Yazılar

Allame 11 şarkılık yeni albüm “Manhattan Project”

Türk rap müziğinin üretken isimlerinden Allame, ekibiyle birlikte hazırladığı özel proje albümü “Manhattan Project”i  müzikseverlerle buluştu.

Toplam 11 şarkıdan oluşan albümü farklı kılan ise, hiçbir şarkının solo olmaması. Albümdeki her şarkı farklı sanatçıların bir araya gelmesiyle oluşan çoklu düetlerden meydana geliyor. Harim, Vesca, Zizzy, Aspi, Gizem Duman, Ceylo ve Zira gibi güçlü isimlerin yer aldığı albüm, kolektif üretim ruhunu en üst seviyede yansıtıyor.

Albümün çıkış parçası olarak belirlenen “Sis ve Gece”, sinematografik yapısıyla öne çıkıyor. Klibi, Peaky Blinders ve The Godfather gibi kült yapımlardan ilham alınarak hazırlanan şarkı, albümün karanlık ve etkileyici atmosferini görsel bir dille tamamlıyor.

Sağlıklı beslenmenin görünmeyen tehdidi: Pestisit

Ürünleri zararlılardan korumak amacıyla tarımda pestisit adı verilen ilaçlar kullanıldığını belirten uzmanlar, bu kimyasalların insan sağlığı için tehdit oluşturduğunu söylüyor.

Pestisit maruziyetinin hormonal bozukluklar, bağışıklık sistemi sorunları ve bazı kanser türleriyle ilişkilendirildiğini hatırlatan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Araştırmalar, pestisit maruziyetinin çocuk ve ergenlerde dikkat eksikliği ve davranışsal bozukluk riskini artırabileceğini gösteriyor.” dedi. Gerçekten sağlıklı beslenmenin, yalnızca tabağımıza ne koyduğumuzla değil, o yiyeceğin nasıl üretildiği ve nasıl işlendiğiyle de doğrudan ilişkili olduğunu vurgulayan Yiğit, ancak dikkatli ve bilinçli tüketimle bu riskleri azaltmanın mümkün olduğunu aktardı.

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, özellikle sebze ve meyvelerdeki pestisit tehdidi hakkında bilgi verdi ve sebze – meyve tüketiminden önce dikkat edilmesi gerekenleri açıkladı.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit,

Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit

Sebze ve meyve tüketirken bu tehlike göz ardı edilmemeli!

Sağlıklı beslenme denildiğinde akla gelen ilk şeyin bol sebze ve meyve tüketmek olduğunu dile getiren Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Ancak bu öneri, göz ardı edilmemesi gereken bir konuyu da beraberinde getiriyor; pestisitler…” dedi.

Tarımda kullanılan bu kimyasal maddelerin, ürünleri zararlılardan koruma amacıyla kullanıldığını, fakat insan sağlığına etkilerinin önemli olduğunu vurgulayan Yiğit, “2025 yılının başlarında, Türkiye’den Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen bazı tarım ürünleri, özellikle kuru incir ve asma yaprağı, pestisit ve aflatoksin kalıntıları nedeniyle gümrüklerden geri çevrildi. Bu gelişmeler, pestisit konusunun sadece ihracatı değil, sofralarımıza gelen ürünleri de ilgilendiren önemli bir mesele olduğunu gösteriyor.” şeklinde konuştu.

Pestisit maruziyeti çocuk ve ergenlerde dikkat eksikliği ve davranışsal bozukluk riskini artırabiliyor

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, pestisit maruziyetinin hormonal bozukluklar, bağışıklık sistemi sorunları ve bazı kanser türleriyle ilişkilendirildiğini hatırlatan Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “Özellikle ergenlik dönemindeki bireyler, gelişim süreçlerinde oldukları için bu tür kimyasallara karşı daha duyarlıdır. Araştırmalar, pestisit maruziyetinin çocuk ve ergenlerde dikkat eksikliği ve davranışsal bozukluk riskini artırabileceğini gösteriyor.” dedi.

Bu durumda ‘sebze meyve yemeyelim mi?’ diye sormanın doğal olduğunu aktaran Yiğit, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tam tersine, bu besinler sağlıklı yaşamın olmazsa olmazıdır. Ancak dikkatli ve bilinçli tüketimle bu riskleri azaltmak mümkün. Sebze ve meyveleri önce karbonatlı suda bekletin, ardından durulayıp sirkeli suyla ayrı ayrı yıkayın. Bu işlemi birleştirmeyin, çünkü bazı pestisitler asidik ortamda çözünüp gıdanın içine geçebilir. Mümkünse organik ürünleri veya mevsiminde ve yerel ürünleri tercih edin. Pazardan ya da marketten alınan ürünleri yıkamadan buzdolabına koymayın. Yüzeydeki kalıntılar temasla diğer besinlere de geçebilir. Alışveriş yaparken güvenilir, gıda güvenliği belgeleri olan kaynakları tercih edin. Sertifikalı üreticiler ve denetlenmiş pazarlar öncelikli olmalı.”

Sağlıklı beslenme, tabağa konulan yiyeceğin nasıl üretildiğiyle de doğrudan ilişkili

Pestisit kalıntılarının en çok hangi ürünlerde görüldüğünün her yıl bağımsız kuruluşlar tarafından kamuoyuyla paylaşıldığına işaret eden Beslenme ve Diyet Uzmanı Hülya Yiğit, “ABD merkezli bağımsız bir çevre sağlığı kuruluşu olan Çevresel Çalışma Grubu (EWG), her yıl en fazla ve en az pestisit içeren ürünleri sıralar.” dedi.

