengi renkteyken kısa sürede pirinç suyu diye tarif edilen şekle dönüşür. Kolera çocuklar ve yaşlılarda daha ağır seyreder. En ciddi komplikasyon böbrek yetmezliğidir. Sıvı ve elektrolit tedavisi çok önemlidir. Antibiyotik tedavisi hastalığın süresini ve volüm kaybını azaltır.”

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Norovirüsler

Dünya genelinde özellikle çocuklarda görülme sıklığı giderek artarken, çok kolay bulaşması nedeniyle erişkinlerde de karşılaşılır. Kreş, bakımevi, tatil mekanları, okul ve kamplarda hızla yayılarak salgına yol açabilir. Bulantı ve kusma ile başlayıp ardından hızla ishal gelişir. Baş ve kas ağrıları ile halsizlik eşlik edebilir. Hastalık 3-4 gün sürüp geçmesine rağmen bulaştırıcılığı 2 hafta sürebilir. Dışkı ve kusmuk ile veya hasta çevresine temas sonrası, yemek öncesi eller yıkanmalıdır. Tedavide sıvı açığının yerine konması, ishal diyetine uyulması ve probiyotikler yarar sağlar.

Yaz ishalinden korunmanın 7 etkili yolu

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, yaz ishalinden koruyacak 7 öneriyi şöyle sıralıyor:

  • Hastalıkların yayılmasını önlemede en etkili yöntemlerin başında el yıkama geliyor. Bu nedenle eller sık sık yıkanmalı.
  • Mutlaka güvenilir içme su kaynağı kullanılmalı. Temizliğinden emin olunmayan sularla sebze ve meyveler kesinlikle yıkanmamalı.
  • İshalli hastalıkların bulaşma riskinden korunmak için hasta kişilerle mesafeye dikkat edilmeli.
  • Özellikle yaz aylarında açıkta satılan, nasıl hazırlandığı bilinmeyen, güneş altında bekleyen çiğ veya pişmemiş yiyecekler tüketilmemeli.
  • Dışarıda yemek yerken hijyenine güvenilen mekanlarda, taze hazırlanmış yiyecekler tercih edilmeli.
  • Yemek hazırlama sırasında bıçak ve kesme tahtaları çiğ ve pişmiş yiyecekler için ayrı olmalı.
  • Çiğ ve marine edilmiş deniz ürünleri tüketilmemeli.

Gelişigüzel D vitamini kullanmak zehirleyebilir!

Gelişigüzel D vitamini kullanmak zehirleyebilir!

Özellikle büyük kentlerde çoğu kişinin D vitamini olması gereken seviyeden düşük seyrediyor. Bunun nedenleri arasında; güneş ışığından yeterince ve doğru şekilde faydalanamamak, çocukluk döneminde dışarıda oynamak yerine evde tabletle zaman geçirmek, kapalı alanlarda saatlerce güneşten yoksun kalmak gibi birçok faktör yer alıyor. Ülkemizde D vitamini eksikliğinin görülme sıklığının ciddi boyutlarda olduğunu belirten Acıbadem Kozyatağı Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı “Bölgelere göre değişmekle birlikte D vitamini eksikliği ülkemizde yüzde 50’nin üzerindedir. Tüm dünyada yaklaşık 1 milyar insanda D vitamini eksikliği olduğu düşünülmektedir. Oysa özellikle son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar D vitamininin vücutta kemik sağlığından enfeksiyon hastalıklarını önlemeye, zihinsel gelişimden kanserde kontrolsüz hücre çoğalmasının azaltılmasına dek kritik öneme sahip olduğunu gösteriyor” diyor. Yağda çözünen bir vitamin olan D vitamininin bazı gıdalarda bulunmakla birlikte çoğunlukla deride güneşin etkisi ile ortaya çıktığını belirten Dr. Meltem Batmacı “Halk arasında ‘güneş vitamini’ de denilen D vitamininin gıdalardan karşılanması ise günlük gereksinimin yüzde 10-20’sidir. Yani dışarıdan takviye edilmesi gerekir” diye konuşuyor. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı D vitamini hakkında bilinmesi gereken 9 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Dr. Meltem Batmacı

Sayısız faydası var

D vitamininin vücudumuzda kritik rol oynadığını belirten Dr. Meltem Batmacı şöyle konuşuyor: “Vücudumuzda kemik sağlığı açısından çok önemli. Kemik kırıklarını azaltıp kas liflerini koruyarak kas gücünü artırır ve bu da düşmelerden korur. Yapılan bilimsel araştırmalar; D vitamininin yeni tümör gelişimini (meme, yumurtalık, kolon, prostat ve diğer kanserler) ve var olan tümör büyümesini yavaşlattığını, kalp ve damar hastalıkları ile solunum sistemi hastalıkları riskini azalttığını göstermiştir. Damar sertliği ve yüksek tansiyon hastalığında düzenleyici olan D vitamini diyabet ve insülin direncine karşı da önemli rol oynar. Enfeksiyonların ve bağışıklık sistemi hastalıklarının tedavisinde etkilidir. Bir araştırmaya göre, herhangi bir nedenle olan prematüre ölüm riskinde D vitamini sayesinde yüzde 25 azalma saptanmıştır. Bunama riskinin de azaldığı görülmüştür.”

Gelişigüzel kullanımı zehirleyebilir!

