Melda Kosif, Emre Alkin “Mükemmeli Arayan Kadın”

“Mükemmeli Arayan Kadın”

Prof. Emre Alkin & Melda Kosif

“Mükemmeli Arayan Kadın”

 

–Hayat geldiği gibi ve olduğu kadar yaşanır..

–Başkasının dediği gibi olursam, onun tarif ettiği kadar büyürüm ya da müsaade ettiği kadar olurum… Olmaz böyle şey deyip! Onu da geçtim.

—Evrende kişiyi değerli kılan yaratımlarıdır. 

 

GİRİŞ :

Şahir ruhlu bir Ekonomi Profesörü. Aileden gelen özelliklerini; koyu çalışkanlık, iyi eğitim, çok genç yaşta profesör ünvanı almak şeklinde sıralamak mümkün. Enerjik yapısı ile çok çeşitli alanlarda başarılı bir şekilde varlık göstermek de şahsına münhasır yeteneklerinden. Sürekli anlatıyor, öğretiyor, yazıyor, çoğunlukla konuşuyor. Konuşmadığı zamanlarda en az konuştuğunda olduğu kadar başarıyla şarkılar söylüyor, enstrüman çalıyor. Uzun lafın kısası faklı bakış açısıyla üretiyor. Ortak işleri entelektüel süzgeçten alarak hayata geçiriyor. Dergimizin bu ay ki kapak konuğu sevgili Prof. Dr. Emre Alkin ve Cemiyet hayatının sevilen ismi Melda Kosif… İkili fikir ve sanatı, bu projede birleştirerek “ Mükemmeli Arayan Kadın” isimli kitaba imza attılar. Önümüzdeki haftalarda raflardaki yerini alacak bu keyifli çalışmanın detaylarını siz değerli Pause Citys dergi okuyucularımız için sorduk.

 

 

Şair ruhlu bir ekonomist desek yanlış olmaz her halde… Ne dersiniz, katılıyor musunuz? Emre Alkin: Şair ruhluyum diye bir iddiada bulunamam. Romantik olduğum söylenebilir. Sevgi dolu bir evde büyüdüm. Ara sıra hır gür çıkardı elbette. Ancak büyüdüğüm evdeki sıcaklığı başka bir yerde bulamadım. “Yuva” ile “ev” arasındaki farkı biliyorum diyebilirim. Yazılarımda “yuva” dediğim yerin sıcaklığını tarif etmeye çalışıyorum hep. Bazen sevgilinin kollarıdır, bazen ailenizden size kalmış bir eşyayı kullanmaktır, bazen sizi sevenlerin olduğu yerde bulunmanızdır. Sevildiğimiz yerde değil de, bizi sevmelerini istediğimiz yerlerde dolaşmaktan hoşlanıyoruz. Yazılarımda bunu da anlatıyorum. Fazla şairane olmadı sanırım.

 

Mükemmeli arayan kadın… Bu kitapta neler var?

Keyifli bir hikâye var. Okuyanlar hikâyede kendilerini bulurlar bulmazlar bilemem ama mutlaka yaşadıkları duygular olacaktır. Ben olmaları gerektiği gibi değil gerçekten oldukları gibi olsunlar diye uğraştım ve yazdım bu kitabı. Okuyanlar akılda kalan; içerisinde; popüler kültür, psikoloji, sosyoloji bulunan hoş bir hikâye diyorlar. Çok güzel bezemişsiniz deniliyor. Güzel vakit geçirmek için okunabilecek bir kitap.  Kimseye bir direktif vermek istemiyorum. Okudun hayatın değişecek asla böyle bir şey demiyorum. Herkesin hikayesi kendine ama 21. Yüz yılda baskılanmış olan toplumun derdine bir nebze çare bulabilmek, insanlara cesaret verebilmek ve açıkçası şuan ki gidişata karşı direnişte bulunabilmek için yazdığım bir kitap. Okurken akan bir hikâye, sonu ne olacak diye merak ediyoruz. Sonunda da şokun içerisine giriyoruz.

 

Melda Kosif Emre Alkin’in bir araya gelmesi nasıl oldu?

