Yazılar

Ramazan’da düşük kalorili tatlı alternatifi: dondurma

Ramazan’da düşük kalorili tatlı alternatifi: dondurma

Diyetisyen Ayşegül Bahar, Ramazan ayında tadını meyvesinden ve zengin içeriğinden alan dondurmaların hafif ve ferahlatıcı özellikleriyle en iyi tatlı seçenekleri arasında olduğunu söylüyor. Dyt. Bahar, “Özellikle yoğun bir iftar yemeği sonrasında şerbetli tatlılara alternatif olarak 1-2 top dondurma ile hem tatlı arzunuzu kırar hem de mide ağrısı ve hazımsızlık gibi sorunların gelişmesi olasılığını azaltırsınız” diyor.

Ramazan ayında özenle hazırlanan, çekirdek ailemizle paylaştığımız sofralar her akşam büyük bir heyecan ile çeşit çeşit lezzetlerle donatılıyor. Bu lezzetlerin arasında tatlılar da ayrı bir yer teşkil ediyor, yemek sonrası keyfinde hepimizin ortak noktası oluyor. Diyetisyen Ayşegül Bahar, özellikle Ramazan ayı gibi uzun süre aç kalınan günlerde kan şekerinin aniden yükselmemesi için meyvelerin kendi tadı ile lezzetlendirilmiş dondurmalar gibi hafif tatlılar tüketilmesini öneriyor.

 Şeker ilavesiz, kendi meyvesiyle tatlandırılmış dondurmalar en iyi tatlı seçeneği

Tatlı tercihimizi şerbetli olanlar yerine sütlü, şekersiz ve tadını meyvesinden alan tatlılardan yana kullanmamız gerektiğini belirten Dyt. Bahar şöyle devam ediyor: “Şekerini direkt meyvesinin şekerinden alan, ilave şeker konulmayan dondurmalar Ramazan boyunca ilk tercihiniz olsun. Örneğin şeker ilavesiz hurmalı dondurma, tatlı ihtiyacınızı karşılamak için ideal bir alternatif. Aşırıya kaçmadığınız sürece güllaç, meyveli yoğurtları da tüketebilirsiniz. Taze ve kuru meyveler de zengin besin değerleri ile tatlı ihtiyacınızı karşılamanız için son derece uygundur. Ramazan’da sofralarımızdan eksik olmayan hurma gibi tadını meyvesinden alan, zengin içerikli dondurmalar hafif ve ferahlatıcı özellikleriyle en iyi tatlı seçeneklerindendir. Özellikle yoğun bir iftar yemeği sonrasında şerbetli tatlılar yerine 1-2 top dondurma ile hem tatlı arzunuzu kırar hem de mide ağrısı ve hazımsızlık gibi sorunların gelişmesi olasılığını azaltırsınız.”

Hurmanın faydaları saymakla bitmiyor

Şeker ilavesiz hurmalı dondurmanın hem besleyici hem de sağlıklı olduğunun altını çizen Dyt Ayşegül Bahar, hurmanın faydalarını şöyle anlatıyor: “Ramazan sofralarında hepimizin ortak noktası hurma son derece sağlıklı besindir. Hurma, zengin lif içeriği sayesinde tokluk süresini uzatır ve sindirimi düzenleyerek Ramazan’da sıklıkla yaşanan sindirim sistemi sorunlarının giderilmesine yardımcı olur. Ayrıca hurma yüksek potasyum içeriği sayesinde kalp ve damar sağlığını korur ve yüksek tansiyonu önler. Kendinizi daha zinde hissetmenizi sağlar. Antioksidan içeriği sayesinde beyin sağlığını korur ve hafızayı güçlendirir. Fosfor, potasyum, kalsiyum ve magnezyum gibi hurmanın içerdiği çeşitli mineraller kemik sağlığını korumak için gereklidir. Tadını meyvesinden alan, şeker ilavesiz hurmalı dondurma ise hurma tüketimi için farklı bir alternatiftir.”

 Pandemi yalnızlığı sürerken nasıl mutlu olmalı?

 Pandemi yalnızlığı sürerken nasıl mutlu olmalı?

