Yazılar

Çocuğunuzun iki bacağının eşit olduğuna emin misiniz?

Çocuğunuzun iki bacağının eşit olduğuna emin misiniz?

gelişimini yakından takip ediyor, adeta gözünün içine bakıyorsunuz. Peki hiç ayak izlerine baktınız mı! Ya da bir çift ayakkabının teki tam olup, diğeri biraz sıktığında bunun altında ortopedik bir sorun yatabildiğini düşündünüz mü? Acıbadem Taksim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp çocuklarda bir bacağın diğerine göre kısalığının (uzuv kısalığı) yaygın görülen bir sorun olduğunu, ancak özellikle 2 cm’in altındaki kısalıkların dikkatli bakılmadıkça fark edilemeyebildiğini söylüyor. Bu nedenle ailelere, çocuklarını dikkatlice gözlemlemelerini, özellikle de banyo sonrası ya da kumsalda gezinirken ayak izlerine bakmalarını tavsiye eden Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp, çocuklarda bacak (uzuv) kısalıkları hakkında açıklamalar yaptı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Toplumumuzda çok yaygın olan bel ağrısı şikayetlerinin altında, bir bacağın boyunun diğerinden daha kısa olmasının da yatabildiğini biliyor muydunuz? Peki, aldığınız ayakkabının tekinin normal olup diğer ayağı sıkmasının da aynı nedenden kaynaklanabildiğini? Günlük yaşantıda normal gibi görünen hatta hiç fark edilmeyen bazı sorunlar sadece ailelerin dikkatli gözlemleriyle ortaya çıkabiliyor! Acıbadem Taksim Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp bu noktada anne babaların çocuklarını, onların dikkatini çekmeden ve psikolojik rahatsızlığa yol açmadan dikkatlice gözlemlemeleri gerektiğini belirterek “Bacak boyunun eşit olmaması (uzuv kısalığı) ancak bu dikkatli gözlemler sonucu anlaşılabilen hastalıklardan biridir. Günlük yaşantıda gözle görülen herhangi bir değişikliğe yol açmadığı için özellikle 2 santime kadar olan tek bacak kısalığı genellikle fark edilmiyor.” diyor. Prof. Dr. Levent Eralp şöyle konuşuyor: “Bacak kısalığı denilen sorunda, kalçadan parmak ucuna kadar olan bütün uzuvdan bahsediyoruz. Vücudun bir ya da birkaç noktasında tek bacak kısalığına sebep olan bozukluk olabilir. Amerika’da yapılan bir araştırma çarpıcı bir gerçeği ortaya koyuyor; devlet tarafından liselere bir halk sağlığı görevlisi atanıyor. Kadın görevliler bütün kız öğrencileri vücutlarını görecek şekilde muayene ettiklerinde, bir çoğunda o güne dek hiç fark edilmemiş sırt eğrilikleri olduğunu görüyorlar. Böylece yüzde 4-5 olan skolyoz oranı bir anda yaklaşık 3 kat artıyor. Yani bir takım iskelet sistemi değişiklikleri ya da bozukluklarında göze çarpmayan, ailenin önemsemediği, çünkü günlük hayatı sekteye uğratmayan aksaklıklar söz konusu olabiliyor. Ancak özellikle bunlar çocukluk çağında artma eğiliminde olduğu için tanıda gecikmemek gerekiyor. Skolyozda olan sorun, tek bacağın kısalığında da geçerli.”

Pause Dergi

Prof. Dr. Levent Eralp

Ayak izine dikkatlice bakın!

Sağ ve sol bacak ya da kollar arasında uzunluk farkı olmasına uzuv kısalığı denildiğini belirten Prof. Dr. Levent Eralp, kollar arasında 5 cm altında uzunluk farkı olmasının, görüntü dışında, kullanma bozukluğuna neden olmayacağını, bu nedenle uzuv kısalığının daha çok bacaklarda yaşandığında çeşitli sorunlar ortaya çıkarabildiğini söylüyor. Tek bacağın kısalığına; doğuştan kemik hastalıkları, geçirilmiş kazalar, çocukluk çağında geçirilen kemik iltihapları, romatizmal ya da nörolojik hastalıkların yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Levent Eralp teşhis konusunda “çocuğunuzun ayak izlerine dikkatli bakın” diyor ve şöyle anlatıyor: “Toplumumuzda yaygın görülen bir sorun olan tek bacak kısalığını fark etmek için anne babalar çocuklarının kışın banyo sırasında bedenlerine dikkatlice bakmalı, banyodan çıktıktan sonra da her iki ayak izini kıyaslamalıdır! Çocuk banyodan çıkar ve ıslak ayakla yere basar ama ama iki ayağının izi birbirinin aynı değildir. Dikkat etmezseniz gözden kaçırırsınız ama dikkat ederseniz görürsünüz. Veya yazın kumsalda yürürken çocuğun iki ayağının izi birbirinden farklı ise tek bacak kısalığı olduğunu tespit edebilirsiniz. Dolayısıyla çocuğun ayak izlerine ve özellikle yavaş yürürken aksamasının olup olmadığına dikkat etmek gerekir.”

Tek bacak kısalığında tedavi yöntemleri!

Anne babaların çocuklarının bacağını mezura ile ölçmeye kalkmamaları, çünkü bunun yanıltıcı olacağını söyleyen Prof. Dr. Levent Eralp sadece gözlem yapmaları ve gerekli durumlarda ihmal etmeyip hekime başvurmaları gerektiğini vurguluyor. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Prof. Dr. Levent Eralp 2 cm’e kadar olan, 2-5 cm arası ve 5 cm’in üzerindeki tek bacak kısalığının tedavi yöntemlerini şöyle anlatıyor: “Bacaklarda 2 cm altındaki boy farklarında, kısa olan tarafın ayakkabısının içine ya da altına yapılacak takviyeler ile boy farkının ortadan kaldırılması en uygun tedavidir. 2-5 cm arasındaki farkta ise cerrahi tedavi şarttır. Bu durumda çocuklarda iki taraf uzuvlarının boyunu eşitlemek için ya kısa taraf uzatılır ya da uzun olan tarafın uzaması yavaşlatılır. Uygun tekniğe hekim altta yatan hastalık ve boy uzaması için geride kalan süre gibi faktörleri değerlendirerek karar vermelidir. 5 cm’den fazla ise; mutlaka kısa olan tarafı uzatmak gerekir ancak yine hekimin yapacağı değerlendirmelerle tekniğe karar verilmelidir.”

Pause Dergi

Bel ağrısından eklem kireçlenmelerine!

2 cm’den kısa da olsa bacak uzunluğu farkının bel ağrısı şikayetlerine neden olabildiğini vurgulayan Prof. Dr. Levent Eralp “Ayak bileği, diz, kalça ve bel esasında birbirine uyumlu çalışan dişli çarklar gibidirler, birbiriyle bağlantılı olarak bir düzen içerisinde çalışır. Ancak eğer bu dişlilerden bir tanesi diğerleriyle uyumlu dönmüyorsa zaman içinde diğerlerinin dişlerini aşındırır. Dolayısıyla cerrahi tedavi gerektirmeyen 2 cm’in altındaki kısalıklar bile bel ağrısı ve zaman içerisinde eklem kireçlenmelerine yol açabilir.” uyarısında bulunuyor. Anne babaların, çocuklarında tek bacak kısalığı durumunda doğru bilinen yanlışlara dikkat etmeleri ve bunlardan uzak durmaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Levent Eralp, örneğin; ip atlamak, seksek oynamak, tek ayağını öne doğru savurmak gibi yöntemlerin bacak uzatmada etkisinin olmadığı, aksine tedavide gecikmeye yol açabileceği konusunda uyarıyor.

Felç sonrası robotik rehabilitasyon tedavisi iyileşme sürecini hızlandırıyor

Felç sonrası robotik rehabilitasyon tedavisi iyileşme sürecini hızlandırıyor

Felcin sinir ve kaslarda oluşturduğu hasar, yorucu ve uzun bir tedaviyi gerektiriyor. Bu noktada rehabilitasyon tedavisinin en teknolojik hali “robotik rehabilitasyon” devreye giriyor. Robot destekli rehabilitasyon sırasında hasta, video oyunları oynayarak hem eğleniyor hem de bu oyunlar sayesinde daha çok egzersiz yaparak iyileşme sürecini hızlandırıyor.

Felç (inme), beyne giden kan akışının azalması ya da kesilmesi sonucu oluşan bir hastalık. Tüm dünyada sık görülen felcin sonuçları da çok ciddi. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; ölüm nedenlerinde ikinci, sakatlık nedenlerinde ise üçüncü sırada yer alıyor. Felç, kişinin hareketini, duyusal yeteneklerini, konuşmasını ve diğer işlevlerini bozarak sakatlığa neden oluyor. Felç geçirenlerin yaklaşık yüzde 70’inin 65 yaşın üzerinde olduğunu belirten Acıbadem Taksim Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Mustafa Dr. Çorum, “Yine de her yaşta ortaya çıkabiliyor ve acil tıbbi müdahale gerektiriyor. Acil tedavi, uzun vadeli etkileri en aza indirebiliyor ve hayat kurtarıcı olabiliyor. Felç geçirenlerin yüzde 40’ında orta ile şiddetli arası bir bozukluk meydana gelirken, yüzde 10’unda uzun süreli bakım tedavisi ihtiyacı doğuyor.” diyor.