D vitamininin kesinlikle vücuttaki seviyesi belirlenip ardından hekim önerisiyle kullanılması gerektiğini, aksi takdirde fayda yerine ciddi zararlar verebileceğini vurgulayan Dr. Meltem Batmacı “Tedavi öncesinde ve sonrasında mutlaka D vitamini düzeyleri görülmelidir. Yaş, cinsiyet, yaşanan coğrafya, eşlik eden hastalıklar, gebelik durumu hatta ten rengi bile günlük D vitamini ihtiyacını belirleyen unsurlardır. Bu nedenle D vitamini ihtiyacı kişiden kişiye değişmektedir. Fazla alındığında D vitaminine bağlı zehirlenmeye neden olur, kanda kalsiyum düzeyi yükselir, kilo kaybı, düzensiz kalp atımı, düşme sıklığında ve kemik kırık riskinde artış, damarlarda ve dokularda kireçlenme, kalp ve böbrek hasarı görülür” diyor.

Dikkat! Ampul kırıp içmek!… 

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı hekime danışmadan, D vitamini ihtiyacını bir anda karşılayabilmek için ampul kırıp içmek gibi bir hataya düşülmemesi gerektiğini belirterek şu uyarılarda bulunuyor: “Yapılan çalışmalar da; yüksek dozda, uzun aralıklarla alınan D vitamini (ampul kırıp içmek, damlalıklı şişenin tamamını içmek gibi) ve düşük dozda, günlük alınan D vitamini (günlük ya da haftalık kullanılan damla, tablet, kapsül formunda D vitamini) kıyaslandığında ikinci gruptakilerin sağlıklı ve D vitamini düzeylerinin daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. D vitamini, fazla miktarlarda alındığında toksik etkilere yol açtığı ve hayati riske bile neden olabildiği için, hekime başvurarak kullanımından önce vücuttaki düzeyi saptanmalı ve sonrasında kişiye uygun doz ve sürede alınmalıdır.” Dr. Batmacı ayrıca toplumda “Camın önüne oturup güneşlendiğimden D vitamini bol bol alıyorumdur” şeklinde yanlış bir düşünce olduğunu belirterek “Camın, tül perdenin ya da kıyafetin arkasından alınan güneşin, hiçbir faydası yoktur. Çünkü bu türden kısıtlamalarda, D vitamini yapımını sağlayan UVB ışınları cilde ulaşamaz” uyarısında bulunuyor.

D vitamini ihtiyacı besinlerle karşılanamıyor!

Somon balığı ve sardalya gibi yağlı balıklar, balık yağı, yumurta sarısı, sığır karaciğeri, mandıra ürünleri ve tahıllarda D3 vitamini düzeyi daha fazla olurken; bazı mantarlarda ve bitkisel kaynaklarda (bitkisel kaynaklı sütler, maydanoz, ısırgan otu vb), D2 vitamini  bulunuyor. Ancak besinlerle yeterince D vitamini almanın mümkün olmadığını belirten Dr. Meltem Batmacı “Bu nedenle dengeli diyet ve gerekli D vitamini miktarının takviye olarak alınması uygundur. 51-71 yaşları arasındaki gıda ve suplamentle D vitamini alımı 308 IU/gün saptanmış olup, sadece gıda ile alınan D vitamini ise 140 IU / gün olarak saptanmıştır ki günlük doz gereksinimi düşünüldüğünde birçok insanın, günlük minimum gereken dozu bile alamadığı aşikardır” diyor.

Bu kişilerde D vitamini eksikliği daha fazla!

Süt, yumurta ve balık yemeyenlerde, laktoz intoleransı olanlarda, veganlarda, bağırsak, karaciğer ve böbrek hastalığı olanlarda, obezlerde, obezite ameliyatı geçirenlerde, siyahilerde, bağırsak operasyonu olanlarda, steroid, epilepsi ilaçları gibi bazı ilaçları kullananlarda ve güneşten uzak kalanlarda D vitamini eksikliği daha fazla oluyor.

Güneşten D vitamini açısından en doğru şekilde faydalanmak için!

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Meltem Batmacı, güneşten D vitamini anlamında en doğru şekilde faydalanabilmek için her gün kolları ve bacakları güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde

15-20 dakikayı aşmamak üzere güneşlendirmek gerektiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Vitamin D sentezi, güneşin UVB ışını etkisi ile ciltte başlar. Yaşanılan bölgeye göre, güneşe çıkılması gereken süre ve saat dilimi değişir. Ülkemizde 10:00-15:00 saatleri arasında 15-20 dakika güneşlenme önerilir. Türkiye’de güneşe bağlı D vitamini sentezi Mayıs-Kasım ayları arasında mümkündür. Ancak çok önemli bir nokta var ki asla unutulmaması gerekir; UV ışığına maruziyet cilt kanserine neden olur, bu nedenle aşırı güneşlenme önerilmez!”

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

İki çeşit D vitamini bulunuyor

İki çeşit D vitamini olduğunu belirten Dr. Meltem Batmacı “Vitamin D2; bitkisel kaynaklıdır ve takviye edilmiş gıdalar ile bazı suplamentlerde bulunur. Vitamin D3 ise; insan vücudunda ve hayvansal ürünlerde doğal olarak bulunan formdur. D3 formu kandaki D vitamin düzeyini daha çok yükseltir ve bu etkin düzeyi daha uzun süre korur. Ancak kişinin ihtiyacına göre mutlaka hekim karar vermelidir” diye konuşuyor.

Bu etkenler D vitamini alımını önlüyor!