Pandemi süreci, maske, hijyenin yanı sıra sosyal mesafeyi de hayatımızın olmazsa olmazları haline getirdi. Bir de virüs bulaşma riskini azaltmak için gelen sosyal kısıtlılık, pek çoğumuzun ruh halini değiştirdi. Yalnızlığın ve sosyalleşememenin getirdiği psikolojik yükler, hayatımızı zorluyor. Peki, yüz yüze, birlikte olmamız mümkün değilken mutlu olmamız mümkün mü? Bu soruya yanıt veren Acıbadem International Hastanesi’nden Klinik Psikolog Yeşim Karakuş, “Günlük hayatın stresine karşı etkili bir iletişim, sosyal bir tür olan bizlerin, en büyük güç ve direnç kaynaklarından birisidir. Bu süreci daha sağlıklı atlatabilmek için sosyal mesafemizi koruyalım ancak sosyal bağlantılarımızı kesmeyelim.” diyor.

 

Pandemi yalnızlığıyla tanıştık

Covid-19, sadece vücudumuzu hasta eden bir enfeksiyona yol açmadı; bizi, sokağa çıkamadığımız, sevdiklerimize sarılamadığımız bu nedenle “yalnızlık“ kavramının yeni bir yönüyle karşılaştığımız bir döneme yaşamamıza da neden oldu. Yeşim Karakuş “Birçok konuda endişeli, kaygılı, sıkıntılı, yorgun, üzgün hissediyorsanız ve bu duyguları son zamanlarda daha yoğun yaşıyorsanız, yalnız değilsiniz. Pek çok kişi aynı duyguları yaşıyor. Bu süreçte birçok geleneğin ve alışkanlığın kaybından dolayı olumsuz duygularımızı yönetmekte zorluk yaşanabiliyor. İçinde bulunduğumuz bu pandemi sürecinde, bu duyguları hissetmemiz anlaşılır ve normal bir durum.“ diyor.

Peki bu duygu durumuyla başa çıkmak için neler yapmalı? Yeşim Karakuş’a göre, özellikle evlere kapandığımız günlerde, acılarımızı, üzüntülerimizi, korkularımızı, kaygılarımızı yok saymaya çalışmak ya da sürekli sürekli bu tür sıkıntılarımızı dile getirip şikayet etmek yerine oturup duygularımızla konuşmak, hissettiklerimizi olduğu gibi kabul etmek gerekiyor.

 

Duygularınızı dinleyin!

Yalnızlığın ve sosyal ortamdan uzaklaşmanın insan doğasıyla çeliştiğini söyleyen Klinik Psikolog Yeşim Karakuş; “Bizler sosyal bir türüz. Gelişimimiz ve ruhsal sağlığımız, ilişkilerimizle ve çevremizle şekilleniyor. Dolasıyla ruh sağlığımız ve iyi olma halimiz söz konusu olduğunda, insanı psikososyal ortamından ayıramıyorsunuz. Ancak burada, insan olarak fiziksel mesafe ile ayrılsak bile duygusal olarak birlikte olmak için inanılmaz bir kapasiteye sahip olduğumuzu hatırlatmakta fayda var.“ diyor.

Özellikle birbirimize duygusal olarak erişebilir ve bağlı olmamız gerektiğini belirterek, hayatımız dağınıkken bu tür olumsuz duyguları hissetmenin kaçınılmaz olduğunu, bu durumu yaşarken yalnız olmadığımızı vurgulayan Yeşim Karakuş, “Kendimizle daha fazla vakit geçirdiğimiz bu süreçte, düşüncelerimizi bırakıp biraz duygularımızla konuşalım. Duygularımız ve hislerimiz anlaşılmayı bekler. Yaşadığımız olumsuz duygular ve sağlıklı olsun ya da olmasın onlarla başa çıkma becerilerimiz, aslında bizi korumak ve hayatta kalmamızı sağlamak için vardır. Bu duygular, gelsinler, bize bir şeyler öğretsinler, ancak kalmalarına izin vermeyelim.“ diye konuşuyor.

 

Belirsizlik durumuyla nasıl başa çıkabiliriz?

“Hayat her zaman bir miktar belirsizlik içeriyor. Belirsizlik kelimesi, başı ve sonu olmayan ucu açık bir kavram. Yaşadığımız bu pandemi süreci de birçok konuda ‘belirsizlik’ durumunu içermekte ve bu durumunun üzerimizde psikolojik etkileri olmaktadır. Peki, yaşadığımız bu belirsiz süreç ile nasıl başa çıkabiliriz?’ Klinik Psikolog Yeşim Karakuş, bu soruya cevap verirken “Belirsizlik durumunda, konuyla ilgili bilgi sahibi olmadığımız için sürekli bilgi arayışı içerisinde olma davranışımız artmaktadır. Belirsizlik durumunda kaldığımızda, yaşadığımız olumsuz duygularla baş edebilmek için etrafımızdan o konu ile ilgili (doğru ya da yanlış) birçok bilgiyi almak istiyoruz. Normalden daha fazla bilgi sahibi olmayı isteme durumu, belirsizliği gidermekten çok artırmaktadır.” diyor.