Bu verilere değinen Yiğit, sözlerini şöyle tamamladı:

“EWG’nin 2024 verilerine göre, en çok pestisit kalıntısı içeren ürünler arasında çilek, ıspanak, kara lahana, üzüm, şeftali, armut, elma, kiraz, biber (tatlı ve acı), yaban mersini, nektarin ve yeşil fasulye yer aldı. En temiz olarak kabul edilen ürünler ise avokado, tatlı mısır, ananas, soğan, papaya, donmuş bezelye, kuşkonmaz, kavun, kivi, lahana, karpuz, mantar, mango, tatlı patates ve havuç oldu. Bu liste, her ne kadar ABD kaynaklı olsa da, dünya genelinde tarımsal üretim ve pestisit kalıntılarına dair önemli bir referans niteliğindedir. Özellikle çocuklar ve ergenler gibi hassas gruplar için bu tür bilgiler, daha bilinçli tercihler yapılmasına katkı sağlar. Unutmayalım; gerçekten sağlıklı beslenme, yalnızca tabağımıza ne koyduğumuzla değil, o yiyeceğin nasıl üretildiği ve nasıl işlendiğiyle de doğrudan ilişkilidir.”

Çocukları tehdit eden hastalık menenjit!

Beyin ve omuriliği çevreleyen zarların iltihaplanması olarak tanımlanan menenjit hayati tehlikeye de yol açabilen ciddi bir rahatsızlıktır. Özellikle 1 yaş altı bebekler, ergenler, genç erişkinler, bağışıklık sistemi zayıf olan bireyler, dalağı olmayanlar veya işlevsiz olanların daha yüksek risk altında olduğu bu hastalığa karşı aşılanma hayat kurtarıcı olmaktadır. Memorial Bahçelievler Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Pınar Karadeniz, menenjit ve menenjit aşısı hakkında bilgi verdi, ebeveynlere önemli önerilerde bulundu.

Meningokok menenjiti, Neisseria meningitidis bakterisinin neden olduğu ciddi bir beyin zarı iltihabıdır. Ayrıca bu bakteri kan dolaşımına geçerek ağır sepsis ( meningokoksemi) tablosuna neden olabilir. Meningokok menenjiti, nadir bir hastalıktır ancak hızlı ve ciddi seyretme potansiyeli nedeniyle büyük önem taşır. Salgınlar halinde veya kapalı topluluklarda daha sık görülebilir. Tedavi edilmediğinde ölüm oranı yüksektir ve hayatta kalanlarda kalıcı hasarlar bırakabilir. Erken teşhis ve tedavi, hastalığın seyrini belirlemede kritik öneme sahiptir.

Dr. Pınar Karadeniz

Dr. Pınar Karadeniz

Menenjitin belirtilerini önemseyin

  • Ateş: Genellikle ani başlayan yüksek ateş görülür.
  • Baş ağrısı: Şiddetli ve sürekli bir baş ağrısı olabilir.
  • Ense sertliği: Baş, öne doğru eğildiğinde ense kaslarında sertlik hissedilir.
  • Işığa duyarlılık (fotofobi): Gözler, parlak ışığa karşı hassas hale gelir.
  • Mide bulantısı ve kusma: Özellikle çocuklarda sık rastlanır.
  • Peteşi-purpura-ekimoz: Genellikle ciltte küçük, kırmızı-mor noktalar şeklinde başlar ve basmakla solmaz. Zamanla bu döküntüler birleşerek daha büyük, morumsu lekelere dönüşebilir.

Bunların dışında, huzursuzluk, bilinç bulanıklığı, havale gibi belirtiler de olabilir. Özellikle bebeklerde ve küçük çocuklarda belirtiler daha belirsiz olabilir; bu nedenle ateş, sürekli ağlama, bombeleşmiş bıngıldak, beslenme güçlüğü gibi belirtiler de dikkate alınmalıdır.

Çocuklara nasıl bulaşıyor?

Meningokok bakterisi, genellikle hasta veya taşıyıcı kişilerin solunum yoluyla salgıladığı damlacıklar aracılığıyla bulaşır. Öksürme, hapşırma veya yakın temas (örneğin öpüşme) sırasında bakteri bir kişiden diğerine geçebilir. Kapalı ve kalabalık ortamlarda, örneğin okullar, yurtlar veya askeri kışlalar gibi yerlerde bulaşma riski artar. Taşıyıcı olan kişiler, herhangi bir belirti göstermeden bakteriyi taşıyabilir ve yayabilirler.

Enfeksiyon birkaç saat içinde ciddi ve hatta ölümcül hale gelebilir. Temas süresi de önemlidir. Kısa süreli ve yüzeysel temaslarda bulaşma riski düşüktür. Ancak, uzun süreli ve yakın temaslarda risk artar. Eğer meningokok menenjiti olan biriyle yakın ve uzun süreli temas ettiyseniz, derhal bir sağlık profesyoneline danışmalısınız. Koruyucu antibiyotik tedavisi gerekebilir ve aşı durumu gözden geçirilmelidir.

Yüksek risk altındaki çocuklara dikkat!