UVB ışınını azaltan ve dolayısıyla D vitamin sentezini azaltan çok çeşitli faktör bulunuyor. Dr. Batmacı bu faktörleri şöyle sıralıyor: “Güneş koruyucu kullanımı (faktör düzeyi 15 ve üzeri olan güneş koruyucu krem D vitamini emilimini yüzde 90’dan fazla azaltır), tüm cildi kapatacak şekilde giyinmek, açık havada kısıtlı vakit geçirmek, koyu renkli cilt (melanin pigmenti, doğal güneş koruyucu gibi davranır), ileri yaş, kapalı alanlarda daha fazla vakit geçirme, D vitamini sentezine katkıda bulunan organlarda fonksiyon bozukluğu, kış mevsimi vb)” Dr. Batmacı güneşle sentezlenen D vitamininin birkaç ay idare edeceğini ancak sonrasında eksiklik ortaya çıkacağını bu nedenle düzenli ölçümlerin yapılması gerektiğini söylüyor.

Eksikliğinde bu sorunlar ortaya çıkabiliyor!

Vücuttaki D vitamini seviyesinin altı ayda bir kontrol edilmesi gerekiyor. D vitamini eksikliğinde; kemik ve kas dokusunda zayıflama, kemik kırılganlığında artış, düşme sıklığında artış, kanda kalsiyum ve fosfor düzeyinde düşüklük, kalpte ritim sorunu, Osteomalazi (kemik yumuşaması) hastalığı, kalp krizi, inme ve kalp damar hastalıkları riski artıyor.

Klima hastalıklarına dikkat!

Klima hastalıklarına dikkat!

Bunaltan yaz sıcaklarında hepimizi ferahlatan, hayatımızın vazgeçilmez teknolojilerinden biri olan klimalar, bazı koşullara dikkat edilmezse, farklı hastalıkların ve sağlık sorunlarının nedeni haline gelebiliyorlar. Klimaların solunum yolu enfeksiyonlarından kas tutulmalarına, alerjiden felce kadar farklı sorunlara yol açabileceğine dikkat çeken Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu “Klimanın yanlış ve bilinçsiz kullanımı, özellikle kışın alışkın olduğumuz ama ‘yazın olur mu?’ diye düşündüğümüz soğuk algınlığı, nezle, ateşli boğaz enfeksiyonları ve lejyoner (klima) hastalıklarının önemli nedenlerinden biri olarak kabul ediliyor. Üstelik bu hastalıkların bazıları; bağışık sisteminin zayıf olduğu bazı hastalarda, kronik hastalığı olanlarda, sigara kullanıcılarında ve 50 yaş üstü kişilerde ağır seyredebiliyor. Aynı zamanda alerjik bünyeli kişiler için klimalarda üreyebilen küf mantarları da alerjik rinit ve alerjik astıma yol açabiliyor. Peki, klimalar nasıl oluyor da hastalıklara neden olabiliyor ve tedbir almak için nelere dikkat etmemiz gerekiyor? Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu klimaların olası risklerini anlattı, korunma yolları hakkında önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

pause sağlık

Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu

  1. RİSK: ALERJİLER

Yeterli bakım yapılmamış klimaların ortama soğuk hava üflerken içindeki tozları, küf mantarlarını yani içinde bulunan alerjik etkenleri de üfler. Bu durum normal kişileri etkilemezken özellikle alerji sorunu olan kişilerde şikayetlerin artmasına ve alerji ataklarına neden olabiliyor. Bazı hastalarda kuru öksürüğe hatta astım krizlerinin yaşanmasına yol açabiliyor.

  1. RİSK: KAS AĞRILARI VE FELÇ

Yazın sık sık kas tutulmalarından ya da ağrılarından şikayet eden kişilere rastlanmasının nedenlerinden biri de klimalar oluyor. Klimaların üflediği soğuk havaya doğrudan maruz kalan kişilerdeki yüz sinir kılıfları etkilenirken, ileri etkilerde ödem yapabiliyor. Ancak bu durum, yüz felcine de yol açabilir ki böyle bir durumda ilk yapılması gereken acilen en yakın sağlık kuruluşuna gitmektir.

  1. RİSK: SOLUNUM YOLLARI ENFEKSİYONLARI

Klimaların korkulan etkilerinden biri, solunum yolu enfeksiyonlarına yol açması. Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu, klimaya bağlı solunum yolu enfeksiyonları yaşanmasının iki nedeni olduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor: “Dışarıda çok sıcak bir hava varken içerde klimayı yüksek soğukluk derecesinde kullanmak bazı riskleri de beraberinde getiriyor. İç-dış sıcaklık arasındaki yüksek farklılık, ani ısı değişikliği etkisine, aynı zamanda sürekli soğuk ve kuru havaya maruz kalmak vücut direncinin düşmesine yol açar. Bu da kişinin hastalığa davetiye çıkarması gibi bir durum. O nedenle tedbir alınmalı, klima ile dış sıcaklık arasındaki farkın en fazla 7 derece olmalıdır.”

İkinci nedenin ise klimanın çalışırken içindeki bazı bakteri ve virüsleri havaya üflemesi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu “Bunlar solunum yoluyla kişiye bulaşırlar. Havayı serinletirken aynı zamanda kurutan klimalar, üst solunum yollarında farenjit, burun tıkanıklıkları ve sinüzit gibi hastalıklara yol açıyor. Nezle, grip gibi hastalıkların yanı sıra halk arasında klima hastalığı olarak bilinen ağır sağlık sorunlarına yola açabilecek hastalıklar da görülebiliyor” diyor.