EMRE ALKİN: Melda Hanımın yıllardır sanatla ilgilendiğini biliyoruz. Mükemmeli arayan Kadın isimli kitap projem gündeme gelince farklılık olması için kendisiyle paylaşmak istedim. Yaptığı çalışmaları daha detaylı görünce; resim, heykel çalışmalarının yanında şiir yazabilen tarafı olduğunu öğrendim. Ben duyguları biriktirip yazıyorum. Bizler herhalde yaş ilerlediği için içimizden gelenleri filtre ederek, duyguları idareli kullanıyoruz. Melda Kosif; çağlayan gibi akan duyguları var.  İkimizi karşılaştırdığınız zaman Brüksel’e gidenler bilir. Bir park vardır Jarden de Bruxelles. Melda’nın duygularını ben bu parka benzetiyorum. Tüm doğal haliyle, vahşiliğiyle güzel bir bahçe var. Ben Emirgan Parkı gibiyim.  Çiçekler var ama illa bir düzenlemeye ihtiyaç var.  Hani derler ya buna bir nizam çekmek lazım… Dar alanda maksimumu verme çabası içerisinde… O ise geniş alanda maksimumu verebiliyor. Bu anlamda başarılı bir buluşma olduğunu düşünüyorum.

 

Melda Kosif teklif geldiğinde ne düşündünüz?

MELDA KOSİF: Emre beyin bana güvenmiş olması inanmış olması böyle bir değerli çalışmayı paylaşması çok mutlu etti. Ancak; illüstrasyon benim alanıma girmediği için İlk önce bir durakladım. Yağlı boya çalışmalarım var. Heykel yapıyorum ama hiçbir zaman illüstrasyon çalışmam olmadığı için yapabilir miyim diye bir düşündüm. Sonra bunun yaşamın getirdiği bir davet olduğunu varsayıp bu projeyi hayata geçirmek istedim. Kendimi denemek istedim. Emre bey, bana çok güvendi, yapabilirlik konusunda o desteği verdi. Kitabı okuyunca çok heyecanlandım. O heyecanla da kendimi bir anda bu serüvenin içinde buldum. Çizimle desteklenen kitapların daha çok ilgi görme olasılığı yüksek. Sonuçta resimler hikayeleri hem destekliyor, hem de okumanın yanı sıra insanların çizimler sayesinde hikayeler ile daha hızlı bağ kurmasına aracı oluyor.

 

Aşk kitaplarını, insan ilişkilerini size yazdıran bu duyguların ilham kaynağı nedir?

Emre Alkin: Yaşanmışlıklar ve bolca da gözlem diyelim. Annemin rahatsızlığı sebebiyle 12 yaşımdan 24 yaşıma kadar yanından ayrılmadım. İstanbul-Londra arasında gidip gelirken sürekli onu ve etrafını gözledim. Sevinçler, hayal kırıklıkları, duygusal iniş çıkışlar, sevgi, öfke vs. her şeyi gözlemledim. Dolayısıyla daha bu duyguları tam olarak tecrübe etmeden bilgi sahibi oldum diyebilirim. Ancak, bunları görüp de “aman bana değmesin” demedim. Hepsini kendim de yaşadım her insan gibi. Yine yanlışlarımdan çabuk dönmem için çocukluktaki gözlemlerim bana faydalı oldu diyebilirim.

 

Bir ekonomi profesörü olarak; kadın-erkek ilişkileri ve insanın iç dünyasına yönelik konularda yazmaya nasıl karar verdiniz?

Emre Alkin:  Ekonomideki arz talep davranışlarının önemli bir kısmı, tatmin-güç-beğeni-kibir-mücadele-azim-yenilgi-tekrarlama gibi kadın-erkek ilişkisinde hep yaşadığımız olguları barındırıyor. Bu sebeple, hayatı gözlemlerken doğal olarak ilişkileri de gözlemliyorsunuz. Bunları yazmaya karar vermem ise 21. Yüzyılda dünyanın her yerinde başlayan “öyle değil, böyle yapın” dayatmasına karşı gelmek arzusuydu. “Hayat geldiği gibi yaşanır” demek istedim.

 

Çok zengin bir alan çeşitliliğinde varlık gösterebiliyorsunuz. Zor olmuyor mu bu kadar alanda var olmak ve başarıyla ilerlemek? 

Emre Alkin: Evli olsaydım zor olurdu. Sürekli meşgul bir adamın eşi olmak kolay değil. Bugün çocuklarıma kaliteli vakit ayırabiliyorum. Çünkü önceden belirlenmiş zamanlarda oldukça paylaşımcı bir baba-oğul ilişkisi yaratabildim. Karı-Koca olmayabiliriz ama iyi anne ve baba olmayı başardık sanıyorum. Zaman ayırmadıkça çocuklara para ayırmanın bir alemi yok. Değerini anlamazlar. Ancak karşılarında müzikten spora, bilimden sanata kadar birçok konudan anlayan anne ve babayla beraber vakit geçirmeleri en önemli kazanç oluyor diyebilirim.