Meningokok menenjiti hastalığına herkes yakalanabilir ancak bazı çocuklar daha yüksek risk altındadır. Bunlar arasında:

  • 1 yaş altı bebekler: Bağışıklık sistemleri henüz tam gelişmediği için enfeksiyonlara karşı daha savunmasızdırlar.
  • Ergenler ve genç yetişkinler: Özellikle 16-23 yaş arası bireyler, kapalı ve kalabalık ortamlarda (okul, yurt, askeri kışla gibi) yaşadıkları için risk altındadır.
  • Bağışıklık sistemi zayıf olanlar: Orak hücre hastalığı, dalağı alınmış bireyler veya bağışıklık sistemini baskılayan durumlara sahip olanlar.
  • Belirli coğrafi bölgelerde yaşayanlar: Meningokok hastalığının yaygın olduğu bölgelerde, örneğin Sahra-altı Afrika’nın “menenjit kuşağı” olarak bilinen bölgelerinde yaşayanlar.

Meningokok menenjitinden korunmak için en etkili yol aşılama

Aşılar, bağışıklık sistemini güçlendirerek, meningokok bakterisinin neden olduğu enfeksiyonları büyük ölçüde önler.

Bunun dışında;

  • Kalabalık ortamlarda hijyen kurallarına dikkat edilmesi
  • Hasta kişilerle yakın temastan kaçınılması
  • Gerekli durumlarda antibiyotik profilaksisi uygulanması (örneğin, hastayla yakın temasta bulunan kişilere) gibi önlemler de bulaşı azaltabilir.

Meningokok aşıları, Neisseria meningitidis bakterisinin neden olduğu enfeksiyonları önlemeye yönelik geliştirilmiştir. Başlıca iki tür meningokok aşısı bulunur

  1. MenACWY aşıları: Bu aşılar, meningokok bakterisinin A, C, W ve Y serogruplarına karşı koruma sağlar.
  2. MenB aşıları: Bu aşılar, meningokok B serogrubuna karşı koruma sağlar.

Her iki tip aşının da yapılması, meningokok hastalığına karşı yüksek oranda koruma sağlar ancak bağışıklık zamanla azalabilir. Risk gruplarına göre doktor kontrolünde rapel doza gerek duyulabilir. Aşılama sonrası beklenmedik bir reaksiyon gözlemlendiğinde doktorla iletişime geçmek önemlidir. Unutulmamalıdır ki aşının sağladığı koruma, nadir görülen ciddi yan etkilerinden çok daha fazladır.

Ramazan’da sağlıklı beslenmenin ipuçları

Toplum olarak ramazan ayında yemek çeşitlerini artırmayı sevdiklerimizle soframızı paylaşmayı severiz. Ramazan ayında beslenme şeklimizde büyük değişiklikler meydana gelmektedir. Yemek yenilen saatler, açlık süresi ve yediğimiz yemeklerin çeşitleri değişmektedir. Ramazan ayında yanlış beslenme şekilleri kilo artışına ve bazı mide-bağırsak rahatsızlıklarına neden olabilir. Ramazan ayını sağlıklı geçirmenizi sağlayacak beslenme ipuçlarını Liv Hospital Uzm. Diyetisyen Özgenaz Kazan anlattı.

Ramazan ayında beslenme alışkanlıklarımız, açlık süremiz ve yediğimiz yemeklerin çeşitliliği değişmektedir. Ancak sağlığımızı korumak için beslenmemize dikkat etmemiz gerekmektedir. Öncelikle orucumuzu açarken dikkat etmemiz gereken bazı noktalar var. Bunlardan ilki yemek yemek için acele etmemek. Bir adet hurma ile orucumuzu açtıktan sonra çorba ile devam etmeliyiz. Uzun süreli açlığın ardından aniden yüklenmesi mide ve bağırsak problemleri yaşanmasına sebep olabilir. Orucumuzu çorba ile açtıktan sonra 5-10 dakika bekledikten sonra ana yemeğe geçilmelidir. Neden 5-10 dakika beklemeliyiz? Bunun nedeni beynimiz doyma sinyalini 15-20 dakika sonra verir. Beynin tokluk sinyali göndermesine zaman tanıdığınızda fazla besin alımı ve buna bağlı kilo artışını önlemiş olursunuz. Uzun süreli açlık sonrası iftar öğününde kan şekeri seviyesi düşük olduğundan fazla miktarda besin tüketim isteği doğmaktadır. Bu da hem fazla kilo almamıza hem de mide ve bağırsak hastalıklarına neden olabilir. İftar menüsünde ana yemek olarak ise; az yağlı sebze ya da kuru baklagil yemekleri veya et, köfte, tavuk, balık gibi protein kaynaklarını ızgara, fırın ya da haşlama yöntemi ile pişirerek tüketmeyi tercih etmek gerekir. İftar sorasında mutlaka yeşil yapraklı sebzelerden oluşan salataya da yer vermek gerekiyor.  İftar sofranızda yeşil yapraklı sebzelerde oluşan bir salataya yer verin.  İftar sonrası tatlı tüketimine dikkat Ağzımızın tadı kaçmasın iftar sonrası tatlı tüketimi tercihinizi haftada 2 gün ev yapımı sütlü tatlıdan yana kullanın. Az şekerli meyve tatlıları veya meyve komposto tercih edebilirsiniz.

Yeterli sıvı aldığınızdan emin olun oruç tutarken gün içinde sıvı ve mineral eksiklikleri yaşanır. İftar ile sahur arasında

Diyetisyen Özgenaz Kazan

İftar sofrasında hurma neden önemli?