Belirsizlik sürecinin, o konuda  bilgi alma ihtiyacını tetiklediğini anlatarak Karakuş; “Sürekli vakaları takip etmek, iletişim kurduğumuz insanlarla koronavirüs süreci, pandemi dönemi ve bu konuda türetilen çeşitli rivayetler hakkında sıklıkla konuşmak, hatta konuşmaların sadece bu çerçevede sürdürülmesi durumu, sürecin ne zaman biteceği veya buna benzer konularda sürekli tahminler yürütmeye çalışmak gibi durumlar, belirsizliği azaltmaktan çok büyütmeye yol açar.“ diyor. Bu şekilde sinir sistemini sürekli uyarmanın ve tetikte tutmanın kişiyi daha kaygılı ve tedirgin hale getirdiğini belirtiyor. Bu davranışların ise uyku ve yeme bozuklukları, panik atak veya panik bozukluklar, anksiyete problemleri, bedensel belirti bozuklukları gibi birçok psikolojik durumu da beraberinde getirebildiğine işaret ediyor.

 

İletişim kurarak sosyal bağlantılarınızı sürdürün

Pandemi sürecini daha sağlıklı geçirebilmek için Klinik Psikolog Yeşim Karakuş şu önerilerde bulunuyor: “Bu zorlu süreçte, olumsuz duyguları hissetmemiz ve bazen daha yoğun yaşıyor olmamız normal bir durum. Kendimizi ne zaman iyi ya da kötü hissettiğimizi, hangi durumlardan daha çok etkilendiğimizi fark etmek ve bu duygularla başa çıkmada zorlandığımız zamanlarda ise psikolojik destek almak önemlidir. Günlük hayatın stresine karşı etkili bir iletişim, sosyal bir tür olan bizlerin, en büyük güç ve direnç kaynaklarından birisidir. Bu süreci daha sağlıklı atlatabilmek için, sosyal mesafemizi koruyalım ancak sosyal bağlantılarımızı kesmeyelim. Bedenimiz sınırlı ancak zihnimiz sınırsız. Yarının daha iyi olacağına inanıyorsak bugünün zorluğuna katlanabiliriz.“

 

EMZİREN ANNELERE 10 ÖZEL BESİN!

EMZİREN ANNELERE 10 ÖZEL BESİN!

Özellikle de yüzyılın salgın hastalığı Covid-19’a karşı güçlü bir bağışıklık sistemi çok önemli. Bu süreçte emziren anneler bir yandan Covid tehdidinden korunmaya çalışırken, bir yandan da ‘Acaba sütüm yetiyor mu? Bebeğimi yeterince emzirebiliyor muyum?’ endişesine kapılarak sorunu çok daha derinden yaşayabiliyorlar. Acıbadem Altunizade Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can, annelerin büyük çoğunluğunun, bebeklerinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadar süt üretebildiğini belirtirken “Hem sütünüzün miktarını ve kalitesini arttırmanın, hem de bağışıklığınızı güçlendirmenin en iyi yolu; doğru beslenmeden ve ihtiyacınız olan tüm besin öğelerini yeterli miktarda almanızdan geçiyor” diyor. Bazı besinlerin, içerikleriyle buna katkı sağladığını belirten Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can, emziren annelere 10 özel besini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Su

Sağlığımız için sayısız faydası bulunan su, anne sütünü arttırmanın da en etkili yolu olarak karşımıza çıkıyor. Anne sütünün yaklaşık yüzde 88’i sudan oluşuyor. Bu nedenle suyun, sütün yapısını oluşturduğu söylenebilir. Hem kendinizin hem de emzirdiğiniz bebeğinizin sağlığı için günde en az 3 litre su içtiğinizden emin olun. Vücudunuzu suya doyurmak için tek seferde büyük miktarlarda tüketmek yerine az az, sık sık su tüketmeyi unutmayın.

Somon

Anne sütünün daha besleyici olmasını sağlayan ve bağışıklığı güçlendiren omega-3 yağ asitleri ve esansiyel yağ asitleri veya EFA bakımından zengin olan somonu, haftada iki gün beslenmenize dahil edebilirsiniz. Ancak kızartma yerine buharda pişmiş veya ızgara olarak hazırlamanızda fayda var.