 

Daha açık bir soru sormak istiyorum. Bir profesör olarak alanınız dışında “aşk” hakkında yazmak zor gelmedi mi?

Emre Alkin: Aşk kitaplarını bırakın bir kenara, konferans vermek bile zor gelirdi. Elim ayağım bir birine dolaşırdı. Fakat insan sevdiklerini ellerinde kaybedince değişebiliyor.  Annemin vefatından sonra çok açıldım. Beni yukardan bir yerden seyrediyor, her dakika mercek altında gibi bir düşünceye kapıldım.  Lenny Kravitz – Thinking Of You diye bir şarkısı vardır. “Benden olmamı beklediğin ne varsa inan ki onun için çalışıyorum, didiniyorum, onu olmaya çalışıyorum” der. Her kes o şarkıyı Lenny’nin  sevgilisine yazdığını zanneder, halbuki vefat eden annesine yazmıştır. Ben de onun dediği gibi; annemin benden olmamı beklediği ne varsa yapabilmek için didindim. Sonra babam vefat etti. Bu sefer hiç kaçarım yok ikisi birden seyrediyor duygusunu yaşıyor oldum. O zaman bende açık şeffaf olmalıyım dedim. Bu düşünce şekli özellikle sahnede çok rahatlattı beni… Zaten sürekli seyredildiğimi düşündüğüm için; karşı tarafta çok kişinin seyretmesi fark etmiyor. Yukardan izleniyorum duygusu ifademi de düzeltti. Utangaçtım… “Bunu yazsam mı acaba? Şu sayfayı buraya alayım mı? Bunu yazmaman gerekiyor” diye sayfayı geri koyuyordum. Birçok şeyde böyle yaptım. Ben profesörüm derken; bir dakika dedim. Kendi korktuğun tuzağa kendin düşüyorsun. Sonra kendi kendime dedim ki; bu nasıl bir şey böyle? Profesörsün diye; başkasının dediği gibi olursam, O’nun tarif ettiği kadar büyürüm ya da müsaade ettiği kadar üretken olurum… Olmaz böyle şey deyip! Onu da geçtim. Ben Emre Alkin’im… Prof. Dr. Bu benim sanatımla alakalı,  geçtim oraları çok şükür… Ama çok kolay olmadı. Aşk kitabı da yazdım, risk yönetimi de ekonomi de.

 

Bu konuda ne kadar derinleşmeyi düşünüyorsunuz?

Emre Alkin; Bu konuyu Nirvana’ya çıkarmış; Alain De Botton gibi aşk üzerine, ilişkiler üzerine çok ciddi eserler ortaya koymuş ciddi isimler vardır. Sonra Japon yazarlar var geçmişten bu güne kadar gelmiş ismini sayamayacağım… Bunlar ciddi eserler olarak sayılıyor. Belli bir seviyeye ulaştıkları, çok satan listesine girdikleri için. İnsanların hayatlarına dokunmuşlar. Etki etmişler. Ben böyle bir hevesle çıkmadım ki yola… Birkaç kişinin fikrini değiştirebilirsem, duygularına dokunur da, daha mutlu olmalarını sağlarsam ne kadar güzel kendi adıma… Bazen o birinci kitabım “seve seve aldattım” ı okuyup, hocam “hayatım değişti sayenizde” diyenler var. İnanıyorum onlara ama bir bilim adamının aşk üzerine yazmasını layt olarak görenler de var. Yani demek istiyor ki; sen bir profesör olarak ancak tarih yazabilirsin…  Şimdi bu meydan okuma ile uğraşıyorum.  Çünkü ülkemizde bazı kalıpları aşamamış olanlar var. Sonuçta bir Üniversite de idari bir görevin var. Rektör yardımcılığı yapıyorum. Yeri geldiğinde Cumhurbaşkanlığına sunum yapıyorum, yeri geldiğinde bakanlarla konuşuyorum ama bir yandan şurada gördüğünüz üzere ekonomi, risk yönetimi üzerine kitaplarım var ama iki tane de aşk kitabım da var tuhaf bir kombinasyon oluyor. Müzik de var.  Bu arada Duman gurubu daha kurulurken, çatı olan gurubun sac ayağında bas gitaristtim. Böyle bir adamım ben ama bu Türk insanın kolay kabul edebileceği bir model değil.