Ramazan ayı denilince akla ilk gelen hiç şüphesiz ki Hurma. Hurma, potasyum açısından oldukça zengin bir meyvedir. Potasyum, sinir sistemi ve kasların çalışmasında önemli rol oynar. Ayrıca vücutta kırmızı kan hücresi yapımını desteklediği için de kansızlığa da iyi gelir. Ramazan ayında hurma tüketimine de dikkat etmek gerekir.

Sahurda aşırı yağlı yemekler ve hamur işinden uzak durun

Ramazan ayında uykusunun bölünmesini istemeyenler sahur yapmadan oruç tutmayı tercih ediyorlar. Ancak sağlık açısından mutlaka sahur yapmak gerekiyor. Ramazan ayında ilk öğün olarak adlandırdığımız sahur öğünü oldukça önemlidir. Sahur yapılmaması iftar saatine kadar olan açlık süresinin uzamasına ve gün içinde kan şekerinin düşmesine neden olur. Sahur öğününün yüksek karbonhidrat içeren hamur işi, unlu mamuller, şeker ve tuz içeriği yüksek gıdalardan oluşması ise yağlanmayı dolayısıyla kilo artışını tetikler. Sahurda ne tükettiğiniz çok önemli. Sahurda; peynir, yumurta, tam tahıllı ekmekler ve sebze grubundan oluşan besleyici bir kahvaltı veya çorba ve hafif zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir menü tercih etmek doğru olacaktır. Aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemeklerle hamur işlerinden uzak durulması gerekir.

İftar ile sahur arasında 2-2,5 litre sıvı tüketin

Yeterli sıvı aldığınızdan emin olun oruç tutarken gün içinde sıvı ve mineral eksiklikleri yaşanır. İftar ile sahur arasında 2-2,5 litre su tüketmeye özen gösterin. Ramazanda hareketsizlik kilo artışına ve bağırsak hareketlerinin yavaşlamasına neden olabilir. İftardan sonra 30-45 dakika orta tempolu yürüyüş sindirim sistemini destekler ve kilo artışını önler. Kronik hastalığı olanlar oruç tutmadan önce mutlaka hekime danışmalıdır.

Dikkat! Akciğer hastalıkları ve kalp krizine yol açabiliyor!

Günlük yaşamın koşuşturmacasında çoğu kişinin önemsemediği hatta adeta kanıksadığı kronik burun tıkanıklığı hemen her yaşta karşımıza çıkan ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir sorun. Ancak çok daha fazlası var! Acıbadem Fulya Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları (KBB) Uzmanı Dr. Esin Özlem Atmış “Ülkemizde yaklaşık her 3 kişiden birinde burun tıkanıklığı izlenmektedir. Alerjik rinite bağlı burun tıkanıklığı yüzde 10-30 arasındadır. Ancak bu sorunu kesinlikle hafife almamalı, mutlaka KBB uzmanına başvurulmalı ve tedavi olunmalıdır. Çünkü burun tıkanıklığı kısa dönemde yaşam kalitesini olumsuz etkilerken, uzun yıllar süren tıkanıklıklar akciğer ve kalp hastalıklarına hatta kalp krizine,  uyku bozuklukları ve çocuklarda ortodontik diş bozuklukları gibi ciddi hastalıklara neden olabilmektedir” diyor. KBB Uzmanı Dr. Esin Özlem Atmış burun tıkanıklığına yol açan etkenleri ve alınabilecek önlemleri anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.

Dr. Esin Özlem Atmış

Dr. Esin Özlem Atmış

Hayati sonuçlar doğurabiliyor!

Sürekli yorgun hissediyor, dikkatinizi toplayamıyor, ağzınız kuruyor, sık sık başınız ağrıyor ya da uyku bozukluğu yaşıyorsanız bu ve benzeri sorunlarınızın burun tıkanıklığından da kaynaklanabileceğini bilmenizde fayda var. Günümüzde hemen her yaşta karşılaşılan kronik burun tıkanıklığı günlük yaşam kalitesini önemli ölçüde olumsuz etkilerken, çocuklarda gelişme geriliği, dikkat dağınıklığı ve hiperaktiviteye de neden olabiliyor. Hastaların çoğunun burun tıkanıklığı sorununu önemsemediklerini hatta kanıksadıklarını, oysa tedavi edilmediğinde hayati riske dahi yol açabildiğini belirten Acıbadem Fulya Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları (KBB) Uzmanı Dr. Esin Özlem Atmış “Burun tıkanıklığı nedeniyle solunum ağız yoluyla gerçekleştiğinden bu da diş ve diş eti hastalıklarını tetiklemektedir. Ayrıca akciğer filtrelenmiş hava alamayacağından dolayı astım ve alerjik bronşit gibi akciğer hastalıkları gelişebilir. Burun nefesinin sağlıklı şekilde yapılamaması kalp ve akciğerleri de basınç altına soktuğundan yüksek tansiyon riski oluşturmaktadır. Uyku apnesinin nedenleri arasında da başı çeken burun tıkanıklığı, geceleri uykuda solunumun durmasına ve kalp krizine varan ciddi tehlikelere yol açmaktadır” diyor.

Burun tıkanıklığına yol açan etkenler!