Pause Sağlık

9 öneriyle yaz sıcağında sağlığınızı koruyun

Peki, yazın vazgeçilmezlerimizin başında gelen klimaların sağlık risklerinden uzak durmak için hangi tedbirler alınabilir. İşte Prof. Dr. Ceyda Erel Kırışoğlu’nun önerileri:

  1. Odanız ne çok soğuk ne çok sıcak olmalı. Klimanızı 22-25 arası bir dereceye sabitleyin.
  2. Odanız sıcakken klimanızı ani bir şekilde çok soğuk dereceye getirmeyin. Isıyı yavaş yavaş düşürün ki vücut sıcaklığınız ani düşmesin.
  3. Dış sıcaklık ile klima çalışan odadaki sıcaklık arasındaki farkın en fazla 7 derece olmasına dikkat edin.
  4. Klimanızın üfleme gücünü sabit ve en fazla orta seviyede tutun. Aniden yükselttiğiniz üfleme gücüne maruz kalmanız vücut sıcaklığının ani düşmesine, kaslarınızın da olumsuz etkilenmesine neden olur.
  5. Klimanızın üflediği noktada bulunmaktan kaçının. Doğrudan klimanın üflediği yerde bulunmak sizi o an ferahlatsa da çok zararlıdır.
  6. Çok terlediniz, çok sıcakladınız ve yüzünüze püfür püfür essin istiyorsunuz ancak  klimayı yüzüne doğru üfletmeyin. Bu hem yüz felcine hem de içinde varsa hastalık etkenlerini hızlıca solumanıza yol açabilir.
  7. Kuru hava sağlığa zarar verebildiğinden nem dengesini sağlayan klimaları tercih edin.
  8. Klimaların yeterli düzeyde solunum yollarınızı nemlendirememe ihtimaline karşılık bol bol su için.
  9. Bakımı titizlikle yapılmayan klima sularında bakteri üreyebileceğinden klima ve havalandırma sistemlerinin filtrelerini her yıl değiştirip bakımlarını yaptırın.

Yazın spor yapmayalım mı?

Yazın spor yapmayalım mı?

Yaz sıcakları ve yoğun nemin iyice bunalttığı bugünlerde açık havada yürüyüş ve spor yapmak da güçleşti. Üstelik kurallarına uygun yapılmadığında sağlığı ciddi şekilde tehdit de edebiliyor! Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar “Yazın spor ve sıcak birleştiğinde vücut ısısı yükselir, kan sirkülasyonu artar, kalp daha hızlı atar. Daha fazla terlediğimizden dolayı sıvı ve elektrolit kaybı meydana gelerek bayılmadan çarpıntıya, kusmadan bilinç kaybına dek ciddi sorunlara yol açabilir. Yaşlı, çocuk, hamile ve sağlık problemleri olan insanlarda risk daha yüksektir ancak sağlıklı ve aktif insanların da dikkatli olması gerekir. Peki yazın spor yapmayalım mı? Tabi ki yazın spor yapalım ancak bazı kurallara uymak şartıyla!” diyor. Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar yazın spor yaparken dikkat edilmesi gereken kuralları anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar

Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar

Susuz kalmayın

Egzersize başlamadan önce vücudumuza yeterince sıvı yüklemiş olduğumuzdan emin olmamız gerekir. Bunun için ağız ve cilt kuruluğu, halsizlik ve susuzluk hissinizin olup olmadığına dikkat edin. Susuzluk hissetmemeniz, vücudunuzda yeterli sıvı bulunduğu anlamına gelmediğinden su içmek için susamayı beklemek gibi bir hataya düşmeyin.  Vücudunuzda yeterli sıvının olduğunu anlamak için idrarınızın açık sarı renkte olup olmadığını kontrol edin. Açık sarı idrar yeterli sıvı alındığını işaret eder. Egzersiz sırasında az az ve sık olarak içinde minerallerin de bulunduğu sıvı tüketmemiz gerekir.

Vücudunuzu dinleyin

Özellikle yaz aylarında spor yapmaya başlamadan önce mutlaka tıbbi kontrollerinizi yaptırın. Spor yapmanızda sakınca oluşturabilecek medikal durumunuz hakkında bilgi sahibi olun. Spor yapmaya başlarken vücudunuzun ne oranda fit olduğunu bilmek önemlidir. Bu sizi hızlı ve aşırı yüklemelerden korur. Egzersizler arasına istirahat dönemleri koymak vücudun kendini yenilemesine yardımcı olur ve sakatlanmaları azaltır. Yaz sıcağında ve yoğun nemli havada egzersiz daha yorucu olacağından vücut ısınızı ve kalp hızınızı dikkatli takip edin, gerekirse durmayı bilin.

Güneşten sakının

Güneşin yakıcı olduğu gün ortasında kesinlikle egzersiz yapmayın. Hava durumunu takip edin. Serin yerleri ve havanın serin olduğu saatleri tercih edin. Sıcak havalarda spor yaparken şapka, güneş gözlüğü, açık renkli ve terlemeyi engellemeyecek giysiler kullanın. Dışarı çıkmadan önce mutlaka en az 30 faktör güneşten koruyucu krem sürün.

Ağır sporlardan kaçının

Aşırı sıcaklarda bilinçsiz yapılan spor sıcak çarpmasına neden olarak halsizlik, baş ağrısı, bulantı, kusma, bayılma, koyu idrar, kuru ve sıcak cilt, çarpıntı ve bilinç kaybı gibi şikayetlere yol açabilir. Bu durumda acil tıbbi yardım gereklidir. Bu nedenle yazın uygun şartları sağlamadan özellikle de ağır sporlardan kaçının. Mümkünse uzun mesafeli koşular yerine yüzme gibi yaz sporlarını tercih edin. Bisiklet yaralanmaları da yaz aylarında sık görüldüğü için dizlerde hasar ya da olası bir düşme sonrasında kırıklara karşı dikkatli olun ve bir şikayetiniz olursa doktora görünmeyi ihmal etmeyin. Geç kalınması durumunda sorun daha da ilerleyerek daha ağır bir tedavi gerekebilir.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Spor yaralanmalarına dikkat edin

Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Uğur Özbaydar “Uzun süredir hareketsiz bir yaşam tarzınız olup da yeni spora başlıyorsanız vücudunuza yüklenmeyin. Özellikle açık havada uzun süreli tempolu yürüyüş ya da hızlı koşu aşırı yüklenmeye bağlı olarak kıkırdak hasarı, bağ yaralanmaları, burkulma ve stres kırıkları gibi ciddi sorunlara neden olabilir. Bu nedenle hem yaza özel kurallara hem de temponuzu yavaş yavaş artırmaya dikkat edin” diyor.