Yulaf

Emziren anneler için sindirimi düzenleyen ve uzun süre tok tutma özelliğine sahip olan yulaf; içeriğinde bulunan betaglukan, bitkisel östrojen ve diğer maddeler sayesinde hem anne sütünü doğrudan artırıyor, hem de anne sütünün salgılanmasını sağlayan hormonların üretilmesini destekliyor. Kahvaltınızda yulafı ekmek yerine tercih edebilir veya ara öğünde yoğurdunuza 2 silme yemek kaşığı kadar ilave ederek tüketebilirsiniz.

Rezene

Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can “Rezene, fitoöstrojen içeriği ile rezene kardeşi dereotu ile birlikte süt üretimini artırmaya yardımcı olan en iyi bitkilerden biridir. 1 çay kaşığı kurutulmuş rezene tohumlarını sıcak suda 5 dakika bekletip günde 2 kupa kadar tüketebilirsiniz. Rezenenin en önemli yararı, süte karışarak bebeğe de geçmesi ve annede olduğu kadar, bebekte de sindirim sorunlarına iyi gelmesidir” diyor.

Sarımsak-soğan

Yemeklerinize veya yoğurt, salata gibi besinlere ekleyebileceğiniz soğan veya sarımsak, süt üretiminizi artırmaya ve annenin bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı oluyor. Ancak sarımsak ve soğan anne sütünün tadı ve kokusunu da etkileyebildiği gibi, bazı annelerin fazla miktarda sarımsak ve soğanı çiğ tüketmesi bebekte gaza sebep olabiliyor. Bu nedenle ölçülü olarak günlük beslenmenize ilave edebilirsiniz.

Yeşil yapraklı sebzeler

Mevsiminde tüketilecek yeşil yapraklı sebzeler demir, kalsiyum ve folat gibi içeriği ile güçlü bir mineral kaynağı. Bu sebzeler zengin içeriği ile anne sütü üretimini artırmaya yardımcı olabiliyor. Günlük olarak en az bir porsiyon yeşil yapraklı sebze tüketebilirsiniz. Yeşil yapraklı sebzeleri çiğ ya da buharda pişmiş şekilde tükettiğinizde onlardan daha fazla faydalanabileceğinizi unutmayın.

Susam

Yüksek kalsiyum içeriği ve östrojen hormonuna benzer özellikler göstermesi sayesinde anne sütü miktarını artırıyor. Günde 2 tatlı kaşığı kadar tahini, demirden zengin pekmezle beraber tüketebilirsiniz.

Hurma

Özellikle magnezyum, selenyum, çinko bakımından zengin ve besleyici bir besin olan hurma süt arttırıcı besin olarak eski zamanlardan beri kullanılıyor. Annenin tatlı isteğini gidermesi için besleyici ve doğal bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor. Fakat 100 g hurmanın 314 kalori içerdiğini unutmayın. Bu nedenle günlük 2 küçük boy hurma yeterli olacaktır.

Yağlı tohumlar

Beslenme ve Diyet Uzmanı Deniz Nadide Can “Ceviz, fındık veya badem gibi kuruyemişler, vücutta sentezleyemediğimiz fakat bizim için temel olan sağlıklı yağ asitlerini içerdiği için laktasyon dönemindeki annelerin beslenme listesinde muhakkak yer almalıdır. Günlük 2 porsiyon (20 fındık veya 4 tam ceviz veya 12-15 adet badem) kadar çiğ şekilde listenize ekleyebilirsiniz” diyor.

Kurubaklagiller

Yeşil mercimek, nohut, fasulye ve barbunya gibi kuru baklagiller zengin bir bitkisel protein kaynağı olmakla birlikte içerdikleri fitoöstrojenler sayesinde sütün kalitesine katkı sağlayabiliyor. Ancak gaz yapma potansiyelleri yüksek olduğu için hem annenin hem de bebeğin gaz durumuna göre tüketmeye karar vermek gerekiyor. Gaz giderici olarak kimyon ile pişirebilirsiniz. Haftada 2-3 kez ana yemek olarak tüketebilirsiniz.