Burun tıkanıklığına yol açabilen etkenleri; üst solunum yolu enfeksiyonları, sinüzit, alerjik reaksiyonlar, burun eğriliği (Septum Deviasyonu), burun eti şişliği (Konka Hipertrofisi), geniz eti (Adenoid Vejatasyon) ve hormonal değişiklikler olarak sıralayan Dr. Esin Özlem Atmış, tedavinin, tıkanıklığa yol açan sebep veya sebeplere göre değiştiğini vurguluyor. KBB Uzmanı Dr. Atmış şöyle konuşuyor: “Burun tıkanıklığı olan hastanın öncelikle KBB hekimi tarafından muayene edilmesi ve tıkanıklığın nedeninin anlaşılması gerekir. Solunum yolu enfeksiyonu,  alerjik rinit veya hormonal durumlarda öncelikle medikal tedaviler tercih edilirken; burun eğriliği, burun etinde büyüme, geniz eti büyümesi ve burun polipleri gibi hastalıklarda cerrahi tedaviler ön plana çıkmaktadır. Özellikle burun eti büyümesinde cerrahi yöntemler radyofrekans uygulamaları ve lazer ile burun eti küçültülmesi tercih edilebilir. Oldukça kolay uygulanan, güvenli ve etkin yöntemlerdendir. Kanser şüphesi olan bir hastada ise öncelikle çeşitli görüntülemelerin yapılması, takiben biyopsi alınması ve sonrasında çıkan sonuca göre tedavinin düzenlenmesi gerekir.”

Burun tıkanıklığına iyi gelebilen yöntemler

Burun tıkanıklığı olan bir kişinin doktor önermediği sürece, arkadaş çevresi ya da internetten öğrendikleriyle burun spreyi kullanmaması gerektiğini vurgulayan KBB Uzmanı Dr. Atmış, gelişigüzel kullanılan burun spreylerinin uzun vadede burun dokularını bozarak ciddi tehlikelere neden olabileceğini söylüyor. Dr. Atmış, buna karşın burun tıkanıklığına iyi gelen bazı basit ama etkili yöntemleri şöyle sıralıyor; bulunulan ortamın çok kuru olmaması için nemin sağlanması, açık havada burundan derin nefes almak, deniz suyu veya okyanus suyu olarak adlandırılan ve tuzlu su içeren spreylerle burun yıkaması yapılması. Eğer evde hazırlanacak ise; 1 bardak suya 1 çay kaşığı tuz ve 1 çay kaşığı karbonat eklenip aşırıya kaçmadan uygulanabilir. Ayrıca burun sıvılarının akışkanlığını artırmak için mutlaka gün içerisinde 2 litre su tüketmek gerekiyor.

Ülkemizde 20-70 yaş grubundaki her 2 kişiden 1’inin sorunu!

Bacaklarda gelişen toplardamar hastalığı olan varis modern çağın getirdiği hareketsiz yaşamla birlikte son yıllarda görülme sıklığı giderek artan bir hastalık. Öyle ki ülkemizde 20-70 yaş arasındaki her 100 kişiden 50’sinde varise rastlanıyor. Yani, bu yaş grubundaki her 2 kişiden 1’i varisten dert yanıyor! Varis hastalığı kadınlarda erkeklere nazaran 4 kat daha fazla görülüyor. Hamilelik ve menopoz döneminde oluşan hormonal faktörler, obezite ve hormon tedavisi, varisin kadınlarda daha fazla görülmesinin temel sebeplerinden.  Varis toplumda kozmetik bir problem olarak düşünülüp estetik kaygılar nedeniyle sorun edilse de aslında bacak sağlığımızı etkileyen önemli bir hastalık. Öyle ki varis ilerledikçe bacaklarda yaşam kalitesini ciddi boyutlarda etkileyebilen ödem, ağrı ve venöz ülser olarak adlandırılan kalıcı yaralara neden olabiliyor. Acıbadem Dr. Şinasi Can Hastanesi (Kadıköy) Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, aslında erken tanı ve tedaviyle varisin ilerlemesinin ve geri dönüşümü olmayan sorunların gelişmesinin önlenebildiğine dikkat çekerek, “Üstelik günümüzde endovenöz radyofrekans ile lazer ablasyon tedavi yöntemleri sayesinde hastalar daha  az  ağrı sorunu yaşıyor, daha kısa sürede hastaneden taburcu olabiliyor ve sosyal yaşamlarına daha erken dönebiliyorlar” diyor.

Dr. Ayça Özgen

Dr. Ayça Özgen

Uzun süre oturmak veya ayakta kalmak tetikliyor!

Ailede varis hastalığı öyküsü olması, 50 yaş üzerinde olmak ve kadın cinsiyeti, varis için değiştirilemeyen risk faktörlerini oluşturuyor. Sabit pozisyonda uzun süre masa başında oturmak veya ayakta kalmak da varis oluşumunu tetikleyebilen önemli faktörlerden.  Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, bu durumun kanın sirkülasyonunun yavaşlamasına, bacak toplardamarlarında birikmesine ve damar içi basıncın artmasına yol açabildiğine işaret ederek, “Damarlar artan basınçtan dolayı gerilebiliyor ve bu durum toplardamarların duvarlarının zayıflamasına ve damardaki kapakçıkların fonksiyonunun bozulmasına neden oluyor. Sonuçta damar çapının artmasına, giderek büyümesine sebep oluyor ve fonksiyonu bozulmuş, belirginleşmiş varis damarları oluşuyor” diyor.  Kadınlarda hamilelikle beraber kilo artışı, hormonal değişim ve rahmin büyüyerek pelvik toplardamarlar üzerinde yaptığı baskı da varise yol açabiliyor. Yine kadınlarda menopoz dönemlerindeki hormonal değişiklikler de bacak toplardamar duvarı ve basıncı üzerinde etki göstererek varisin gelişimini tetikleyebiliyor.