200 gramlık bir dilim karpuz 60 kalori…

200 gramlık bir dilim karpuz 60 kalori…

Yaz deyince ilk akla gelen, özellikle de aşırı sıcaklarda serinletici lezzetiyle öne çıkan karpuz, yüksek şeker içeriği nedeniyle dikkatli tüketilmesi gereken ancak aşırıya kaçıldığının farkına bile varılmadığı bir meyve. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, bu nedenle karpuzun lezzetine ve serinletici etkisine aldanmayıp tüketiminde mutlaka bazı kurallara dikkat etmek gerektiğini belirterek, özellikle diyabet ve böbrek hastaları açısından ciddi tehlikelere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, karpuz tüketirken dikkat edilmesi gereken 7 önemli kuralı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman

Gece tüketmeyin

Yaz aylarında serinlemek için akşam yemeği sonrası yenilen karpuz metabolizmanın yorulmasına neden oluyor. Bu nedenle yaz mevsiminin vazgeçilmezi karpuz başta olmak üzere diğer tüm meyveleri akşam geç saatlerde değil, gün içerisinde tüketmeye özen gösterin. Zira gece yenilen meyveler, karaciğer yağlanması ve diyabet gibi hastalıklara karşı riski daha da artırıyor.

Kabuğuna yakın beyaz kısmını atmayın

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman “Karpuzun kabuğuna yakın beyaz kısmında da posa ve vücut için faydalı olan bazı biyoaktif maddeler bol miktarda bulunuyor. Özellikle kalp ve damar sağlığını korumada etkili bir aminoasit olan Sitrulin içermesi sayesinde kalp dostu bir özelliğe sahip. Bu nedenle karpuzu dilimlerken beyaz kısımlarını da içerecek şekilde keserek faydayı artırabilirsiniz. Karpuzun beyaz kısımlarını aynı zamanda turşu ya da reçelini yaparak da tüketebilirsiniz” diyor.

Karpuzu peynirle tüketin

Karpuz tek başına tüketildiğinde kısa bir süre sonra sizi acıktırabilir. Bu nedenle hem tat uyumu hem de birlikte tüketildiğinde tok tutma etkisinden dolayı karpuzu peynirle tüketebilirsiniz. Sağlıklı ve ideal kiloda olan kişiler ara sıra 2 dilim karpuz ve 60-90 grama denk gelen 2-3 dilim peynirle bir öğün yapabilirler. Ancak bunu süreklilik haline getirmekten kaçınmak gerekir.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Kesmeden önce mutlaka yıkayın

Karpuz kabuğunda bulunan çamur ve toz gibi kalıntılar bıçakla kesme işlemi sırasında karpuzun yenilen kısımlarına bulaşabilir. Bu kalıntılardan kurtulmak için karpuzu kesmeden önce akan su altında mutlaka yıkayın. Yıkama işlemi kabuk yüzeyindeki hastalık yapıcı bakterilerden arınmayı sağlamayabilir. Bu nedenle karpuz kesmeden önce kısa bir süre sirkeli suda bekletin.

Diyabetiniz varsa!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman “Karpuz halk arasında ‘su oranı yüksek dolayısıyla masum bir meyve’ olarak düşünülse de şeker oranı yüksek olan ve lezzeti ile fazla tüketimi muhtemel bir meyvedir. Özellikle diyabet hastalarının 1 porsiyon yani yaklaşık 200 gramı geçmemesi gerekir. Diyabet hastaları karpuz gibi şekerli meyveleri salata gibi posalı yiyecekler ve protein içeren besinlerle tüketirlerse kana karışma hızı yavaşlayacağından kan şekerini daha az yükseltir.

Diyette bu hataya düşmeyin!

Zayıflama diyeti yapanlar yaz aylarında öğünleri karpuz başta olmak üzere meyvelerle geçiştirirken, bu durum hem sağlıksız beslenmelerine hem de kilo vermek yerine aksine kilo almalarına yol açabiliyor. 1 dilim karpuzun karbonhidrat içeriği yaklaşık 1 dilim ekmeğe eşit olduğundan, 60 kkal olan günlük 1 dilim (yaklaşık 200 gr) karpuzu aşmayıp, yanında 2 ceviz veya 10 çiğ badem tüketerek tokluk sürenizi artırabilir ve kilo kontrolüzde fayda sağlayabilirsiniz.

Böbrek hastalığınız varsa dikkat!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman “Karpuz yüksek potasyum ve su içeriği nedeni ile potasyum ya da sıvı kısıtlaması yapılması gereken böbrek hastaları tarafından dikkatli tüketilmelidir. Bu nedenle tüketip tüketemeyecekleri ya da ne miktarda tüketebilecekleri konusunda hekim veya diyetisyenlerine danışmaları gerekir. Zira böbrek hastalarında kanda potasyumun yükselmesi çok yıkıcı etkilerle sonuçlanabilir” uyarısında bulunuyor. 