Pause Dergi

Doç. Mustafa Dr. Çorum

Tedavi sürecini kısaltıyor, iyileşme oranını artırıyor

Peki, felç geçiren kişinin hayati tehlikeyi atlattıktan sonra tedaviyle eski sağlıklı günlerine kavuşması mümkün mü? Bu soruyu ‘bazı hastalarda mümkün’ diye yanıtlayan Doç. Dr. Mustafa Çorum, “Felç tedavisi, oluşturduğu sakatlığın tedavi edilebilmesi için uzun bir rehabilitasyon gerektirir. Hasta bazen günler, bazen aylarca uzmanlar tarafından belirli hareketleri yapması için çalıştırılır. İşte bu uzun ve zahmetli süreci kısaltmak ve daha etkin hale getirmek için günümüzde çeşitli teknolojik yöntemler geliştirildi. Bunlardan biri robotlar. 2000 yıllarında kullanılmaya başlanan robotlar, günümüzde hızla geliştiriliyor ve hastanın yararına birçok yeni özellik ekleniyor. Robotlarla felçten hemen sonraki ilk birkaç hafta içinde tedaviye başlanabiliyor. Robotların yardımıyla belli hareketler ile fonksiyonel görevler, beyinde hareketin yeniden ve doğru olarak tekrarlanmasıyla öğrenilebiliyor. Üstelik sanal gerçeklik teknolojisi de rehabilitasyon programlarına eklendiğinde hastanın iyileşme oranı daha da artıyor.”

Hareketin doğru şekilde tekrarlanmasını sağlıyor

Hareketi ve konumlandırmayı değerlendirmek için sensör tabanlı sistemler kullanan rehabilitasyon robotları ne kadar küçük olursa olsun kuvvet ve hareketteki herhangi bir değişikliği algılayabiliyor. Doç. Dr. Mustafa Çorum, robotik cihazların fizyoterapist tarafından yapılan egzersizlere göre avantajının, “robotik cihazın doğru hareketin her seferinde tam olarak aynı şekilde tekrarlanmasını sağlaması ve beynin kasları harekete geçirecek şekilde eğitmesi” olduğunu söylüyor. Robot destekli rehabilitasyonda seans başına daha fazla tekrar yapılabiliyor. Ayrıca robotlar, hastanın performansı hakkında veri toplayarak doktorların tedavi planlaması ve iyileşmeyi doğru bir şekilde değerlendirmesini sağlıyor.

Ağır hastaların etkili tedavisi yapılabiliyor

Rehabilitasyon aşamasında, her biri belirli hedefleri yaptırmak için farklı cihazlar kullanılıyor. En son teknolojiler ve gelişmiş robotik cihazlar, rehabilitasyondaki yoğun tedavi protokollerine olanak tanıyor ve ağır etkilenmiş hastalarda bile mümkün olmayacak tedaviler sunuyor. Robotik yürüme eğitimi, robotik el-kol-parmak eğitimi, robotik denge-koordinasyon eğitimi gibi oldukça yoğun ve tekrarlayıcı etkili tedaviler hasta iyileşme potansiyelinin en iyi şekilde kullanılmasını sağlıyor.

Felç sonrası tedavide 5 önemli nokta

Peki, hastalar felç sonrası eski sağlığına kavuşmak için nelere dikkat etmeli?

Rehabilitasyona erken başlayın

Beyin ve sinir hücrelerinin iyileşmesi, felç geçirdikten hemen sonra başlıyor ve haftalarca sürüyor. Erken dönemde yani felç sonrası ilk birkaç hafta içinde yapılan tedaviler öneriliyor. Rehabilitasyona ne kadar erken başlanırsa sonuçları o kadar etkili oluyor.

Tedavinin kişiye özel olduğunu unutmayın

Rehabilitasyon programları kişiye özel olarak hazırlanıyor. Her hastanın ihtiyacı ve tedaviye verdiği yanıt farklı olduğundan uzmanlar, bu ihtiyaçları belirleyerek özel bir program hazırlıyor ve bu programda hastanın verdiği yanıtı değerlendirerek yeniden program yapabiliyorlar.

Karma tedavinin gerekebileceğini aklınızda bulundurun

Doç. Dr. Mustafa Çorum, tedavinin klasik rehabilitasyon ile robotik rehabilitasyonun etkin tedavi için önemli olduğunu vurgulayarak “Klasik nörolojik rehabilitasyon ile robotik rehabilitasyon birleştirildiğinde hastaların iyileşme oranı yüksek ve daha hızlı oluyor” diyor.

Pause Dergi

Sabırlı ve kararlı olun

Geleneksel rehabilitasyon uygulamalarının fiziksel ve duygusal olarak yorucu olduğuna değinen Doç. Mustafa Dr. Çorum, robotik rehabilitasyona dair şunları söylüyor: “Başarılı olmak için bir tedavi programında hastanın aktif katkısına, ciddi çabasına ve kararlılığına ihtiyacı var. Tedavi hastalığın yarattığı sonuca, hastanın aktif gayretine ve vücudunun verdiği yanıta göre değişiyor. O nedenle hastaların pozitif olması ve sabrı çok önemli” diyor.

Teknolojinin iyileştirici gücünden yararlanın

Felç sonrası uzun ve yorucu bir tedavi süreci bekleyen hastalardan robotik rehabilitasyon görenlerin ilgi ve motivasyonu korumada daha başarılı oldukları araştırmalarla ortaya çıkan bir durum. Teknolojideki gelişmeler ile robotik rehabilitasyona sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve kişiselleştirilebilir oyunların eklenmesiyle hastaların katılımı da, eğlenerek hareketleri daha etkin bir şekilde yapma oranı da arttı. Doç. Dr. Mustafa Çorum, hastaların robotik rehabilitasyon sırasında video oyunuyla hareket kabiliyetlerini artıracak olmaları fikrinin hastalar tarafından da olumlu karşılandığını belirtiyor.

Güçlü bağışıklık sistemi için ne yapmalı?

Güçlü bağışıklık sistemi için ne yapmalı?

Kış aylarına girdiğimiz bugünlerde havaların soğumasıyla birlikte kapalı alanlarda geçirilen süre artıyor. Maske kullanımının da son iki yıla göre azalmasıyla birlikte bir çok solunum yolu enfeksiyonu kolayca bulaş imkanı buluyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda bugünlerde nezle (soğuk algınlığı), grip (influenza), Covid-19 enfeksiyonu, RSV’ye bağlı solunum yolu enfeksiyonları, bademcik iltihabı ve alt solunum yolu enfeksiyonlarının (KOAH, bronşit, zatürre vb) hızla yayıldığını belirterek “Özellikle influenza A ve B, Covid-19 ve RSV’ye bağlı meydana gelen enfeksiyonları hem tek başına hem de iki ya da üç virüs bir arada ‘üçlü salgın’ şeklinde görebilmekteyiz” diyor. Bu tür enfeksiyonların en çok çocuklar, yaşlılar ve kronik hastalığı olanlarda risk oluşturduğunu belirten Dr. Yasemin Balbay; virüslerin yol açtığı enfeksiyonların öksürük ve hapşırma sonucu damlacıkların çevreye saçılması, hijyene ve sosyal mesafeye dikkat edilmemesi ile bulaştığını söylüyor.  Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay kış enfeksiyonlarına karşı herkesin alabileceği basit ama etkili 7 önlemi anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Yasemin Balbay

Hijyen, maske ve sosyal mesafe kuralına dikkat edin!
Enfeksiyonlardan korunmaya yönelik alınacak önlemler arasında; maske takmak, sosyal mesafeye dikkat etmek ve hijyen kurallarına uymak büyük önem taşıyor. Dr. Yasemin Balbay “Hastalık solunum yoluyla bulaştığı gibi, kirli eller de mikropların bulaşması açısından büyük bir risk taşıyor. İnsanlar gün içerisinde kirli ellerini ağız, burun veya gözlerine sürerek virüsleri alabiliyor. Ayrıca ağız ve burun salgılarının bulaştığı ellerin başka kişilere veya eşyalara temasıyla da mikroplar kolayca bulaşıyor. Bu nedenle özellikle dezenfektan veya su ve sabunla el hijyenini sağlamaya özen gösterilmelidir. Mümkün olduğunca kapalı ve kalabalık ortamlardan kaçınmak, bu ortamlarda bulunulması durumunda da maske takmak ve en az bir metrelik sosyal mesafeyi korumak kritik önem taşımaktadır” diyor.

Aşı olun

Hastalığın toplumda yayılmasını önlemek ve risk grubundakileri korumak için her yıl grip aşısı ve Sağlık Bakanlığı’nın uygun gördüğü şema ve gerekliliğe göre Covid-19 aşısı yapılmasını önerdiklerini belirten Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay şöyle konuşuyor: “Dünya Sağlık Örgütü, grip virüsünün değişikliklerini yakından izleyip; aşı bileşimi için yıllık önerilerde bulunur. Günümüz koşullarında Covid-19 enfeksiyonuna karşı en etkili aşı grubunun m-RNA aşıları olduğu ortaya konmuştur. İçerikleri güncel olarak varyantların özelliklerine göre düzenlenmektedir.”