 

Kitapta bu tarz durumlara kalıplaştırılmalara yer veriyor musunuz?  O da var. Toplumda bu durum  başka bir yara. Yanlış anlaşılma olmasın. Hanım efendilerin onları anlıyor gibi olmam sebebiyle gösterdikleri ilgi ve alakayı yanlış anlayıp bana karşı erkeklerden sertleşen insanlar da oluyor. Diyorum ki; arkadaş sen kadını kadın olarak alma, ben kadını da erkeği de insan olarak muamale ediyorum. İnsan olarak muamaele ettiğim için beni kıskanıyorsan o ayrı. O zaman seni psikologlarla tanıştırmam gerekir. Ama hayır bir meydan okuma duygusuyla kıskançlık gösteriyorsan buda tuhaf, kendini geliştirmen lazım. Benim; kadına her hangi bir şekilde ah kadın diye bir duyguyla baktığım yok. Çünkü annem; kadına insan olarak bakmayı öğretti bize. Bu önemli bir öğreti. Annelerin çok önemli bir görevi var. Erkek çocuk yetiştirmek kolay bir iş değil. Bir kadına nasıl davranılacağını anne öğretir. Hani güzel bir laf vardır; sana prenses gibi davranan bir erkek varsa annesi  kraliçe gibi bir kadındır diye.. Vallahi benim annem öyle kraliçe gibi bir kadındı. Kıskanacaklarsa annemi kıskanabilirler. Böyle bir anne tarafından yetiştildiğimiz için. Ben de kıskanılacak bir taraf olduğunu zannetmiyorum. İnsanlar kendilerini eksiklikleri ile yargılamasınlar. Bir de iyi olan taraflarını, fazla olan taraflarını artılarını görsünler.

Ne yapmalılar?   

Emre Alkin: Üretken, yaratıcı olmak çok önemli… Evrende kişiyi değerli kılan yaratımlarıdır. Kendi benliğinizle sizi barışık kılıyor ve daha değerli hale getiriyor. Kimsenin sizi değerli bulması önemli değil.  Siz kendinizi değerli bulmalısınız. Kendinizi sevmeniz için o yaratımlar o ifadeler çok önemli.

 

İnsanın kendiyle barışık olmasını nasıl tanımlıyorsunuz?

Elime fırsat geldi yapamadım. İşte potansiyelim vardı, ortaya çıkaramadım ve benzeri söylemleri kullanan insanların tamamı kendisi ile barışık olmayan insanlardır. Kendisine küsmüş ve eline gelen fırsatları tepmiş olan insanlar.  Sevmezler kendilerini ve başkalarının kendilerini sevmesini beklerler.  Oysaki insan kendini sevmezse başkaları onu nasıl sevsin? İnsan kendine fayda sağlayamıyorsa, başkası ona nasıl faydalı olsun? O yüzden insanın kendini sevmesi için yaratımlarında özgür olacak. Bugün ülkemiz özgürlükler konusunda sıkıntılı bir ülkedir ama dünyanın birçok ülkesi sıkıntılıdır. Bunun sebebi de retoriğin ağır basması, bilgisel, bilimsel ve sanatsal derinliklere artık kimsenin bakmamasıdır…  Mükemmeli Arayan Kadın kitabım; aslında artık insanların özgür yaşamadığını ve bunu sadece siyasi iktidarların sebep olmadığını, bizzat sokaktaki insanların buna sebep olduğunu anlatmaktadır. Bu şiir böyle yazılır mı?, Spor öyle yapılır mı? Böyle takı takılır mı diye? Özgür olmayan bireylerin de yaratımda bulunması çok mümkün değil. Mucizedir.

 

Mükemmeli Arayan Kadın kitabınızın diğer kitaplardan farklı tarafı nedir?

Ben tiyatroyu çok severim. Sinemayı da severim. Sinemada her şey büyütülerek önünüzde durur. Ön sırada izleyen de arka sıradan izleyende eşit görüşe sahiptir ama tiyatroda öyle değil.  Tiyatroda; jestler mimikler en arka sıralardan da görülsün diye biraz abartılı sunulur. Şaşırmalar olur. Performans ister. Tiyatroyu sevmemin sebebi de budur. Kitabımın ön sözünde de yazdım. Bende mahsus abarttım ki görülsün. İnsanlar kendi hallerini iyice görsünler ve bazen utansınlar, bazen de sevinsinler diye…  Utansınlar çünkü olduğunuz gibi olmaktan korktukları için. Korkmayın kardeşim..  İnsanların yapıştıracakları yaftadan utanacaklarına, kendi gibi olmadıklarında utanmalılar. Riskli kararlar vermekten korkup, mutsuz olacağı işlere imza atan insanlar var. Niye? Millet beni ayıplar diye. Kardeşim millet seni ayıplar da bir gün, iki gün ayıplar. Sen vaz geçip de başka bir yöne gitsen hayatın kurtulacak. Yani hayatının hikayesi farklı yazılacak ama sen onu yapmak yerine, toplum bana onu bunu der deyip, kendine göre o riskli kararı almayıp, kendini mutsuzluğa mahkum ediyorsan, asıl bundan utanmalılar. Kendi gibi olmalılar.