Kırmızı et tüketiminiz 70 gramı aşmasın, çünkü…

Kırmızı et tüketiminiz 70 gramı aşmasın, çünkü…

Kurban Bayramı’nın geleneksel sofralarında aklımıza ilk gelen şey genellikle kırmızı et tüketmek oluyor. Ancak kırmızı eti abartmak kalp-damar ve bağırsak sağlığı başta olmak üzere vücudun tüm sistemini olumsuz etkileyebiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, bayram sürecinde de sağlıklı beslenme alışkanlıklarını sürdürmenin oldukça önem taşıdığına işaret ederek, “Kurban Bayramı’nda özellikle üç kurala çok dikkat etmek gerekiyor; kırmızı eti günde  sadece bir öğün ve kontrollü miktarda tüketmek, etin yağsız olmasına dikkat etmek ve sebze, yani posa tüketimini arttırmak. Zira bayramda bu kurallara dikkat edilmediğinde kilo alımının yanı sıra karında şişkinlik, gaz ve kabızlık gibi sindirim sorunları, kan şekerinde dengesizlik ve çok daha önemlisi kalp krizine kadar varabilen önemli sağlık sorunları gelişebiliyor” diyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, Kurban Bayramı’nda dikkat etmeniz gereken kuralları anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman

Günde 70 gramdan fazla kırmızı et tüketmeyin

Kurban Bayramı’nda kırmızı et tüketimi neredeyse günde 3 öğüne kadar varabiliyor. Ancak yapılan çalışmalardan alınan sonuçlar doğrultusunda, kırmızı etin pişmiş haliyle günde 70 gramdan (2-3 köfte büyüklüğünde et) daha fazla tüketilmemesi öneriliyor. Zira bayramda abartılan kırmızı et tüketimi; hazımsızlık, kabızlık, kilo artışı ve kolesterol seviyelerinde yükseliş ile sonuçlanabilirken, uzun vadeli sonuçlar çok daha yıkıcı olabiliyor. Sağlık otoriteleri ayrıca haftada 350-500 gramdan fazla tüketilen kırmızı etin özellikle kolon kanseriyle ilişkilendirildiğini gösteriyor.

Eti yağsız tercih edin, yağsız pişirin

Kırmızı et doğası gereği yağ içeren bir besin ve içeriğinde temel olarak doymuş yağ barındırıyor. Doymuş yağların fazla tüketimi de kalp damar hastalıklarıyla ilişkilendiriliyor. Kırmızı etin üzerinde görünen beyaz yağ kısımlarını tüketmek, etle alınan doymuş yağ oranını arttırıyor. Bu nedenle kırmızı eti beyaz yağlarından arındırarak tüketmeniz gerekiyor. Ayrıca pişirirken ekstra yağ eklemek zaten yoğun kalorili bir besin olan kırmızı etin kalorisini daha da yükselterek vücuttaki yağ oranının artmasına yol açabiliyor.

Eti en az 24 saat dinlendirin!

Yeni kesilen etin sindirimi zor olduğu için hazımsızlık gibi sorunlar gelişebiliyor. Bu nedenle kırmızı eti kesim sonrasında serin bir ortamda 24 saat dinlendirdikten sonra pişirmeli, kalan kısmı küçük parçalar halinde derin dondurucuya kaldırmalısınız. Küçük paketler şeklinde dondurmanız, çözdürme esnasında güvenli bir ortam sağlayacaktır. Zehirlenmelere yol açabilecek zararlı bakterilerin ette üremesini engellemek için etlerin çözdürme işlemini ise buzdolabında ya da akan su altında gerçekleştirmelisiniz. Pişen bir yemeği oda sıcaklığında maksimum 2 saat bekledikten sonra buzdolabına kaldırmanız da önem taşıyor. Aksi takdirde ette bozulmalara yol açabilecek bakteri sayısı artıyor ve zehirlenmelere neden olabiliyor.

Kahvaltıda ve akşamları kavurma yemeyin!

Kahvaltıda kavurma yerine bol yeşillik, bir adet yumurta, orta yağlı peynir ve zeytin gibi hafif seçenekler tüketmek gün içerisinde alacağınız daha yoğun kalorili besinlerin olumsuz etkilerini dengelemenize yardımcı oluyor. Kavurma gibi yoğun kalorili yiyecekleri akşam yemeği yerine öğle öğününde tüketmeniz sindirim kolaylığı açısından daha uygun oluyor.

Etin yanında bol salata ya da sebze tüketin

Kırmızı etin fazla ya da sık tüketilmesi bağırsak sağlığını bozarak tüm sistemi olumsuz etkileyebiliyor kabızlık, çok daha kötüsü zamanla kolon kanserlerine yol açabiliyor. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, posalı beslenmenin bu olumsuz etkileri önlemeye yardımcı olabildiğine işaret ederek, “Dolayısıyla Kurban Bayramı’nda tüketeceğiniz kırmızı et miktarını minimal oranda tutmalı ve bağırsak sağlığını posa içeriğiyle olumlu etkileyen salata ve sebze gibi lifli yiyecekleri bu dönemde bolca tüketmelisiniz.” diyor.

Sakatat tüketimine dikkat!