Bu belirtiler varsa, dikkat!

Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, varisin belirtilerini şöyle özetliyor:

  • Bacaklarda kılcal damarların belirginleşmesi
  • Bacak yüzeyel toplardamarlarında belirginleşme
  • Baldır bölgesinde dolgunluk ve ağırlık hissi
  • Bacaktaki belirginleşen toplardamar ağı üzerinde kaşıntı
  • Ayak bileklerinde gün sonunda artan ödem
  • Bacaklarda özellikle baldır bölgesinde gün sonunda gelişen ağrı
  • Bacaklarda özellikle baldır bölgesinde gece oluşan kramplar
  • Ayak bileklerinde ciltte gelişen renk değişikliği

Bacaklarda kalıcı yaralar oluşabiliyor!

Varis toplum arasında estetik bir problem olarak görülse de aslında ciddi sağlık sorunlarına neden olabiliyor. İleri derecedeki varislerin zamanla giderek ilerlemesi durumunda, bacakta özellikle venöz sistem basıncının yüksek olduğu ayak bileklerinde geriye dönüşümü olmayan renk değişiklikleri, ödem ve kanamalı varisler gelişebiliyor. Dahası, en istenmeyen tablo olan ve “venöz ülser” olarak adlandırılan bacakta geçmeyen yaralar oluşabiliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, varis hastalığının ileri dönemlerinde görülen bu semptomların hastanın hem tedavi süresini hem de tedavi sonrası iyileşme süresini uzattığını belirterek, “Ayrıca ileri dönem varislerde hastalar tedavilerini olsalar bile ayak bileğinde oluşan renk değişiklikleri ve venöz ülserin neden olduğu skar dokusu geçmeyebiliyor. Oysa varis hastalığı tanısı kolay ve kişiye uygun güncel tedavi yöntemleri ile ilerlemesi önlenebilen bir hastalıktır” diyor.

Tedaviden yüksek başarı sağlanıyor!

Tedavi yöntemlerine; varis hastalığının kalsifikasyonuna ve hastanın genel sağlık durumuna göre karar veriliyor. Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, oldukça başarılı sonuçlar alınan tedavi yöntemlerini şöyle anlatıyor:

Yaşam tarzı değişiklikleri: Kilo kontrolüne dikkat etmek ve düzenli olarak bacak kaslarını çalıştıran egzersizleri yapmak, vücudu saran kıyafetler ile yüksek topuklu ayakkabılardan kaçınmak gibi yaşam tarzında yapılacak olan değişimler hastalığın ilerleme hızını önleyebiliyor.

Medikal tedavi: Kanı kalbe taşıyan toplardamarlarda direnç artıran ilaç gruplarına başvuruluyor.

Varis çorabı: Dıştan kompresyon uygulayarak venöz sistem basıncının azaltılmasına yardımcı oluyor. Kanı kalbe taşıyan toplardamarlarda sirkülasyonu kolaylaştırarak yüzeyel damarların belirginleşmesini, büyümesini ve damarların yetmezlik derecesinin ilerlemesini önleyebiliyor.

Girişimsel tedavi: Fizik muayene ve venöz doppler USG bulgularına göre hastaya özel olarak belirlenen tedavi yöntemi uygulanıyor.

Cilt yüzeyel damar lezyonlarının tedavisinde lokal olarak iğne radyofrekans tedavisi veya skleroterapi (köpük tedavisi) yöntemlerine başvuruluyor.

Derin venöz sistem yetmezlik tedavisinde, ameliyathane şartlarında, endovenöz radyofrekans/lazer ablasyon yöntemi ile kapalı varis cerrahisinden, stripping yöntemi ile açık varis cerrahisinden faydalanılıyor.

Varisi önlemek için 8 etkili kural!

Varis ilerleyici bir hastalık olmasına rağmen alacağınız bazı önlemlerle ilerleme hızını yavaşlatabilir, hatta oluşumunu önleyebilirsiniz.  Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Dr. Ayça Özgen, varise karşı almanız gereken önlemleri şöyle özetliyor:

  • Bacak kaslarını çalıştıran yüzme ile bisiklete binme gibi egzersizler yapın ve her gün  30-40 dakika tempolu yürüyüşü alışkanlık edinin.
  • Kilo artışı toplardamar sistem basıncı üzerinde yük oluşturduğu için ideal kilonuzda kalmaya özen gösterin. Vücut kitle İndeksi’ni (BMI) 18-24 kg/m2 arasında tutmaya dikkat edin.
  • Bacaklarda ödeme neden olması sebebiyle günlük diyetinizde toplam 5 gramdan fazla tuz tüketmeyin.
  • Günde ortalama 1,5-2 litre su içmeyi ihmal etmeyin.
  • Vücudunuzu saran, sıkı ve sert kumaşlardan oluşan kıyafetlerden kaçının.
  • Baldır kas grubunu kasarak toplardamar sirkülasyonunu bozan yüksek topuklu ayakkabılar giymeyin.
  • Bir saatten fazla aynı pozisyonda hareketsiz kalmayın.
  • Bacaklarda toplardamar sirkülasyonunu düzenlemek için istirahat ederken bacaklarınızı düz uzatarak dinlenin.

Astım okul çağındaki her 7 çocuktan 1’inde görülüyor!