YAZ SICAĞINDA ARTIŞA GEÇEN 5 HASTALIK

YAZ SICAĞINDA ARTIŞA GEÇEN 5 HASTALIK

Covid-19 pandemisi sınırlamalarının kalkmasının ardından, sosyal mesafe başta olmak üzere diğer korunma yöntemlerine dikkat ederek yaz mevsiminin tüm güzelliklerini doyasıya yaşamaya çalışıyoruz. Ancak sıcak havalarda güneşli günlerin keyfini çıkarırken mutlaka uymamız gereken bazı kurallar var ki bunları ihmal ettiğimizde güneş çarpması gibi önemli sağlık problemleri gelişebiliyor ve kronik hastalıklar kötüleşebiliyor. Acıbadem Taksim Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Edvin Murrja sıcak havalarda özellikle 3 korunma yönteminin yaşamsal önem taşıdığını belirterek, “Yaz mevsimini sağlıklı geçirmek için yoğun güneş ışığından kaçınmak, bol su içmek ve dinlenmeyi ihmal etmemek şart” diyor. Acıbadem Taksim Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Edvin Murrja yaz mevsiminde görülme sıklığında artış yaşanan 5 hastalığı ve almamız gereken önlemleri anlattı, önemli uyarılarda bulundu.

GÜNEŞ ÇARPMASI

“Güneş çarpması; güneşte birkaç saat kaldıktan sonra; bulantı, kusma, bilinç değişikliği ve ateşle kendini gösteriyor. Tablo ilerlerse bilinç kaybıyla birlikte ciddi bir sağlık sorunu haline gelebiliyor” diyen İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Edvin Murrja sözlerine şöyle devam ediyor: “Hafif durumda ılık suyla banyo ve bol sıvı tüketimi yeterli iken bu bulguları daha yoğun yaşayan hastalarda hastane ortamında damardan tedaviyle müdahale gerekebiliyor.”

Nasıl korunmalı?

  • Dışarıya çıkmadan 30 dakika önce cildinize yüksek koruma faktörlü güneş kremi sürün.
  • Günde en az 2 litre su içmeyi asla ihmal etmeyin.
  • Güneş ışınlarının yeryüzüne en dik geldiği 10:00-16.00 saatleri arasında mümkünse dışarıya çıkmayın, çıkma zorundaysanız mutlaka gözlük ve şapka kullanın.
  • Açık renkli, hafif ve bol giysiler kullanın.

İDRAR YOLU ENFEKSİYONU

Yaz aylarında kadınlarda sıkça görülen idrar yolu enfeksiyonları genellikle uygun koşulları barındırmayan havuzlardan kaynaklanıyor. Sık idrara çıkma, kaşıntı ve akıntı gibi durumlarda, yaz keyfinin kaçmaması için gecikmeden doktora başvurmak gerekiyor. Çünkü tedavide geç kalındığında daha uzun süreli ve daha yoğun tedaviler gerektirir.

Nasıl korunmalı?

  • Klorlamanın ve su değişiminin yeterli olmadığı havuzları tercih etmeyin.
  • Bol bol su içmeyi alışkanlık haline getirin.
  • İdrarınızı tutmamaya çalışın.
  • Pamuklu iç çamaşırı giyin.
  • Sıkı ve vücuda oturan kıyafetlerden kaçının.
  • Genital bölge temizliğinde sabun kullanmayın.
  • Tuvalet sonrası temizliği önden arkaya doğru yapın.

İSHALLER

Hava sıcaklığının artmasıyla birlikte mikropların üremeleri ve gıdaların bozulmaları kolaylaşıyor. Bozulmuş ve kirlenmiş, üzerlerine mikrop bulaşmış besin ya da suların tüketimi sonrasında karın ağrısı ve yüksek ateşle seyreden ishal başlayabiliyor. “Yaz ishalleri çoğu zaman kendiliğinden 1-2 günde düzeliyor, ancak sürenin uzaması ve sıvı kaybının artması durumunda tedavi amacıyla hastaneye başvurmak gerekiyor” uyarısında bulunan İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Edvin Murrja, “Aksi halde elektrolit bozuklukları ve böbrek rahatsızlıkları ile karşı karşıya kalabiliriz” diyor.

Nasıl korunmalı?

  • Dışarıda yemek yememeye çalışın.
  • Soğuk dolaplarda saklanan ürünleri tercih edin.
  • Sebze ve meyveleri çok iyi yıkayın.
  • Sık el yıkamaya dikkat edin.
  • İyice pişirilmiş gıdalar tüketin.

GÖZ ENFEKSİYONU

Havuz suyunu dezenfekte etmek için kullanılan maddeler gözde alerji ve tahrişlere neden olabiliyor. Tam aksine bu maddelerin az kullanımı ise çeşitli göz enfeksiyonlarına davetiye çıkarabiliyor. Gözlerde sulanma, kızarıklık, kaşıntı, yanma ve şişlik varsa göz hekimine muayene olup, göz damlalarına başlamak gerekiyor. Bu belirtiler varsa hem başkasına bulaştırmamak hem de enfeksiyon ya da alerjinin artmaması için tedavi olmadan havuza girmemek gerekiyor.