Uykunuzu ihmal etmeyin
Dr. Yasemin Balbay, yeterli, kaliteli ve düzenli uykunun da bağışıklığı güçlendirmek ve hastalıklara karşı savunma gücünü artırmak için olmaz kurallar arasında yer aldığını vurguluyor.

 Bulunduğunuz ortamı saat başı 5 dakika havalandırın

Kapalı mekanların sık sık havalandırılmasının, kışın çok sık görülen hastalıklardan korunmada son derece önemli olduğunu belirten Dr. Yasemin Balbay “Kapalı mekanlarda, öksürük ve hapşırık yoluyla ortama saçılan damlacıklar aracılığıyla, mikroplar çevreye hızla yayılır. Okul ve işyeri gibi kalabalık ve kapalı mekanlarda bu mikropların bulaşma riskleri artıyor. Dolayısıyla kapalı mekanların saat başı mutlaka en az 5 dakika havalandırılmasını öneriyoruz. Enfeksiyonlardan korunmak için evlerimizde de odaların düzenli olarak havalandırılmasına özen göstermeliyiz. Ayrıca evin ısısını iyi ayarlamalı ve  havanın aşırı kuru olmasını engellemeliyiz” diyor.

Kat kat giyinin, bere takın

Kış aylarında hastalıklardan korunmak için terletmeyen, çok kalın olmayan, aynı zamanda üşütmeyen kıyafetler tercih edilmeli. Soğuk havalarda tek kalın bir kıyafet yerine, ince özellikli kıyafetlerin bir iki kat şeklinde giyilmesinin, ısı dengesinin sağlanması açısından daha iyi bir koruma sağladığını belirten Dr. Yasemin Balbay, ayakların ısısının da iyi korunması gerektiğini söylüyor. Pamuklu, terletmeyen ve çok ağır olmayan çoraplar ile ısı yalıtımını iyi sağlayan ayakkabı tercih etmekte fayda var. Ayrıca baş bölgesinden ısı kaybı fazla olabileceği için şapka veya bere takılması da büyük önem taşıyor.

Acıbadem Taksim Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay

Bol su için, portakal, mandalina ve nar tüketin

Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Yasemin Balbay, sağlıklı beslenmenin hastalıklarla savaşmada kritik rol oynadığına dikkat çekerek şöyle konuşuyor: “Sağlıklı beslenme ve yeterli su tüketimi vücut direncini artırmada son derece önemli rol oynuyor. Proteinlerden zengin beslenmeli, bol vitamin içeren sebze ve meyveler, özellikle de C vitamin deposu olan portakal, mandalina ve nar tüketimine aşırıya kaçmamak koşuluyla mutlaka özen gösterilmeli. Yeterli miktarda su tüketilmesi ile kan dolaşımı düzenlenir, metabolizma hızlanır, zararlı maddelerin ve toksinlerin vücuttan atılması kolaylaşır. Fazla şeker tüketimi bağışıklık sistemini zayıflattığı ve obeziteye yol açtığı için şeker ve zararlı karbonhidratlardan uzak durulmalıdır.”

Egzersiz yapın
Vücut direncini artırmanın en önemli yollarından biri de hareketsiz yaşam tarzından kaçınmak ve düzenli egzersiz yapmak. Dr. Yasemin Balbay “Yaşa ve beden performansına uygun, düzenli bir spor alışkanlığının olması bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalıklara karşı vücut direncini artırır. Kış aylarında havanın soğuk olmasından dolayı dışarı çıkıp yürümek ya da egzersiz yapmak zor gelebilir ancak haftanın en az üç günü 45 dakika tempolu yürüyüş yapmak vücut direncini artırmaya ve hastalıklardan korunmaya önemli katkı sağlayacaktır” diyor.

Influenza’dan korunmanın etkili yolları!

Influenza’dan korunmanın etkili yolları!

Havaların iyice soğuduğu bugünlerde virüsler de tam anlamıyla kol geziyor! Özellikle kapalı ortamlarda bulaş riskinin çok kolay olması nedeniyle çocukların en sık karşılaştığı hastalıkların başında Influenza (A) yani domuz gribi geliyor.  Acıbadem Taksim Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş “Son günlerde ani başlayan yüksek ateş, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve kas ağrıları gibi şikayetlerle polikliniklere yoğun başvurular yaşanıyor. Influenza virüsü genelde solunum yoluyla bulaştığından gerek yetişkinlerde gerekse çocuklarda bulaş riski son derece yüksek. Kreş ve okul çağındaki çocuklarda ortak kullanım alanları da bulaşma riskini oldukça artırıyor” diyor. Influenzanın kronik hastalığı olanlarda ve 2 yaş altındaki çocuklarda daha ağır seyrederek alt solunum yolu enfeksiyonlarına ve hastane yatışlarına dek ciddi sorunlara yol açabildiğini vurgulayan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş, influenza hakkında bilinmesi gereken 7 önemli noktayı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Dergi

Dr. Betül Sarıtaş

  • En sık solunum yoluyla bulaşıyor

Domuz gribi olarak da adlandırılan Influenza-A virüsünün en sık solunum yoluyla bulaştığını vurgulayan Dr. Betül Sarıtaş şöyle konuşuyor: “Hapşırma ve öksürme sonrası virüsler 30-40 dakika boyunca havada asılı kalabiliyor ve bir metreden daha uzaktaki kişileri de enfekte edebiliyor. Influenza-A virüsü bulaştıktan sonra özellikle ilk 2 gün olmak üzere 5-10 güne kadar bulaştırıcılık devam edebiliyor.”

  • Hastalık 4 gün sonra ortaya çıkabiliyor!

Hem hayvanları hem de insanları enfekte edebilen Influenza-A, günümüze kadar genetik değişiklikler göstererek tarihte bilinen birçok pandemiye (İspanyol gribi, Asya gribi, Hong-Kong gribi) neden olan bir virüs. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş “İnfluenza salgınları genelde ekim aylarında görülmeye başlar, ocak-şubat aylarında en üst seviyeye ulaşır ve mart-nisan aylarında sıklığı giderek azalmaya başlar. Son günlerde çok sık görülen Influenza-A virüsü çocuğa bulaştıktan sonra hastalığın belirtilerinin ortaya çıkması 1-4 gün arasında değişiyor” diyor.

  • Bu belirtilerle kendini gösteriyor!

Ani başlayan yüksek ateş, halsizlik, yaygın kas ağrıları, boğaz ağrısı, burun akıntısı ve öksürük influenza virüsünün en önemli belirtilerini oluşturuyor. Dr. Betül Sarıtaş, özellikle 5 günden uzun süren ateşi olan çocuklarda anne ve babaların gelişebilecek komplikasyonlar açısından dikkatli olmaları ve mutlaka bir çocuk hekimine başvurmaları gerektiğini vurguluyor.

  • Dikkat! Test negatif çıksa da!…

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş “Bu şikayetlerin varlığında burundan sürüntü alınarak hızlı bir şekilde influenza testi yapılabiliyor. Testin pozitif gelmesi tanı koydururken, negatif gelmesi ise kesin bir şekilde hastalığın olmadığı anlamına gelmiyor. Tedavi edilmeyen influenza hastalarında yüzde 15-50 oranında orta kulak iltihabı gelişebiliyor. Aynı zamanda hastalığın seyrinde zatüre, astım hastalarında astımın tetiklenmesi, krup, ateşli nöbetler ve nadir de olsa ataksiler görülebiliyor. Bu nedenle çocukların iyi gözlemlenmesi ve gerektiğinde zaman kaybetmeden hekime başvurulması gerekir” uyarısında bulunuyor.

  • Gelişigüzel antibiyotik vermeyin!

Influenza testi pozitif çıkan hastalarda antiviral tedaviye ilk 48 saat içinde başlanması gerektiğini belirten Dr. Betül Sarıtaş şöyle konuşuyor: “Influenza virüs enfeksiyonu olduğu için özellikle antibiyotik kullanılmıyor. Hastalık ilerleyip bakteriyel enfeksiyon eklenirse antibiyotik kullanılabiliyor. Bu nedenle aileler hekime danışmadan gelişigüzel antibiyotik vermekten mutlaka sakınmalıdır. Bununla birlikte bol bol sıvı tüketilmesi, yatak ıstırahati, hastanın odasının sık sık havalandırılması, uyku düzeni ve sağlıklı beslenmenin aileler tarafından desteklenmesi çocukların iyileşme sürecini hızlandırır. Aileler hekim önerilerini dikkate almalı ve gelişigüzel vitamin takviyelerinden de kaçınmalıdır.”

Pause Dergi

  • Influenza’dan korunmak için bu önerilere dikkat!

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş hastalıktan korunmanın yolları ile ilgili olarak “Influenzadan korunmada en etkili yöntem aşılanmadır. Ülkemizde 6 ay üzerindeki tüm çocuklar aşılanabilmektedir. Özellikle risk grubundaki, bağışıklığı düşük ve kronik hastalığa sahip olan çocukların aşılanması büyük önem taşımaktadır. Influenza aşısının her sene tekrarlanması gerekir. Bulaşmayı önlemek için grip olanlarla yakın temastan kaçınılmalıdır. Hasta kişilerin bulunduğu ortamda maske takılmalı, öksürme ve hapşurma durumlarında ağız ve burun mendil ile kapatılmalıdır. Hijyen kurallarına mutlaka uyulmalı, yemeklerden önce eller mutlaka yıkanmalı, eller gün içinde yüze sürülmemelidir” diyor.