 

Sizce başarının sırrı ne?

Emre Alkin: Kabiliyetin nerede olduğunu keşfetmek, bunu merakla pekiştirmek ve çok çalışarak bilgiyle derinleştirmek. Tabii, sağın solun lafına aldırmamak da gerekiyor. Başkalarının sözlerini fazla önemserseniz, onların dediği kadar olursunuz.

Çizimlerinizle farklı bir tasarım projesi içindesiniz. Nedir bu hikayenin sizi harekete geçiren etkileyici tarafı?  Melda Kosif: Gerek müzik dinlerken şarkların sözleri, gerek kitap okurken kahramanları hayal eden, hikayeleri zihnimde canlandıran, renklendiren, resimleyen bir insanım. Bu kitap projesi bana geldiğinde; kitapta yer alacak bazı ana duyguları hayata geçirme şansı, fikri beni heyecanlandırdı.

 

Bu tarz içinde bulduğunuz farklı kitap çalışmalarınız oldu mu?

Melda Kosif: Çizim alanında olmadı. Emre Alkin Beyin “ Mükemmeli Arayan Kadın” kitabı bu anlamda ilk lakin, Metin Hara’ nın İYİLİĞİN BİLİM HALİ kitabına çok değerli arkadaşlarımla birlikte araştırmalarımızla, derlemelerle destek olduk. Ama başka bir kitabın çizim tarafında bir daha olmak ister misin diye sorsanız cevabım evet olur. O kadar keyifli ki!.. Yaratıcılığınızı farklı bir mecrada deneyimleyip yüzlerce insanın beğenisine sunma imkanı sağlıyor.

 

Yakın gelecekte planladığınız projeler var mı? 

Melda Kosif: Bildiğiniz gibi resim ve heykel çalışmalarım var. Ama kendimi kısıtlamayı çok sevmiyorum. O yüzden çok yakında heykeli farlı bir çalışma ile mumla buluşturdum. Daha evvelden yapılıp yapılmadığından emin değilim. Her yeni proje gibi bu proje de beni bu aralar çok heyecanlandırıyor. Umarım benim umduğum beğeniyi ve ilgiyi görür.

 

Siz de yoğunsunuz en başta bir anne olarak, çocukları büyütürken ilk öğretmen olmak zor bir “meslek” diyebiliriz aslında. O tarafta nasıl gidiyor?

Melda Kosif: Dediğiniz gibi annelik aslında herhangi bir meslekten çok daha zor. En nihayetinde canınızdan can bulan bir insana ilham, örnek olmaya çalışıyorsunuz. İnsan olmayı, doğru olmayı öğretip en iyisini yapmaya çalışıyorsunuz. Bende aslına bakarsanız ilk önceliğimi kızlarım diyen bir anneyim. Bütün işlerimi; gerek ofisteki işlerim, gerek devam ettiğim eğitimler, gerekse de sanatsal çalışmalarım olsun onların programları, ihtiyaçları çerçevesinde düzenlemeye bakıyorum. Onların ruhsal, duygusal gelişimleri tüm eğitimlerden çok daha önemli benim için.

 

İnsan aslında anne olana kadar keşfetmediği birçok yönü oluyor. Siz neleri keşfettiniz kendinizde?

Melda Kosif: Tek bir yönümü keşfettim demek çok zor. Aslında bende kızlarımla anneliği öğrendiğim için gün be gün yeni bir yanımı, yeni bir duyguyu keşfediyorum. Ama herhalde en önemlisi sevme kapasitemin sonsuz ve koşulsuz olabileceğini anne olana kadar hiç bilmiyordum.

 

Planlı biri misiniz? 

Melda Kosif: Belki de gereğinden fazla planlı bir insanım. Ama hayat size istediğiniz kadar plan yapsanız da sonuçta hayatın kendi akışında olduğunu öğretiyor.

 

En çok neye vakit ayırıyorsunuz?  

Melda Kosif: En mutlu olduğum insanlarla olmaya Ailemle birlikte olmak benim için en büyük öncelik. Zaman hızla akıp geçiyor.

 

Sizce başarının sırrı nedir? 

Melda Kosif: Başarı insanın kafasını yastığa koyduğunda iç huzur ve sağlığın en büyük öncelik olduğunun farkına varıp şükredebilmesidir.

 

FOTO: ERSİN AL

RÖP: EBRU ARZU ÇAĞDAŞ