Nasıl korunmalı?

  • Havuza lensle girmemeye özen gösterin.
  • Yüzücü gözlüğü kullanmayı ihmal etmeyin.

DIŞ KULAK YOLU ENFEKSİYONU

Kulak ağrısı, akıntısı veya kızarıklığıyla kendini gösteren dış kulak yolu enfeksiyonu nemli ve sıcak ortamları seviyor. Bu yüzden yaz mevsiminde sık suya girmek bile tek başına dış kulak yolu enfeksiyonlarının artışına sebep olabiliyor.

Nasıl korunmalı?

  • Özellikle enfeksiyona eğiliminiz varsa mutlaka kulak tıkacı kullanın.
  • Hijyeninden emin olmadığınız sularda yüzmeyin.
  • Kulağınızı pamuklu çubuk gibi nesnelerle temizlemeyin, kaşımayın.
  • Kulaklarınızın kuru kalması çok önemli. Banyo veya yüzmenin ardından nemli kalan kulakların dış kısmını bir havlu veya bez yardımıyla kurulayın. Dilerseniz saç kurutma makinesini en düşük ayara getirip, 30 santim uzaktan da kulağınızı kurutabilirsiniz.
  • Duş alırken kulağınıza mümkün olduğunca su kaçmamasına dikkat edin.

SAĞLIKLI ESTETİĞİN SİHİRLİ ELİ

SAĞLIKLI ESTETİĞİN SİHİRLİ ELİ

Türkiye’nin önde gelen doktorlarından Doç. Dr. Tayfun Türkaslan ülkemizde ilk Badem Göz uygulamasını yapan cerrah olarak estetik dünyasına imza atmıştır. Yeni operasyon teknikleri ile alanında fark yaratmaya devam eden cerrah, dünyada en çok yapılan estetik cerrahi girişimi olan liposuction uygulamasına üzerinde çalışmış olduğu teknik ile savaş açmış ve yağ hücrelerini vücuttan silip atmıştır.

Liposuction göğüs bölgesi, kalça, bel ve basen gibi yağlanmanın en fazla görülen bölgelerine yapılan yağ hücrelerini aldırma uygulamasıdır. Dr. Tayfun Türkaslan yağ aldırma operasyonunda kullanmış olduğu teknik bir yöntem olan nokta atış uygulaması ile hastalarına ağrısız, konforlu ve hızlı iyileşme süreci sağlıyor. Herkesin merak ettiği ameliyat sonrasındaki izler ise doktorun sihirli ellerinin yöntemi ile kısa zamanda yok oluyor. Uygulamanın kalıcılığı hastanın yaşam tarzına, beslenme alışkanlıklarına göre şekillenmektedir. Bundan böyle de çalışmalarını sürdürdüğü ve geliştirdiği teknikleriyle adından sıkça söz ettirecek olan Dr. Türkaslan sihirli elleriyle her daim Plastik ve Estetik Cerrahi dünyasında çalışmalarıyla öncü olarak farkını hissettirecek.

Sinek ve Böcek Sokmaları Enfeksiyonlara Yol Açabilir

Sinek ve Böcek Sokmaları Enfeksiyonlara Yol Açabilir

Yaz aylarında sıkça görülen sorunların başında sinek ve böcek sokmaları geliyor. Kaşıntı ve alerjik reaksiyonların yanı sıra sinek ve böceklerin taşıdığı mikroplar nedeniyle farklı enfeksiyonlara neden olabileceğinin altını çizen DoktorTakvimi.com uzmanlarından İç hastalıkları Uzmanı Dr. Ferhat Çetin, ısırık alanında ağrı, kanama, büyük şişlikler, ateş yükselmesi, baş ağrısı, deride döküntüler, bilinç değişiklikleri gibi belirtiler varsa mutlaka bir hastaneye başvurulması gerektiğini söylüyor.

Yaz günlerinde vaktimizi açık alanlarda geçirmekten hepimiz keyif alıyoruz. Ancak bahçede dolaşırken, spor yaparken, akşam saatlerinde sevdiklerimizle balkonda, terasta otururken genellikle kendini kaşıntıyla belli eden sinek ve böcek sokmaları bu keyfi kaçırabiliyor. Ülkemizde kimi sadece bizim coğrafyamıza has, kimi ise dünya çapında yaygın birçok böcek ve sinek türünün bulunduğunu hatırlatan DoktorTakvimi.com uzmanlarından İç hastalıkları Uzmanı Dr. Ferhat Çetin, yaz aylarındaki sıcak iklimin bu canlıların yaşam döngüsünde üreme ve yayılma dönemini beraberinde getirdiğini, bu nedenle sinek ve böcek sokmalarının bu dönemde daha sık görüldüğünün altını çiziyor.