  • Bu tür yanlışlardan kaçının!

Anne babaların grip olan çocuklarını okula göndermemeleri gerektiğini vurgulayan Dr. Betül Sarıtaş, bu sayede hem virüsün bulaş riski nedeniyle başka çocuklara zarar verilmeyeceğini hem de ıstırahatın şart olduğunu söylüyor. Bazı ailelerin influenza aşısının civa içerdiği düşüncesi ile çocuklarına aşı yaptırmaktan kaçındığına da dikkat çeken Dr. Betül Sarıtaş “Ancak influenza aşısı civa içermemektedir. Aynı zamanda yumurta alerjisi olan çocuklarda da  influenza aşısı uygulanabilmektedir. Bu nedenle anne babaların hekim önerisi ile çocuklarına aşı yaptırması onların kış ayları boyunca korunmasında çok etkili olacaktır” diye konuşuyor.

Bu hatalar kalp damarlarını yıpratıyor!

Bu hatalar kalp damarlarını yıpratıyor!

Sağlıksız beslenme, hareketsizlik, yoğun stres içeren yaşam tarzı, sigara, alkol, aşırı tuz tüketimi ve kalitesiz uyku gibi alışkanlıklar nedeniyle kalp ve damar hastalıklarının görülme sıklığı son yıllarda hızla artıyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, dünyada ve ülkemizde ölüm nedenleri arasında başı çeken kalp damarlarındaki tıkanıklığın yani koroner arter hastalığının artık gençlerde de sık görüldüğünü belirterek “Sağlıksız yaşam alışkanlıklarına genetik faktörler, yüksek kolesterol, yüksek tansiyon ve diyabet hastalığı da eklendiğinde kalbi besleyen damarların (koroner arter) tıkanma ihtimali giderek artıyor” diyor.

Ülkemizde her yıl bin kişiden ikisinin yani yaklaşık 160.000 kişinin kalp damarlarındaki tıkanıklığa bağlı olarak hayatını kaybettiğini söyleyen Doç. Dr. Macit Bitargil “Kalbi besleyen ana damarlarda kritik seviyede ve sayıda damar tıkanıklığı olduğu zaman ise hayat kurtaran ve yaşam kalitesini yükselten koroner bypass ameliyatları gündeme geliyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 40 bin kişi koroner bypass yani kalp ameliyatı oluyor” diye konuşuyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, kalp damarlarında tıkanıklık ve koroner bypass ameliyatı hakkında bilinmesi gerekenleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Dergi

Doç. Dr. Macit Bitargil

Göğüs ağrısına dikkat!

Kalbi besleyen damarlarda tıkanıklık olması durumunda kalp kaslarının yeteri kadar beslenemediğini, bu nedenle özellikle kalbin iş yükü arttığında kalbin beyne bazı sinyaller yolladığını, bunun da öncelikle göğüs ağrısı ile kendini gösterdiğini vurgulayan Doç. Dr. Macit Bitargil “Özellikle yol yürümekle ya da yokuş yukarı çıkmakla gelen ve dinlenince geçen göğüs ağrılarını ciddiye alıp en kısa zamanda doktora görünmek gerekir. Tam teşekküllü bir hastanede kalp için görüntüleme yöntemleri uygulanarak kalp damar tıkanıklığı ortaya konulacak; kardiyolog ve kalp damar cerrahisi uzmanları bir araya gelerek bypass ameliyatı gerekip gerekmediğinin kararını ortak verecektir.” diyor.

Kalp krizine yol açabiliyor!

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, kalp damarlarındaki tıkanıklığın kalp krizine yol açabildiğini belirterek şöyle konuşuyor: “Kalbin beslenmesini sağlayan, 2-4 mm aralığında çaplara sahip olan iki ana koroner arter ve onların dalları mevcuttur. Bu damarlarda tıkanıklık kritik seviyelere ulaştığında ve özellikle göğüs ağrıları başladığında hastalık ciddiye alınmazsa kalp krizine (miyokard enfarktüsü) yol açabiliyor. İlaç tedavisi, koroner balon anjioplasti ve/veya stentin yetersiz kaldığı durumda devreye koroner bypass ameliyatı giriyor.” Koroner bypass ameliyatının, kalbin ihtiyaç duyduğu kanlanma miktarını yeniden sağlamak, hastanın hayati tehlikesini ortadan kaldırmak, yaşam kalitesini artırmak ve sağlıklı bir şekilde normal hayata geri dönüşüne vesile olmak adına devreye girdiğini vurgulayan Doç. Dr. Macit Bitargil, hangi tedavi yönteminin uygulanması gerektiğine ilişkin kararın, hastalığın durumuna göre hasta özelinde belirlendiğini söylüyor.

Bu alışkanlıklar kalbi tehdit ediyor!

Günümüzde sağlıksız yaşam tarzı nedeniyle kalp ve damar hastalıklarının yaygınlaştığını vurgulayan Doç. Dr. Macit Bitargil, son yıllarda kalp hastalıklarından ölümün gençlerde de sık görüldüğüne dikkat çekiyor. Doç. Dr. Macit Bitargil, kalp damarlarında tıkanıklığa yol açarak bypass’a zemin hazırlayan alışkanlıkları şöyle anlatıyor: “Yoğun stres kortizol mekanizmasına bağlı olarak kan basıncını, kan şekerini ve kolesterol miktarını artırarak özellikle kalp damarlarımıza ciddi miktarlarda zarar vermektedir. Yüksek oranlarda alkol tüketmek, tütün mamulleri kullanarak dumana maruz kalmak, hareketsizlik, spor yapmamak, dengesiz ve sağlıksız beslenmek, fazla tuz tüketmek, kalitesiz uyku gibi alışkanlıklar da kalp damarlarımız için zararlı olup bypass ameliyatına zemin hazırlayan yanlış alışkanlıklardır.”

Pause Dergi

Koroner bypass ameliyatının yöntemi hastaya göre değişiyor

Acıbadem Taksim Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, koroner bypass ameliyatının yönteminin, hastanın durumuna göre belirlendiğini belirterek, açık ya da kapalı her iki yöntemle de, damar tıkanıklığı dolayısıyla kalbin etkilenen bölgelerine kanın sağlıklı şekilde yeniden ulaşmasının sağlanabildiğini söylüyor. Özellikle ‘Minimal invaziv’ de denilen kapalı ameliyat yönteminde; son yıllarda teknoloji ve tıpta yaşanan hızlı gelişmeler ve hekimlerin tecrübeleri sayesinde bypass ameliyatının, göğsün ön kemiği kesilmeden, göğsün sol alt tarafında meme altından yapılan küçük bir kesi ile de gerçekleştirilebildiğini belirten Doç. Dr. Macit Bitargil “Ameliyat esnasında kalbin kritik olarak daralan ya da tıkanan koroner damarlarına, göğüsten, bacaktan ya da koldan alınan damarlar yardımı ile bypass işlemi yapılır. Böylece hastalık nedeni ile kalbin etkilenen bölgelerine tekrardan sağlıklı bir şekilde kanın ulaşması sağlanır. Genel anestezi altında ortalama 3-6 saat kadar süren bir işlemdir” diyor. Koroner bypass ameliyatı sonrasında yaklaşık 1 haftada taburcu olunurken, vücudun kendini toplama süresinin 6-12 hafta arasında değiştiğini belirten Doç. Dr. Macit Bitargil, doktor izin verdiği takdirde 4-6 hafta sonra iş hayatına dönülebileceğini ve spor aktivitelerine başlanabileceğini söylüyor.

“Kalbime bypass ameliyatı yapıldı, artık damarlarım tıkanmaz” demek yanlış!

Toplumda ‘kalbime koroner bypass ameiliyatı yapıldı, artık damarlarım tıkanmaz’ şeklinde inanış olduğunu, ancak bunun doğru olmadığını vurgulayan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, koroner bypass ameliyatında kullanılan damarların bilinçli ve tedaviye uyumlu hastalarda ameliyat sonrasında 10-15 yıl açık kalabildiğini, bu süreden sonra zamanla yeniden tıkanabildiğini belirtiyor. Doç. Dr. Macit Bitargil “Koroner bypass ameliyatından sonra hastaların bazı yaşam tarzı değişikliklerini gerçekleştirmesi çok önemlidir. Önerilen tedaviyi uygulamayan, kontrollerini ve ilaç kullanımlarını aksatan, zararlı alışkanlıklarına hala devam eden hastalarda ise erken dönem tıkanıklık ve yeniden müdahale durumları söz konusu olabilmektedir. Kalp ameliyatı sonrası stresten ve sigaradan mutlaka uzak durulmalı, sağlıklı bir diyet programı uygulanmalı, verilen ilaçlar düzenli kullanılmalı ve doktor kontrolleri aksatılmamalıdır.” uyarısında bulunuyor.

Bipolar nasıl anlaşılır ve nasıl tedavi gerekir!

Bipolar nasıl anlaşılır ve nasıl tedavi gerekir!