Astım dünyada ve ülkemizde çocuklarda en sık görülen kronik hastalıklardan biri. Dünyada her yıl milyonlarca çocuğa astım tanısı konuluyor. Ülkemizde de okul çağındaki her 7 çocuktan 1’inde astım görüldüğü belirtiliyor. Kış aylarında soğuk hava, grip gibi viral enfeksiyonlar, hava kirliliği ile kapalı ortamlarda artan hayvan tüyü, toz ve küf gibi alerjenler astımı tetikliyor. Bu nedenle, kış aylarında okul çağındaki çocuklarda daha yaygın görülen astım tedavi edilmediğinde veya kontrol altına alınamadığında çocuğun fiziksel aktivitelerini kısıtlayabiliyor ve okul performansını olumsuz etkileyebiliyor. Ayrıca sürekli tedavi gerektiren durumlarda psikolojik sorunlara da neden olabiliyor. Çocuklarda okul kaybı ve hastane yatışlarının önemli bir sebebi olan astımın belirtileri ise tedaviyle kaybolabiliyor. Ancak,  bu durum tüm çocuklar için geçerli olmuyor, hastalık kontrol edilmezse yaşam boyu sürebiliyor.  Acıbadem International Hastanesi Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, astımın kontrol altına alınmasında hekim, ebeveyn ile çocuğun işbirliği ve düzenli yapılan takiplerin büyük bir öneme sahip olduğuna dikkat çekerek, “Doğru tedaviyle çocuklar yaşıtları gibi sosyal aktivitelere katılabilir ve okul hayatına sorunsuz devam edebilirler. Anne babaların dikkat etmeleri gereken en önemli nokta ise çocuk biraz  düzelince ‘iyileşti’ düşüncesiyle hemen ilaçları bırakmamak olmalı. Aksi halde hastalık ilerleyip kalıcı bir iz bırakabilir” diyor.

Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya

Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya

Çocuklarda astımın 4 önemli sinyali!

Astım, solunum yollarının kronik bir şekilde yüzeysel olarak iltihaplanması sonucu daralması ve aşırı duyarlılık göstermesiyle ortaya çıkan bir solunum hastalığı. Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, solunum yolunda enfeksiyon gibi çeşitli sebeplerle tahriş oluştuğunda gelişen belirtileri şöyle özetliyor:

  • Düzelmeyen öksürük
  • Sık sık nefes alma veya nefes alırken zorlanma
  • Hırıltılı solunum (vizing)
  • Efor sırasında ( özellikle koşarken veya spor yaparken) nefes almakta güçlük çekme veya hırıltı oluşması

Atakları önlemek için bu kurallara dikkat!

Çocuklarda astım; atopi (yani doğuştan yatkınlık), alerjenlere yoğun maruz kalma (ev tozu akarları, polenler, küf), evde sigara içilmesi, hava kirliliği ve sık geçirilen solunum yolu enfeksiyonları gibi etkenler nedeniyle oluşuyor. Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, astım ataklarının önlemesinde çocuğun ilaçlarını düzenli kullanmasının, sigara dumanından uzak kalmasının, okul ortamında ve servislerde toz ile hayvan tüyü gibi ortamlardan kaçınmasının ve kokulardan uzak kalmasının büyük bir önem taşıdığını söylüyor.

Okul yönetimini mutlaka bilgilendirin!

Hafif astımı olan çocuklar dahi bazen çok ağır astım atakları yaşayabiliyorlar. Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, bu nedenle öğretmenlerin ve okul  yönetiminin  mutlaka bilgilendirilmesi gerektiğine işaret ederek, “Bu sayede okul yönetimi çocuğun sağlık durumu için acil müdahale gerektiğinde hazırlıklı olur ve doğru müdahalede bulunur. Ayrıca çocuğun tetikleyici ortamlardan kaçınabilmesi sağlanabilir. Bunların yanı sıra  çocuğa, örneğin spor derslerindeki aktivitelerin düzenlenmesi gibi özel düzenlemeler yapabilir” diyor.

Yaşına uygun olarak eğitim şart!

Okulda oluşabilecek astımla ilgili sorunları öneyebilmek için çocuğa, yaşına uygun olarak, astım hastalığı ve ilaçları hakkında bilgi vermenin son derece önemli olduğunu vurgulayan Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, “Çocuğa astım atağı geçirirse ne yapması gerektiği ve ilaçların doğru kullanımı mutlaka anlatılmalıdır. Bu bilgiler kendine olan güvenini artırır ve acil durumlarda paniğe kapılmasını önler” diye konuşuyor.

“Çocuğum iyileşti” düşüncesiyle ilacı asla bırakmayın!

Okul çağındaki çocuklarda gelişen astımın tedavisinde, her yıl grip aşısı dahil olmak üzere, genel koruyucu önlemlerin alınması büyük bir önem taşıyor. Çocuk Alerjisi Uzmanı Prof. Dr. Feyzullah Çetinkaya, tedavinin çocuğun yaşı ve hastalığın seyri gibi etkenlere bağlı olarak planlandığını vurgulayarak, “Astımı uzun vadede kontrol altına almak için ‘kontrol edici’ ilaçlara başvurulmaktadır. Ayrıca atak sırasında semptomları hafifletmek amacıyla hızlı etki gösteren ilaçlar verilmektedir. Tedaviden etkin sonuç alınabilmesi için ilaçların doğru şekilde ve zamanında kullanılması, çocuğun hastalığı konusunda eğitilmesi, düzenli olarak doktor kontrolünden geçmesi ve tetikleyici faktörlerden uzak durması gerekmektedir. Doktorun önerilerine uyulması çok önemlidir. Örneğin, çocuk biraz  düzelince, anne babalar ‘çocuğum iyileşti’ düşüncesiyle ilaçları asla bırakmamalıdır. Aksi halde hastalık ilerleyip kalıcı bir iz bırakabilir” diyor.