Koyu renk elbiseler giymek sivrisinek tarafından ısırılma riskini artırıyor

Uzm. Dr. Ferhat Çetin, bilimsel açıdan kesin olarak kanıtlanmasa da yapılan gözlemlerde, özellikle açık ten renkli kişilerin, gebelerin ve 0 kan grubu olanların böcekler tarafından daha sık ısırıldığın saptandığını ifade ediyor. Ayrıca aşırı terleyen kişilerde, egzersiz sonrası saatlerde, aşırı kilo veya obezite varlığında ve kanda yüksek ürik asit, laktik asit, amonyak ve alkol bulunan durumlarda da kişilere böceklerin daha çok ilgi gösterdiğinin bilindiğini belirten Çetin, sivrisineklerin sıcağa hassasiyetleri nedeniyle koyu renk elbise giymenin ısırılma riskini artırdığının altını çiziyor.

Sivrisinekler başta olmak üzere birçok böcek türünün insana bulaşması durumunda hastalık yapan virüs ve mikroplar taşıyabildiğini anlatan Uzm. Dr. Çetin, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Örneğin sivrisinekle sıtma, zika ateşi, dang humması gibi hastalıklar bulaşabiliyor. Ayrıca böcek sokması sonucu açılan deriden kapılacak ikincil enfeksiyonlar da olabilir. Kaşıma gibi travmalar ya da zamanında müdahale edilmeyerek kirli bırakılan yaralar, selülit, fronkulit, cilt altı apsesi, erizipel, yılancık, flebit gibi isimlerle anılan cilt enfeksiyonlarına yol açabiliyor.

Keneyi kendiniz çıkarmaya çalışmayın

Yaz aylarıyla birlikte kene vakalarında da artış yaşanıyor. Kenenin uzun süredir bu topraklarda var olduğunu hatırlatan Uzm. Dr. Çetin, kötü ününü ise salyasında taşıdığı çeşitli mikroplara bağlı oluşan, kırım kongo kanamalı ateşi, tularemi, lyme hastalığı, kayalık dağlar ateşli humması, babesiozis, ehrlichiozis gibi isimleri çok havalı bir grup hastalığın medyada yer bulmasına borçlu olduğunu söylüyor. Bu hastalıkların direkt kene kaynaklı bir zehirlenme değil, kenenin taşıdığı çeşitli mikrop ve virüslere bağlı oluşan sistemik hastalıklar olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Çetin, keneye karşı alınması gereken önlemleri ise şöyle anlatıyor: “Öncelikle alınması gereken temel önlem uzun konçlu çorap ve uzun pantolon giyilmesi, kene üzerinde etkin olan böcek kovucu spreyler kullanılması olacaktır. Bu geziler sonrası eve dönüldüğünde, aile bireyleri karşılıklı olarak birbirlerini gözle muayene etmeli, özellikle sırt, koltuk altı, bacak arası gibi kişinin kendi görmekte zorlanacağı bölgeler kontrol edilmelidir. Kafası cilt içine gömülü olarak duran her böcek, aksi ispat edilene kadar kene kabul edilmelidir. Kene ısırması durumunda altın kural, hastaneye başvurmak olmalıdır. Baş kısmındaki anatomik özellik nedeniyle, keneyi bilinçsizce çıkarmaya çalışırken cilt altında bazı parçalarının kalması ihtimali vardır. Oysaki kene çıkarma konusunda deneyimli bir sağlık personeli tarafından bu işlem kolay ve ağrısız bir şekilde saniyeler içinde yapılır. Kene ısırığı sonrası kan sayımı ile takip yapılarak, bu etkenlere bağlı erken bulgulardan olan kan hücre bozuklukları saptanabilir. Isırık sonrası ateş yükselmesi, baş ağrısı, deride döküntüler, bilinç değişiklikleri gibi bulgular açısından da kişi sıkı takip edilmelidir.”