Bazen kendinizi değersiz, aşırı halsiz, keyifsiz; bazen aşırı özgüvenli, enerjik, coşkulu hissediyor, nedensiz yere kahkahalar atarken ya da gözyaşlarınız boşalırken buluyor musunuz? Uyku düzeniniz, iştahınız hatta bütçeniz bu ruh halinize göre değişiyor mu? Ya da çevrenizde bu tür davranışlarına anlam vermekte zorlandığınız kişiler mi var? Acıbadem Taksim Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Levent Turhan, toplumda yaygın görülen bipolar duygulanım bozukluğunu, “kişinin nedensiz olarak bu tür davranışlarda bulunmasına ve yaşam kalitesinde oldukça ciddi sorunlara yol açan, duygularının şiddetini kontrol edemediği, mesleki ya da kişiler arası iletişimde büyük zorluklar yaşatan ruhsal bir hastalık” olarak tanımlıyor. İki türü bulunan bipolar bozukluğun; bir döneminde taşkınlık (mani), diğer döneminde ise çökkünlük (depresyon) yaşandığı için “manik-depresif bozukluk” ya da “iki uçlu bozukluk” olarak da adlandırıldığını belirten Dr. Levent Turhan, hastalığın tedavisinin ise mümkün olduğunu vurguluyor. Psikiyatri Uzmanı Dr. Levent Turhan, bipolar duygulanım bozukluğunu test edebileceğiniz 10 soru hazırladı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Levent Turhan

Bazen ‘aşırı’ mutsuz, bazen ‘aşırı’ mutlu musunuz?

Sağlıklı insanlar bazen mutlu bazen mutsuz ya da öfkeli hissederler. Duygulardaki bu değişiklik aşırı olmadığında ve kişinin mesleki/ sosyal hayatını güçleştirmediğinde normal kabul ediliyor. Dr. Levent Turhan “Ancak aşırı mutsuzluk 2 haftadan, öfke ya da aşırı neşe 4 günden uzun sürüyorsa ve yaşadıklarınızla uyumsuzsa, örneğin; çok kötü bir haber aldığınızda bile çok mutlu oluyor veya çok iyi bir haber aldığınızda bile üzülüyorsanız bipolar duygulanım bozukluğu olabilir.” diyor.

Kendinizi bazen ‘aşırı’ halsiz ya da ‘aşırı’ enerjik mi hissediyorsunuz?

Halsizlik, enerji azlığı ya da aşırı enerjik hissetme gün içinde yaptığımız aktivitelere göre değişiyor. Gün içinde çok yorulduğumuzda halsiz hissedebiliriz. Ya da uzun bir dinlenme döneminden sonra enerjik hissedebiliriz. Ancak bipolar duygulanım bozukluğu hastaları depresif dönemde sürekli uyumalarına rağmen halsiz hissederken, hareketleri yavaşlar ve günün çoğunu yataktan çıkmadan geçirirler. Çok az yemek yer ya da hiç yemezler.

Mani döneminde ise çok az dinlenmelerine rağmen sürekli aşırı enerjiktirler, sürekli hareket ederler, neredeyse hiç oturmazlar, çok basit bir şeye sinirlenip fiziksel şiddet uygulayabilirler.

Riskli davranışlarda mı bulunuyorsunuz?

Dr. Levent Turhan “Hayatta bazen küçük riskler alırız. Bu risklerin sonucunu hesaplarız ve kayıplar tahammül edilebilecek düzeyde ise risk alırız. Ancak bipolar duygulanım bozukluğu olan kişiler atak dönemlerinde hızlı araba sürmek, madde kullanmak, aşırı para harcamak gibi hesaplamadan normal ölçüde alınabilecek risklerden daha büyük riskler alır.” diyor.

Gereksiz kahkahalar atıyor ya da hiç konuşmuyor musunuz?

Bipolar duygulanım bozukluğu hastaların çevrelerine olan davranışları atak dönemine göre değişir. Mani döneminde her zamankinden çok daha fazla konuşurken, konudan konuya atlar, gülünmeyecek şeylere güler, kendi kendine konuşabilir ya da kahkaha atabilirler. Depresyon döneminde ise içine kapanıp çok daha az konuşurlar, insanlarla iletişimleri azalır.

Düşüncelerinizi kontrol etmekte zorlanıyor musunuz?

Bipolar duygulanım bozukluğunda hastalar düşüncelerini kontrol etmekte zorlanırlar. Mani ataklarında çok hızlı düşünürken depresyon atağında ise çok yavaş düşünür hatta düşünmekte zorlanabilir.

Gerçek dışı davranışlarda mı bulunuyorsunuz?

Bipolar duygulanım bozukluğu hastaları gerçekte var olmayan şeyleri gördüğünü ya da duyduğunu söyleyebilirler. Kendilerinin peygamber, evliya, ya da çok önemli bir kişi olduklarına inanmak gibi gerçek dışı inanışları olabilir.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Aklınızdan ölme ya da intihar fikri mi geçiyor?

Psikiyatri Uzmanı Dr. Levent Turhan “Bipolar duygulanım bozukluğu hastalarında intihar ve ölüm düşüncesi hem depresyon hem de mani döneminde görülebilir. Depresyon atağında kişilerde; aşırı mutsuzluk, eskiden keyif aldığı aktivitelerden keyif alamama, ağlama eğilimi, iştah/ kilo kaybı ya da artışı, uykusuzluk ya da uyku artışı, hareketlerin yavaşlaması, konuşma miktarında azalma, değersizlik, suçluluk düşünceleri, konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, cinsel isteksizlik, ölüm ya da  intihar düşünceleri olabilir” diyor.

Çok uykusuz hissediyor ya da uykuyu inkar mı ediyorsunuz?

Hem mani döneminde hem de depresyon döneminde uykusuzluk görülebilir. Mani döneminde özellikle uyku gereksiniminde azalma, hatta uyku ihtiyacını inkar etme hali bile gözlemlenebilir.

İştahınızda değişiklik var mı?

Hem mani hem depresyon döneminde iştah artışı ya da azalması görülebilir. Bütün taşkınlık belirtilerinin açığa çıktığı mani döneminde iştah artışı da dikkat çeker.

Dikkatiniz dağınık mı?

Hem depresyon hem mani döneminde dikkat dağınıklığı görülebilir. Dikkatinizi; günlük yoğun koşuşturmacanız ya da sorumluluklarınızın potansiyelinizin üzerinde olması nedeniyle toparlayamayabilirsiniz. Ancak dikkat dağınıklığınız süreklilik arz ediyorsa ve herhangi geçerli bir nedeni olmadan sürekli konsantrasyon bozukluğu yaşıyorsanız bipolar duygulanım bozukluğunu da akla getirmekte fayda var.

 Bu 10 maddeden 2 ila 4’ü varsa…

Acıbadem Taksim Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Levent Turhan “Bu 10 maddelik listeden 2 ila 4 tanesi kişide varsa ve bu durum 4 günden uzun süre devam ediyorsa, bipolar duygulanım bozukluğu yaşandığına işaret ediyor olabilir. Bu nedenle profesyonel bir destek almaktan çekinmemelisiniz.” diyor.

Tedavisi mümkün, ama!

Bipolar bozukluk ataklarının ilaç tedavisi ve psikoterapinin birarada uygulanmasıyla engellenebileceğini ancak stres ve mevsim değişikliği gibi faktörlerle nüks edebileceğini belirten Dr. Levent Turhan, “Örneğin; sonbahar/kış mevsiminde depresyon tetiklenirken, ilkbahar/ yaz aylarında ise genellikle mani atağı (taşkınlık ve coşku) görülüyor” diyor. Bipolar bozuklukta iş kaybı, boşanma, maddi kayıplar gibi önemli sorunlar yaşanabildiğini, atak gelmediğinde ise genellikle kişinin normal bir hayat sürdüğünü ya da çok az belirti olduğunu söyleyen Dr. Levent Turhan “Hastalık korkutucu görünse de iyi bir tedaviyle bu olumsuz durumlar engellenip, kişi yaşamına normal olarak devam edebilir.” diyor.

Aşırı sıcak ve nem çocuklarda bu hastalıkları artırdı!

Aşırı sıcak ve nem çocuklarda bu hastalıkları artırdı!