Sakatatlar yüksek oranda kolesterol içeriyor. Bu nedenle kolesterolünüz yüksekse sakatat tüketmemeniz gerekiyor. Kolesterolünüz yüksek değilse dahi sakatatları sıklıkla yerseniz zamanla kolesterol seviyeniz yükselebiliyor.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Et yediyseniz tatlılardan kaçının

Kurban Bayramı’nda önem vermeniz gereken bir başka nokta ise hayvansal yağ içerebilen çikolata ve tatlı gibi yiyeceklerden kaçınmak olmalı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Nur Ecem Baydı Ozman, kırmızı etin yanı sıra bazı çikolata ve tatlıların da hayvansal yağ içerdikleri uyarısında bulunarak, ”Kırmızı et doğasında hayvansal yağ barındırıyor. Çikolata ve tatlılar da hayvansal yağ konusunda masum değildirler. Çikolata süt yağı, tatlılar ise tereyağı gibi hayvansal yağlar içerebiliyor. Bu besinler tıpkı kırmızı ette olduğu gibi kolesterol ve yoğun kaloriye sahipler. Bu nedenle kırmızı et ile bu besinlerin aynı dönemde birlikte tüketilmeleri önem taşıyor.” diye konuşuyor.

Probiyotik içerikli ürünlerden faydalanın

Bayram sürecinde et tüketimin artması veya sağlıklı beslenme rutininin bozulması bağırsak sağlığını olumsuz etkileyebiliyor, bağırsaktaki iyi ve kötü bakteri dengesini bozabiliyor. Ayrıca bayramda beslenme rutininin değişmesine bağlı olarak gaz, şişkinlik ve kabızlık gelişebiliyor. Dolasıyla bu dönemde kefir ya da probiyotik yoğurt gibi probiyotik yiyeceklerden faydalanmanız bağırsak sağlığını olumlu yönde etkileyecektir.

Bol bol su için

Çoğumuz bayram ya da kutlama benzeri dönemlerde beslenme alışkanlıklarımızı değiştirebiliyor ve su tüketimini azaltabiliyoruz. Ancak bol su tüketimi kabızlığı önlenmek, sindirimi rahatlatmak ve vücudumuzdaki ödemi azaltmak gibi birçok önemli  fonksiyona sahip. Dolayısıyla vücudunuzu susuz bırakmamak için sadece bayramlarda değil, her gün kilo başına 30-35 ml su tüketmeyi alışkanlık edinin.

Haftada 200-300 dakika spor şart!

Bayramda fazla kalori alımını dengelemek ya da beslenme alışkanlıklarının değişmesine bağlı olarak oluşan sindirim problemlerini önleyebilmek için günlük adım sayınızı ya da aktivite düzeyinizi yüksek tutmak önem taşıyor. Sağlıklı yetişkinlerin haftada 200-300 dakika orta tempo egzersiz yapmaları öneriliyor.

Hamileler evden çıkarken bu önlemleri mutlaka almalı

Hamileler evden çıkarken bu önlemleri mutlaka almalı

Hamilelik döneminde vücut ısısı normalden daha yüksek oluyor ve bu durum anne adaylarını sıcaklık artışına karşı çok daha duyarlı hale getiriyor. Bu nedenle sıcak ve nem artışının yaşandığı yaz mevsiminde hamilelik sıkıntılı bir sürece dönüşebiliyor. Örneğin anne adaylarında baş ağrısı, kas krampları, mide bağırsak problemleri, nefes almada güçlük, ödem, endişe, gerginlik ve huzursuzluk gibi ruh hali değişiklikleri daha sık görülüyor. Dahası, anne adayının vücut ısısı 39 derecenin üzerine çıkarsa dehidrasyon ve sıcak çarpması gibi ciddi sorunlar gelişebiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Jale Dal Ağca,  yaz aylarında gelişebilecek sağlık sorunlarını önlemek için bolca su içmenin ve güneşin zararlı ışınlarından kaçınmanın son derece önemli olduğuna dikkat  çekerek, “Sıcak havalarda yetersiz su içmek baş dönmesi ve bayılmanın yanı sıra organlarda hasar ve erken doğumla sonuçlanabilen dehidrasyona yol açabiliyor. Bunun yanı sıra, yapılan çalışmalar hamileliğin 6-8. haftalarında hipertermi, yani vücut ısısının yükselmesi sorunu yaşayan annelerde bebeklerin daha yüksek oranda spina bifida gibi nöral tüp defekti riskiyle karşı karşıya olduğunu gösteriyor” diyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Jale Dal Ağca,  anne adaylarının yaz mevsiminde sağlıklı ve rahat bir hamilelik geçirebilmeleri için almaları gereken önlemleri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu!

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Jale Dal Ağca

Dr. Jale Dal Ağca

Kıyafetiniz pamuklu olsun

Vücut ısınızın yükselmemesi için yaz aylarında rahat, havadar, pamuklu ve hafif kıyafetleri tercih etmeniz önem taşıyor.

Güneş ışığından uzak durun

Hamilelik döneminde güneş yanığına ve cilt lekelerine daha yatkın olduğunuz için öğle saatlerinde asla dışarı çakmayın. Eğer mecbursanız, en az SPF 30 güneş koruyucusu krem, güneş gözlüğü, geniş kenarlıklı şapka veya güneş şemsiyesi kullanarak kendinizi sert UV ışınlarından koruyun. Kreminizi gün içinde terlediğinizde ya da yüzdükten sonra tekrar uygulayın ve özellikle yüzünüzü koruduğunuzdan emin olun.