Böceğin ısırdığı alanı ve vücuttaki değişiklikleri mutlaka inceleyin

Uzm. Dr. Çetin, zehirli böcekler denildiğinde akla televizyonda gördüğümüz Amazon havzası ya da Güneydoğu Asya bataklıkları gelse de ülkemizde nadir de olsa uzuv kaybı ve hatta ölümle sonuçlanabilecek ağır tablolara yol açan zehirli böcek türlerinin bulunduğunu hatırlatıyor. Çetin, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kendinden zehirli olan Ege bölgesindeki sarı akrep, Güneydoğu Anadolu’da bulunan kara akrep, İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da rastlanan karadul ve keşiş örümcekleri haricinde ülkemizdeki böcek sokmalarında genel olarak zehirlenme görülmez. Asıl problem alerjik yanıtlara bağlı şikayetler ve yara yerinde oluşabilecek ikincil enfeksiyonlardır. Bir örümcek ya da akrebin zehirli olup olmadığını anlamaya çalışmak yerine ısırık alanında ve vücutta meydana gelen değişiklikleri incelemek daha önemlidir. Isırık alanında, böceğin türü ne olursa olsun hafif bir ağrı, kızarıklık, kaşıntı ve mercimek büyüklüğünü geçmeyen bir şişlik olabilir. Eğer bu bulgular abartılı şekilde artıyorsa; dayanılmaz ağrı, mora doğru kayan koyu kırmızı renk değişikliği, ısırık alanında durdurulamayan kanama, bozuk para boyutundan büyük şişlik gibi bulgular varsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurmak gerekir. Isırık sonrası ateş yükselmesi, çarpıntı, baygınlık hissi yapacak tansiyon düşüklüğü, gözde kararma, görme güçlüğü, başka yerden ısırılmaya rağmen dudak ve göz altlarında şişme olması, baş ağrısı, çift görme gibi nörolojik şikayetler, her türden solunum sıkıntısı ve nefes darlığı da hastaneye başvurmak için alarm bulgulardır.”

NEDEN BAZI ŞEKER HASTALARININ AĞIZ KURULUĞU SORUNLARI VAR?

NEDEN BAZI ŞEKER HASTALARININ AĞIZ KURULUĞU SORUNLARI VAR?

Uluslararası Diyabet Vakfı’na göre dünyada 463 milyon insan diyabet hastalığı ile mücadele etmektedir. Ve diyabetin ağız kuruluğu da dahil olmak üzere bazı diş sağlığı sorunları riskini arttırdığı bilinmektedir. Ağız kuruluğu, konuşmayı zorlaştırabilecek bir sıkıntıdan çok daha fazlasıdır. Diş çürüğü riskini arttıran ve mantar enfeksiyonlarının gelişmesini kolaylaştıran bir sorundur. Diyabetli insanlar ağız kuruluğu için ne yapmaları gerektiğini öğrendiklerinde hem diş sağlığı hem de genel sağlıklarını daha iyi koruyacaklardır. Çünkü ağız kuruluğunu hafifletmek veya ortadan kaldırmak için etkili yöntemler mevcuttur.

Periodontoloji Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre, kuruluğun sebebi şeker hastalarının daha az tükürük üretmesidir. Her diyabetli hastada kuru ağız problemi gelişmeyebilir.

Ağız kuruluğunun belirtileri nelerdir?

Diyabet hastalarında yaygın olan ancak diyabet hastalarına özgü olmayan ağız kuruluğu problemleriniz varsa, ağzınızın yapışkan olduğunu fark edebilirsiniz. Farkında olsanız da olmasanız da, ağız kokunuz olabilir. Ağız yaraları, çatlamış dudaklar (özellikle köşelerde) ve kuru boğaz da oluşabilir. Ayrıca, konuşma zor olabilir. Ağız kuruluğu olan bazı insanlar çok sık su içme ihtiyacı duyarlar.

Diş problemleri nasıl tedavi edilir?

Ağız kuruluğu söz konusu olduğunda, tedavi seçenekleri de mevcuttur. Bol miktarda su içmek yardımcı olmalıdır. Tükürük üretimini teşvik etmek için şekersiz ağız gargaraları, nane ve sakızlar işe yarayabilir. Alkol, tütün ürünleri ve kafeinden kaçınmalısınız çünkü ağız kuruluğu problemlerini daha da kötüleştirebilirler. Bu gibi bazı basit yaşam tarzı değişiklikleri genellikle sorunu en aza indirmek veya ortadan kaldırmak için yeterlidir.

Diş hekiminizi yılda iki kez muayene ve temizlik için ziyaret etmek de önemlidir.

Diş Hekimi Pertev Kökdemir, özellikle diş kaybı olan şeker hastaları için özel implant sistemlerinin başarısından bahsetti. ‘‘Normal şartlarda implant tedavilerinde başarı oranının düşük olduğu diyabet hastalarında Akıllı Hidrofilik İmplantlarla kısa sürede sabit dişlere kavuşulabileceğini açıkladı.