Güneşin tüm cömertliğini sergilediği ve kavurucu sıcakların hakim olduğu bugünlerde çocuklarda bazı hastalıkların görülme sıklığında artış yaşanıyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş “Yüksek hava sıcaklığı, tüketilen yiyeceklerde ve temas edilen yüzeylerde mikropların çoğalmasını kolaylaştırarak bazı hastalıklarda artışa sebep olmaktadır. Aynı zamanda ortak kullanılan havuzlarda ve parklarda geçirilen sürenin artması, ayrıca güneşin zararlı ışınlarına maruziyetin de fazla olması ile birlikte hastalık gelişimi daha da kolaylaşmaktadır. Bugünlerde çocukların hastaneye en sık başvuru sebepleri arasında karın ağrısı, ishal, kusma, ateş, öksürük ve döküntüler yer almaktadır. Özellikle kusma ve bulantı sebebiyle beslenememe durumlarında, yoğun miktarda olan ishallerde ve güneş çarpmalarında yüksek hava sıcaklığının da etkisiyle sıvı kaybı daha da artmaktadır. Çocuklarda yaşanan bu şikayetler ihmal edilmemeli ve mutlaka bir çocuk hekimine başvurulmalıdır” diyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş, bugünlerde çocuklarda en sık görülen 6 hastalığı anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Dr. Betül Sarıtaş

Mide ve bağırsak iltihabı

Akut gastroenterit (mide ve bağırsak iltihabı) kendini ishalle birlikte gösterirken, ateş ve kusma da eşlik edebiliyor. Yaz aylarında seyahat sıklığının artması ve beslenme düzeninin değişmesi ile birlikte hijyenik olmayan su ve açıkta bekletilen gıda tüketiminin hastalığa yakalanma riskini artırdığını belirten Dr. Betül Sarıtaş şöyle konuşuyor: “İshalin uzaması ve sıklığının artması durumunda bol sıvı tüketilmeli, bağırsak hareketini artıran posalı gıdalardan uzak durulmalı, yağlı ve baharatlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Vücuttan kaybedilen sıvı kadar sıvı alınmadığı durumlarda huzursuzluk, aşırı halsizlik, deri ve mukoza kuruluğu, göz kürelerinin çökmesi, idrar miktarının azalması ve gözyaşı yokluğu görülebilir. Bu durumlar özellikle küçük çocuklar için oldukça tehlikeli olup, ihmal edilmeden en kısa sürede çocuk doktoruna başvurulmalıdır.” Bu hastalıktan korunmak için el hijyenine özen gösterilmesi gerektiğini belirten Dr. Betül Sarıtaş, uzun süre dışarıda bekletilen gıdaların tüketilmemesi, sebze ve meyvelerin bol su ile yıkanması ve özellikle temiz su tüketimine dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor.

İdrar yolu enfeksiyonu

Özellikle temizliği iyi sağlanmamış ortak havuz ve kaydırak kullanımının artması idrar yolu enfeksiyonu sıklığında artışa yol açıyor. Çocuklarda idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma, genital bölgede kaşıntı, ateş ve kusma en sık görülen şikayetler arasında yer alıyor. Bu şikayetlerin olması durumunda mutlaka doktora başvurulması gerektiğini belirten Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş “İhmal edildiğinde idrar yolu enfeksiyonu ilerleyerek böbrek hasarına sebep olabilir. Alınabilecek önlemler arasında kullanılacak havuzun temizliğine dikkat edilmesi, havuza girmeden önce mutlaka sabunla duş alınması, çocukların havuz suyunu ağzına almamasına özen gösterilmesi, havuz kullanımı sonrası duş alınması, ıslak mayonun hızlıca değiştirilmesi ve tuvalet sonrası genital bölge temizliğine dikkat edilmesi yer alır.” diyor.

Dış kulak yolu enfeksiyonu

Yüzücü kulağı olarak da bilinen dış kulak yolu enfeksiyonunun genelde uzun süre deniz ve havuzda vakit geçirilmesinin ardından su ile temasın arttığı durumlarda görüldüğünü belirten Dr. Betül Sarıtaş şu bilgileri veriyor: “Şikayetler genelde ani ve şiddetli kulak ağrısı ile başlar. Ardından kulak ve çevresinde hassasiyet gelişir. Eğer geçmeyen bir kulak ağrısı varsa en kısa sürede doktora başvurulmalıdır. Dış kulak yolu enfeksiyonunu önlemek için havuz ve denizden çıktıktan sonra kulaktaki su, baş her iki yana eğilerek çıkartılmalı, kulaklar kuru bir havlu ile kurulanmalı ve temizlik amaçlı kulak çubuğu kullanımından kaçınılmalıdır.”

Pause Sağlık, Pause Dergi

Güneş çarpması ve yanığı

Güneş altında uzun süre korunmasız vakit geçirilmesi çocuklarda ateş, terleme, bulantı, halsizlik ve çarpıntı gibi güneş çarpması semptomlarına neden olabiliyor. Bu durumda çocukların hemen serin bir yere alınarak, ateşinin düşürülmesi ve bol sıvı tüketiminin sağlanması gerektiğine dikkat çeken Dr. Betül Sarıtaş, 10.00-16.00 saatleri arasında çocukların güneşe çıkarılmaması, çocuklarda 6. aydan itibaren suya dayanıklı ve en az 30 faktöre sahip güneş koruyucu kremler kullanılması ve güneş kreminin iki saatte bir yenilenmesi gerektiğini söylüyor.

Sinek ve böcek ısırıkları

Yaz aylarında dışarıda geçirilen zamanın artması ile birlikte sinek ve böcek ısırığı da çocuklarda alerjik reaksiyonlara, kaşıntı, kızarıklık ve ağrıya neden olabiliyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Betül Sarıtaş, sinek ve böcek ısırıklarından etkilenen bölgenin hemen sabunlu su ile yıkanarak şişlik varsa en az 10 dakika soğuk kompres uygulanması gerektiğini vurgulayarak “Böceğin türü ve zehirli olup olmadığı tespit edilmeli ve alerjik reaksiyon gelişmesi durumunda hemen bir sağlık merkezine başvurulmalıdır. Açık alanlarda bebeklerin kollarını ve bacaklarını koruyan giysiler tercih edilmelidir. Korunma amacıyla açık alanda sinek kovucu spreyler 2 aydan büyük bebek ve çocuklarda, günde en fazla bir kere yüz ve eller hariç tüm vücuda uygulanabilir” diye konuşuyor.

İsilik ve Pişik

Özellikle aşırı sıcaklar ve nemli havanın etkisi ile bebeklerde ve çocuklarda ter kanallarının tıkanması sonucu cilt üzerinde isiliklere sıkça rastlanıyor. İsilikten korunmak için sıcak havalarda çocuklara her gün duş aldırılması ve ince kıyafetler giydirilmesi gerektiğini belirten Dr. Betül Sarıtaş, bebeklerin bezinin günde en az 6-7 kez değiştirilmesi, alkol içermeyen mendillerle bez bölgesinin özenle temizlenmesi ve bebeğin bezi değiştirildikten sonra bez bölgesinin açık bırakılarak bir süre havalandırılması gerektiğini söylüyor.

“Bayram sabahı kavurma yemeden olur mu!”

“Bayram sabahı kavurma yemeden olur mu!”

Kurban Bayramı’nda etin pişirilmesi ve saklanmasından, tüketimine dek dikkat edilmesi gereken bazı önemli kurallar var. Bu kurallara yeterince özen gösterilmediği takdirde, gıda zehirlenmesinden kalp ve sindirim sistemi rahatsızlıklarına dek birçok sağlık sorunu ile karşılaşılabiliyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilan Eker “Kırmızı et, dengeli beslenmede önemli bir yeri olan yüksek kaliteli bir protein kaynağıdır. Aynı zamanda demir, B12 vitamini, B6 vitamini, çinko ve selenyum gibi önemli besin öğelerinden zengindir. Ancak eti pişirme şekli besin içeriğini doğrudan etkilediğinden, besleyici özelliğini kaybetmemesine de dikkat etmek gerekir” diyor. Öte yandan “Bayram sabahı kavurma yemeden olur mu!” diyenlerin de gözden kaçırmaması gereken noktalar olduğunu belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilan Eker, bayramda eti sağlıklı tüketmenin 5 önemli kuralını anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu; bir de sağlıklı ve lezzetli et hazırlama tarifi verdi…

Pause Sağlık, Pause Dergi

Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilan Eker

Eti dinlendirin

Yeni kesilmiş etin buzdolabında en az 12-24 saat dinlendirilmesi etin sindirimi ve yumuşaklığı açısından önemlidir. Etin zeytinyağı, limon, sirke, soğan ve sarımsak gibi asidik besinlerle marine edilmesi et liflerinin yumuşamasına ve besin değerinin artmasına katkı sağlar. Yine biberiye, kekik, zerdeçal, karabiber gibi antioksidandan çok zengin baharatlarla marine edilmesi hem pişirme esnasında ortaya çıkan zararlı bileşiklerin seviyelerini düşürmeye hem de yumuşak, lezzetli ve besin değeri açısından daha zengin olmasına yardımcı olur.

Tencerede kısık ateşte pişirin

Eti, yanmasına ve dumanlanmasına sebep olacak şekilde yüksek ateşte kızartmaktan, kavurmaktan kaçının. Etin, yumuşak ve sulu kalması için; kısık ateşte karıştırarak yakmadan sote edebilirsiniz. Daha sonra az miktarda su ekleyip tencerenin kapağını kapatarak pişmeye bırakabilirsiniz. Basınçlı buharlı pişirme, düdüklü tencerede pişirme, etin daha hızlı ve sağlıklı pişmesine yardımcı olabilir. Pişen etin suyunu tencerede orta sıcaklıkta hafifçe çektirebilir ve sulu servis edebilirsiniz.

Izgara yaparken eti ısıya doğrudan maruz bırakmayın

Et ızgarada pişirildiğinde damlayan yağlar dumanlanmaya sebep olur ve zararlı polisiklik aromatik hidrokarbonlar açığa çıkar. Eti yağlı kısımlarından arındırmak ve az yağlı pişirmek bu etkiyi aza indirmeye yardımcı olur. Etin büyük parçalar halinde kesilmesi, içinin zor pişmesine ve dışının yanmasına sebep olabilir. Ayrıca eti ateşe direkt maruz bırakmamak ve yanmasnıı engellemek için ızgarayı ateşten daha yükseğe (ateş ile et arasında 15 cm olacak şekilde) taşıyabilirsiniz.