Bol su içmeyi alışkanlık edinin

Metabolizma hızının yükselmesi nedeniyle hamilelikte sıvı ihtiyacı artıyor. Yeterli sıvı kan dolaşımını iyileştiriyor, vücut ısısını düzenliyor. Böbreğe giden kan hacmi arttığı için idrar yolu enfeksiyonlarına karşı da koruyuculuk sağlıyor. Su tüketimi aynı zamanda mide problemleri ve kabızlık sorununun giderilmesinde de çok etkili oluyor. Besinler bebeğe daha iyi ulaşıyor, toksinler vücuttan daha iyi temizleniyor ve ödem oluşumu azalıyor. Yetersiz su içildiğinde aynı zamanda bebeğin de suyu azalabiliyor. Son aylardaki sıvı kaybı yalancı doğum kasılmalarını da tetikliyor ve sıvı kaybı düzeltilmezse kan hacminde ve kan basıncındaki azalma erken doğum eylemine neden olabiliyor. Dolayısıyla günde en az 8-10 bardak su içmeyi alışkanlık edinin, eğer egzersiz yapıyorsanız bu miktarı arttırın.

Vücudunuza su püskürtün

Yanınızda su dolu sprey şişesi bulundurun ve vücut ısınızı düşürmek için kendinize periyodik olarak su püskürtün.

Bol bol yüzün

Yüzmek yaz aylarında serinlemeniz için yapılabileceğiniz en güzel aktivite. Yüzmenin serinlemenizi sağlayabilmesi dışında, suyun kaldırma gücü sayesinde rahat hareket etmenizi sağlayacak düşük dirençli, bacak ve bel-sırt kaslarınızı güçlendirme açısından da en etkili egzersiz olduğunu unutmayın. Bu sayede kalp damar sistemine yük bindirmeden kan dolaşımını düzenliyor, uyku kalitesini arttırıyor, kilo kontrolü sağlıyor. Günde 30 dakika çok rahat yüzebilirsiniz. Ancak yüzerken birkaç noktaya dikkat etmenizde fayda var; aşırı efor harcamamaya çalışın, yavaş ve emin yüzün. Kramp ihtimalini göz ardı etmeyip, kıyıdan çok uzaklaşmayın. Güneşin daha az etkili saatleri tercih edin.

Havuz yerine denizi tercih edin

Eğer mümkünse denizde yüzmeyi tercih edin. Denizde yüzme şansınız yoksa, temizliğinden emin olduğunuz, havalandırması iyi olan havuzlardan yararlanabilirsiniz. Enfeksiyon riskine karşı ıslak mayo veya bikiniyle oturmayın. Havuzdan çıktıktan sonra hemen duş alıp, mayonuzu değiştirin. Denizden sonra bir süre tuzlu suyun cildinizde kalmasına izin verebilirsiniz, ancak yine ıslak mayonuzu değiştirmeniz gerektiğini unutmayın. Eğer düzenli yüzme şansınız yoksa güneşin etkisini yitirdiği saatlerde 45 dakika- bir saat yürüyüş yapmanız, bir diğer güvenilir egzersiz seçeneğinizdir.

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi

Egzersiz saatlerine dikkat edin

Yaz aylarında egzersizlerinizi sıcak basması riski nedeniyle sabahın erken saatleri veya güneş battıktan sonra yapmaya özen gösterin. Zira, sıcak hava terlemeyi arttırdığı için su ve mineral kaybınız daha fazla oluyor. Hamilelikte akciğer hacminin azalması, sıcak ve nemli havalarda nefes almanızı da iyice zorlaştırıyor.  Dışarıdaki hava herhangi antrenman için elverişli değilse klimanın olduğu iç mekanları tercih edin.

Uzun süre ayakta kalmayın

Yaz aylarında sık görülen diğer bir sorun ise bacaklarda şişme, bir başka deyişle ödem oluyor. Ödemi hafifletmek için her gün ayaklarınızı kalp seviyenizin üzerine kaldırarak biraz zaman geçirin. Çok uzun süre ayakta kalmamak, rahat ayakkabılar giyinmek, düzenli egzersiz yapmak ve bol su içmek, ödem için uygulamanız gereken diğer önlemleri oluşturuyor.

Kafein ve baharatlardan uzak durun

Yaz aylarında iştahınız azalsa da sizin ve bebeğinizin sağlığı için protein açısından zengin yiyecekler ve sağlıklı yağlarla beslenmeye özen gösterin. Kavun, karpuz, çilek ve salatalık gibi bol miktarda su içeren meyve ile sebzeleri keyifle tüketebilir, sağlıklı soğuk içecekler hazırlayabilirsiniz. Kahvede bulunan kafein idrar sökücü etkisiyle sıvı kaybına, baharatlı besinler de vücudumuzda ısı üretimine neden oluyorlar. Kışın ısınmak için özellikle içeceklerde tükettiğimiz tarçın, zencefil ve zerdeçalın yanı sıra yemeklere eklediğimiz pul biber, karabiber ile kekik gibi baharatlar da vücut ısısını artırıyor. Dolayısıyla kafein alımını azaltmak, yatmadan önce sıcak içeceklerden ve baharatlı yiyeceklerden uzak kalmak serin kalmanızda fayda sağlayacaktır. Ayrıca yemeklerde pul biber ve karabiber yerine taze yeşilbiber kullanmanız da daha iyi bir seçenek olacaktır. Besin zehirlenmesine karşı, yaz sıcağında çabuk bozulabilecek olan gıdaları tüketmemeye de dikkat edin.

Ayaklarınızı soğuk suya batırın

Yorgunluk, baş dönmesi, halsizlik veya aşırı susama sorunları yaşarsanız, hemen iç mekana sığının. Vücudunuzun sıcaklığını düşürmek için uzanın ve soğuk bir içecek tüketin. Ayak tabanlarınıza, avuç içlerinize ve yanaklarınıza soğuk kompresler uygulamanız, ayaklarınızı soğuk suya batırmanız, vücut sıcaklığını düşürmenizi kolaylaştıracaktır. Durumunuz düzelmezse mutlaka doktorunuzla konuşun.