Anadolu Isuzu Dubai yollarında

Anadolu Isuzu, Roads & Transport Authority (RTA) ile, Dubai toplu taşıma sisteminde kullanılmak üzere 70 adet Citiport 18 Class 2 otobüs için, yüksek bedelli bir ihracat anlaşması imzaladı.

Anadolu Isuzu, Birleşik Arap Emirlikleri’nin önemli ulaşım otoritesi Roads & Transport Authority (RTA) ile 70 adet toplu taşıma otobüsü için 37,8 milyon dolarlık bir anlaşma imzaladı. Anadolu Isuzu’nun tek seferde kazandığı en yüksek bedelli ihracat ihalesi ve en yüksek adetli 18 metre Citiport satışı olma özelliği taşıyan anlaşma kapsamında, araçların 2026 yılında teslim edilmesi hedefleniyor.

Citiport 18 Class 2 model otobüsler; Birleşik Arap Emirlikleri’nin toplu taşıma sisteminde yer alacak. Ergonomik tasarımı ve üstün konfor özellikleriyle yolcu deneyimini geliştiren bu araçlar, Dubai’de hizmet verecek.

Nakit alışveriş yerini kredi kartına bıraktı

Lider araştırma şirketi Ipsos tarafından paylaşılan bu veriler; Lider araştırma şirketi Ipsos tarafından paylaşılan bu veriler; Ipsos Consumer Panel yeni verileri “ödeme yöntemleri”nden kredi kartı kullanımı içermektedir.

Eylül 2024 döneminde ilk kez nakit alışverişe kıyasla daha fazla harcama kredi kartıyla yapıldı. Eylül 2024 döneminde Türkiye’deki haneler toplam hızlı tüketim ürünü harcamasının %49’unu kredi kartıyla, %48’ini nakit ödedi.

Ipsos Türkiye

Yılın başına kıyasla market alışverişlerinde nakit ödemeden kredi kartına geçiş net bir şekilde görülüyor.

Ipsos Türkiye

Ipsos Türkiye

Eylül 2024 döneminde Marmara Bölgesi’ndeki haneler her 100 liralık hızlı tüketim ürünü alışverişinin 58’ini kredi kartıyla ödedi. Harcamaların daha fazlasının kredi kartıyla yapılmaya başlanması, Marmara Bölgesi’nde Şubat ayında başladı!Ipsos Türkiye

Marmara, Ege, Akdeniz haricindeki bölgelerde harcamalar ağırlıklı olarak nakit yapılmaya devam ediyor, ancak hepsinde kredi kartına yönelme hareketi farklı derecelerde de olsa görülüyor.

Ipsos Türkiye

Ipsos Türkiye

Ipsos Türkiye

 Kredi kartına yaslı market alışverişi olan hanelerde zincir marketlerin payı çok daha yüksekken, indirim marketlerinin payı böyle bir değişkenlik göstermiyor. 

Ipsos Türkiye

IPSOS TÜRKİYE CEO’SU SİDAR GEDİK VERİLERİ ŞÖYLE YORUMLADI; Harcamalarda nakit kullanımının düşüşü uzun süredir tüketici davranışlarında bir gündem maddesi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun en net yansımalarından birini market alışverişlerinde giderek artan kart kullanımına bağlı olarak görüyoruz: Haftada 4-5 kez yapılan ve hanelerin genel gıda, içecek, kişisel bakım ve temizlik harcamalarından oluşan bu alışverişlerin Eylül ayında %49’u kredi kartı kullanarak, %48’i nakit, %3’ü yemek-hediye çeki gibi diğer yöntemlerle yapıldı. Bu oranlarla Ocak ayından bu yana ilk kez kredi kartıyla yapılan market harcaması miktarı nakit harcamayı geride bıraktı. Tabii Türkiye’nin her bölgesinde ve her perakendeci tipinde bu tablo aynı şekilde değil: Örneğin Marmara Bölgesi’nde kredi kartıyla yapılan harcamalar toplam harcamanın %58i iken Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu oran %28; zincir marketlerde kredi kartı kullanımı indirim marketlerine göre daha yoğun. Ancak tüm kırılımlarda Ocak ayına göre kredi kartıyla ödemelerde önemli artış görülmekte. Türkiye’deki hanelerin yarıdan fazlası market harcamalarının en fazla üçte ikisini kredi kartıyla gerçekleştirirken kredi kartına geçişin kırılma noktası 300 TL üzerindeki sepetlerde başlıyor.

IPSOS TÜRKİYE CEO’SU SİDAR GEDİK

D’S damat ile erkekler daha rahat

D’S damat yeni nesil Rahat Pantolon Teknolojisi (RPT), şık bir stile olduğu kadar konforuna da düşkün her erkek için yepyeni bir dönem başlatıyor.

Yoğun iş temposundan sosyal yaşama kadar geniş kullanım alanı ile RPT, erkeklerin 7/24 vazgeçilmez yol arkadaşı olma konusunda adeta ezberleri bozuyor.

Yeni nesil inovatif kumaş teknolojisi ile üretilen RPT, esnek yapısıyla günün her anında erkeklere şıklık ve rahatlık lüksünü bir arada yaşatacak.