“Bayram sabahı kavurmasız olmaz” diyorsanız bu kurala dikkat edin!

Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilan Eker “Bayram sabahı dinlendirilmemiş eti tüketmek sindirim problemine yol açabilir. Bu nedenle bayramda yeni kesilmiş kurban etini en az 12 saat buzdolabında bekletmeden tüketmemek gerekir. Ayrıca kavurma yaparken etin aşırı yağlı değil, az yağlı olmasına dikkat edin“ diyor.

Etin porsiyonuna dikkat edin ve bol sebze ile tüketin

Besin değeri yüksek olan etin sağlıklı pişirilmesi kadar porsiyonunun kontrol edilmesi de bir o kadar önemlidir. Fazla kırmızı et tüketimi kısa dönemde sindirim problemlerine yol açabilir. Ancak uzun dönemde fazla et tüketimi, vücutta inflamasyonu artırarak başta kalp ve damar sağlığı olmak üzere sağlığı birçok yönden olumsuz etkileyebilir. Haftalık kırmızı et tüketiminizin 500 gramı aşmamasına dikkat edin.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Sağlıklı ve lezzetli kırmızı et için marinasyon tarifi

Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilan Eker, kavurma, tencere yemeği, ızgara ya da mangalda pişirmek üzere sağlıklı ve lezzetli kırmızı et hazırlama tarifi verdi;

Malzemeler:

1 kg et için:

  • 1 çay bardağı zeytinyağı
  • 2 adet soğan suyu
  • 1 adet limon suyu
  • 2 yemek kaşığı balzemik sirke
  • Taze çekilmiş karabiber
  • Taze dal biberiye

Hazırlanışı:

Tüm malzemeleri kuşbaşı doğranmış ya da dilimlenmiş et ile harmanlayın. Hava ile temas etmeyecek şekilde üstünü kapatın ve buzdolabında en az 3 saat bekletin. Eti pişirmeden ya da ızgara yapmadan önce dolaptan çıkarıp oda sıcaklığına gelmesini bekleyin.

Dikkat! Yedikleriniz beyninizi zehirleyebiliyor!

Dikkat! Yedikleriniz beyninizi zehirleyebiliyor!

Dikkat, dil, düşünme, problem çözme ve daha pek çok beyinsel işlev… Vücudumuzdaki tüm fonksiyonlarla etkileşen gizemli ve karmaşık bir organ olan beynin incelendiği çalışmalar, doğru beslenmenin beyin sağlığı üzerindeki etkilerini her geçen gün daha fazla ortaya koyuyor. Acıbadem Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Seçkin “Bilimsel çalışmalarda, beyinde sinir dokularının iltihaplanması sonucunda Alzheimer hastalığına yatkınlığın arttığı gösterilmiştir. Bu iltihaplanmaya (kronik nöroenflamasyon) neden olan ana faktörlerden biri de yanlış beslenmedir” diyor. Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Seçkin, sağlıklı bir beyin için öne çıkan besinleri ve ‘sessiz katil’ olarak adlandırılan etkenleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Adeta büyük bir fabrika gibi çalışan ve vücudumuzdaki tüm fonksiyonları kontrol eden insan beyninin 80 milyardan fazla sinir hücresinden (nöron) oluştuğunu biliyor muydunuz? Ya her bir nöronun diğer nöronlarla iletişim kurmak için milimetreden küçük kablolara benzeyen çok sayıda uzantılarının (aksonlar ve dendritler) olduğunu? Henüz gün yüzüne çıkarılamamış sayısız özelliği olan bu karmaşık ve gizemli organa yönelik bilim insanlarının çalışmaları hızla devam ederken, Acıbadem Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Seçkin “Bu kadar karmaşık bir biyolojik yapının iyi çalışması için gerekli olan yapıtaşları bir-iki besinden sağlanamayacağı gibi, her bireyin ihtiyaç duyduğu beslenme şekli ve gıda takviyeleri de yaş, cinsiyet, aile öyküsü, hastalıklar hatta mesleği de göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Beyin sağlığı için doğru beslenme alışkanlığını düzenli egzersiz ve iyi bir uyku düzeni ile de desteklemedikçe yararı sınırlı olacaktır” diyor.

Acıbadem Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Seçkin

Dr. Öğretim Üyesi Mustafa Seçkin

Gluten Alzheimer hastalığını tetikleyebiliyor!

Ülkemizde son yıllarda Alzheimer hastalarının sayısı artarken, bu artışın bir nedeninin de sağlıklı beslenme alışkanlıklarından uzaklaşılıp endüstriyel olan işlenmiş ürünlere yönelimin ve tarım ürünlerinde pestisit (böcek ilacı) kullanımının artması olduğunu belirten Dr. Mustafa Seçkin “Son yıllarda yapılan çalışmalar; beyinde sinir dokularının iltihaplanması (kronik nöroenflamasyon) sonucu Alzheimer hastalığına yatkınlığın arttığını, bunun ana nedenlerinden birinin de yanlış beslenme olduğunu, buğday, çavdar, yulaf gibi tahıllarda bulunan ‘gluten’ adı verilen bir proteinin kronik nörolojik enflamasyonda rol aldığını göstermiştir. Gluten özellikle genetiği değiştirilmiş buğday ile üretilmiş ve rafine edilmiş unlarda daha yoğun miktarda bulunurken, buğdayın anavatanı olan Anadolu’da üretilen Siyez, Karakılçık, Kavılca gibi buğday türlerinde daha düşük miktarda bulunmaktadır. Çölyak tanısı olmasa dahi bireylerin diyetlerinde gluten kısıtlamasına gitmeleri ve mümkünse ata tohumdan üretilmiş ve rafine edilmemiş unları tüketmeleri önerilmektedir” diyor.

Şeker, un, tuz üçlüsünden kaçının!

“Üç beyaz” olarak adlandırılan rafine edilmiş tuz, şeker ve un tüketiminin de Alzheimer hastalığı açısından riski artıran gıdalar olarak kabul edildiğini belirten Dr. Mustafa Seçkin “Beslenme yalnızca beynimize ve vücudumuza ‘yakıt’ sağlamak için yapılmamalı. Tıpkı kışın fosil yakıtları ile ısıtılan evlerde, sobadaki yanma işleminin “yan ürünlerini” içeren dumanların hava kirliliği oluşturarak bizleri zehirlemesi gibi bedenimize sunduğumuz kötü yiyeceklerin de bizleri doyurup “ısıtsalar” dahi ortaya çıkan yan ürünler aracılığı ile bedenimiz ve beynimiz için birer zehire dönüşebileceklerini unutmamak gerekir” uyarısında bulunuyor.

Bu yağlara ve işlenmiş ürünlere dikkat!

Yapılan çalışmaların; palm yağı, işlenmiş süt ürünleri ve kırmızı ette bulunan yağlar, hazır atıştırmalıklar ve kızartmalarda bulunan trans yağların oldukça zararlı olduğunu ortaya koyduğunu söyleyen Dr. Mustafa Seçkin; mısır yağı, ayçiçek yağı ve kanola yağı gibi linoleik asit içeren yağların da yüksek ısıda pişirildiğinde hücre hasarına neden olabildiğini vurguluyor. Dr. Mustafa Seçkin “Bu moleküller ‘Silent Killer’ yani ‘Sessiz Katil’ olarak da adlandırılmışlardır. Ayrıca, kızarmış ürünler, hazır gıdalar, patates cipsleri, hazır kekler, şekerli-kakaolu kremalar gibi pek çok üründe bu zararlı yağlar yoğun miktarda kullanılmaktadır” diyor. Alzheimer hastalarının beyinlerinin sağlıklı bireylere göre daha “asidik” yapıda olduğunu belirten Dr. Mustafa Seçkin, vücudun pH dengesini asidite lehine bozacak kırmızı et, doğal olmayan yemlerle beslenmiş çiftlik balığı, tahıl, alkol, gazlı ve şekerli içecekler ve enerji içeceklerinden de kaçınılması gerektiğini söylüyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Beyin dostu besinler

Soğuk sıkım sızma zeytinyağı başta olmak üzere, deniz ürünleri, badem, fındık, ceviz, çiya tohumu, avokado ve semiz otu gibi omega-3 içeren besinlerin ise tam tersine Alzheimer hastalığı üzerindeki iyileştirici etkileri olduğuna ve unutkanlığı azalttığının kanıtlandığına dikkat çeken Nöroloji Uzmanı Dr. Mustafa Seçkin şöyle konuşuyor: “Mevsim sebze ve meyveleri, olta balığı, karnabahar, brokoli, lahana, sarımsak, soğan, zencefil, limon gibi ürünlerin özellikle tüketilmesi önerilmektedir. Sinir hücrelerinin fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için E ve D vitaminlerini ve B vitamin kompleksini içeren besinler günlük diyete dahil edilmeli, hekim önerisiyle gerektiğinde dışarıdan takviye olarak alınmalıdır.”

Kırmızı şarap efsanesi yanlış!

Toplumda ‘kırmızın şarabın Alzheimer hastalığına olumlu etkileri olduğu’ yönündeki düşüncenin ise yanlış olduğunu belirteren Dr. Mustafa Seçkin “Yapılan biyokimyasal çalışmalar; kırmızı şarapta bulunan resveratrol adlı maddenin antioksidan özelliklerinin olduğunu ancak insan vücudunda antioksidan etkilerin oluşabilmesi için günde 500 ila 2000 miligram resveratrol tüketilmesi gerektiğini göstermektedir. Bir kadeh kırmızı şarapta bir miligramın bile altında resveratrol bulunduğunu düşünürsek Alzheimer hastalığından koruyacak kadar antioksidan etki yaratacak dozlara çıkabilmek için günde 50-100 şişe şarap içilmesi gerekir ki böyle bir tüketim mümkün değildir. Dolayısı ile kırmızı şarabın düzenli olarak tüketilmesinin Alzheimer hastalığına karşı bilimsel olarak kanıtlanmış bir faydası yoktur” diyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mustafa Seçkin diyet planlaması yapılırken kişiye özel düzenlemelerin olması gerektiğini, tek bir diyet tipinin herkes için yararlı olamayacağı gibi, bulunulan coğrafyaya özgü yararlı besinlerin diyetisyenler ve gerekirse klinisyenler gözetiminde diyete eklenebileceğini söylüyor.

Bacaklardaki damar tıkanıklığına dikkat!

Bacaklardaki damar tıkanıklığına dikkat!

Sigara, sağlıksız beslenme, hareketsizlik, bazı kronik hastalıklar ve daha bir çok etken nedeniyle bacaklarda görülme sıklığı her geçen gün artan damar tıkanıklığı, genellikle 50 yaş üzerinde yaygın olarak karşımıza çıkıyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, erkeklerde kadınlara oranla daha fazla görülen damar tıkanıklığının ilerleyici bir hastalık olduğunu belirterek “Bacaklarda güçsüzlük ve yol yürüme ile oluşan ağrı, enfeksiyona meyilli yara açılması, renk değişikliği ve solgunluk, kıllanmada azalma, tırnak büyüme hızında yavaşlama gibi belirtilerle kendini gösteren damar tıkanıklığı tedavi edilmediğinde çok ciddi sorunlara neden olabilir. Bacaklarda şiddetli ağrı nedeniyle kişiyi yürüyemez hale getirebildiği gibi, son evrelerde bacağın kesilmesine, yatalak olmaya yol açabilir” diyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, bacaklarda damar tıkanıklığına neden olan 8 önemli nedeni anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Doç. Dr. Macit Bitargil

Sigara Kullanımı

Sigara içmek damarı zamanla daraltıp tıkayan ‘ateroskleroz’ denilen damar sertliği tablosuna yol açıyor. Damar tıkanıklığı hastalıklarının neredeyse yarısını sigara kullanımı oluşturuyor. Üstelik sadece sigara içmek değil, sigara içilen yerde bulunmak ve dumana maruz kalmak bile damar tıkanıklığı riskini artırıyor. Sigaranın kontrol edilebilir risk faktörleri arasında olması dolayısıyla kişinin olabildiğince çabuk bu alışkanlıktan vazgeçmesi riski azaltmada çok önemli rol oynuyor.

Hareketsizlik ve fazla kilo

Özellikle son yıllarda teknoloji kullanımının da artması ile hareketsizlik çok büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Hareketsizlik arttıkça kilo alımı artıyor, kilo aldıkça hareket etme isteği de zamanla azalıyor. Bu kısır döngünün sağlığımızı ciddi anlamda tehdit etmeye başladığını vurgulayan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil “Hareketsizlik ve kontrolsüz kilo alımı damar tıkanıklıkları için de önemli bir risk faktörüdür. Dünyada her yıl yaklaşık 3 milyon insan hareketsiz yaşam nedeni ile hayatını kaybetmektedir. İstenmeyen etkilerin önüne geçebilmek için günde 5000 adımın altına düşmemek, haftada 3-4 defa 40-50 dakika kadar düzenli egzersiz yapmak büyük önem taşımaktadır” diyor.

Pause Sağlık, Pause Dergi

Yüksek Kolesterol (Yağlı beslenme)

Kolesterol ve trigliseritler yağsı  maddeler olup vücutta fazla miktarlarda bulunduğunda çeşitli etkileşimler ile damar çevresinde birikerek damar tıkanıklığına neden olabiliyorlar. Doç. Dr. Macit Bitargil “Halk arasında LDL kötü huylu, HDL ise iyi huylu kolesterol olarak bilinir. Çünkü LDL kolesterolü damara taşıyan moleküldür. Damardaki kolesterolü taşıyarak uzaklaştıran molekül ise HDL’dir. Kandaki yüksek kolesterol, trigliserit ve LDL seviyeleri tehlike çanları gibidir. Uygun diyet veya ilaçla müdahale yapılarak düşürülmelidir” uyarısında bulunuyor.  HDL seviyelerinin ise düşük olmaması gerektiğini belirten Doç. Dr. Macit Bitargil, bunun için  spor yapmanın ve sağlıklı beslenmenin şart olduğunu vurguluyor.

Hipertansiyon

Kalbimiz vücudumuza dakikada ortalama 5 litre kan pompalarken, normade kan basıncının 120/80 mmhg olması gerekiyor. Bu seviyenin üzerindeki yüksek basınçlarda damar içindeki hücreler zarar görmeye başlarken, doğru zamanda müdahale edilmezse damar daralmaları ve tıkanıklıkları kaçınılmaz oluyor. Doç. Dr. Macit Bitargil “Bu nedenle belirli aralıklarla tansiyonumuzu kontrol ettirmek ve bu konuda bir farkındalığa sahip olmak önemlidir. Doğru diyet önerileri ile tuzlu beslenmeden kaçınmak, spor yapmak, kilo vermek ve gerekiyorsa ilaç kullanmak tedavide mihenk taşlarıdır” diye konuşuyor.

Diyabet

Diyabet hastalarının yaklaşık  yüzde 20-30’unda damar tıkanıklığı da görülebiliyor. Kontrolsüz kan şekeri zamanla damar lümeninde problemlere neden olarak damar tıkanıklığına yol açabiliyor. Kan akımının azalması ve diyabet hastalığının etkileri ile bacaklarda iyileşmeyen yaralar açılabildiğine dikkat çeken Doç. Dr. Macit Bitargil “Diyabet hastalarının kendilerine doktor tarafından verilen ilaçları uygun şekilde kullanmaları, kan şekeri kontrollerini ihmal etmemeleri ve uygun beslenme önerilerini takip etmeleri sağlık açısından çok önemlidir” uyarısında bulunuyor.

İleri yaş

Yapılan araştırmalar, geçen her 10 yılda damar tıkanıklığı riskinin 2 kat arttığını ortaya koyuyor. Özellikle 50 yaşından sonra sigara kullanımı, yağlı beslenme, fazla kilo alımı, hareketsizlik gibi kontrol edilebilir risk faktörlerini en aza indirmek ve belli aralıklarla damar sağlığını kontrol ettirmek riski azaltmada büyük önem taşıyor.

Genetik hastalıklar

Bazı hastalarda genç yaşlarda beklenmedik şekilde damar tıkanıklığı problemlerine rastlanabildiğini belirten Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil şöyle konuşuyor: “Ailesel kolesterol hastalıkları, Factor V leiden mutasyonu, antithrombin 3, protein C, S bozuklukları gibi kan pıhtılaşmasına neden olabilen hastalıklarda damarlarda beklenmeyen tıkaçlar oluşabilmektedir. Bazı basit genetik testler ve kan testleri ile tanı konulabilmekte ve bu hastalarda uygun medikal tedavi, kan sulandırıcı tedavileri ile hastalık erken safhalarda kontrol altına alınabilmektedir.”

Damar iltihaplanmaları (Vaskulitler)

Burger hastalığı, Kawassaki hastalığı ve Behçet hastalığı gibi birçok damar iltihaplanması sorunu ile karşılaşılıyor. Doç. Dr. Macit Bitargil, genç yaşlarda vücuttaki küçük, orta ya da büyük çaptaki damarlarda ciddi problemlere ve tıkanıklıklara neden olabilen vaskulitlerde erken tanı ve tedavinin çok önemli olduğunu belirterek, tedavi yapılmadığı taktirde etkilenen uzvun ve organın kaybı ve ciddi hayati risklerin ortaya çıkacağını söylüyor.

Ameliyat olan hastalar dikkat!

Tedavi sonrası bu kurallara uymazsanız!

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Macit Bitargil, damar tıkanıklığı olan hastalarda ilaç tedavisinin yetersiz kaldığı durumlarda çeşitli girişimsel yöntemler ile (stent, balon, açık ameliyat teknikleri) tedavi sağlanabildiğini belirtirken “Ancak dikkat edilmediği takdirde hastalık yeniden ortaya çıkarak yeni tıkanıklıklara yol açabiliyor. Bu bakımdan verilen ilaçları düzenli olarak kullanmak, tansiyon, kolesterol ve diyabet hastalıklarını kontrol altında tutmak, sigaradan uzak yaşamak, dengeli ve sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak ve dengeli kiloda kalmak çok önemlidir” diyor.