Guest Traveler Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
- Guest Traveler Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
- Guest Traveler Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
- Guest Traveler Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
- Guest Traveler Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
- Guest Traveler Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
Guest Traveler
Erkin Ersoy / Vietnam-Kamboçya
Nereden başlasam, nasıl anlatsam, demiş şair! Ama ben nereden başlıyacağımı biliyorum!
Herşey yılbaşı programı yapmaya çalışırken başladı! Fiyatlar sıradışı pahalı, servis normalin altında vesaire derken, kendimizi birikmiş millerimizlerle Vietnam – Kamboçya seyahati planlarken bulduk. Fikir çok hoş ama teknik olarak ayarlanmak kolay değil tabii. Önce vize, bir sürü prosedürü var ve üstelik Ankara’dan Vietnam büyükleçiliğinden direk alınıyor yada Vietnam’dan bir sponsorunuz olursa resmi bir davetiye ile sınırda vize alınabiliyor. Kamboçya’da ise sınırda vize alınması mümkün. Derin uğraşılar neticesinde vize için gereken evrak hazırlandı, final program belirlendi.
İlk durak başkent Hanoi. Vietnam’ın başkenti.
Otelimiz nehir kenarında, yerleşim çok iyi. Şanslıyız çünkü aynı tarihlerde bir müzik festivali var ve nehir kenarında yürüyüş yolları hareketli. Bir yandan bizlere göre enteresan fakat Hanoi halkına göre muhteşem olduğunu anladığımız bir ikiliden Vietnam müziği, diğer yandan yol kenarlarına yığılmış tahta bloklardan minyatür köprüler, gökdelenler gibi yapılar yapmaya çalışan insanlar, çocukluğumdan beridir yolda sokakta görmediğim ipte atlayan insanlar, kızlı erkekli ayakla gazoz kapağından yapılmış bir oyuncakla oynanan oyunlar, toplu halde dans eden kadınlar, bayağı hareketli! Bir yandan “işte komünizmin mutlu insanları “ olarak düşünmedim değil ancak sonradan sonraya bu insanların bildiğimiz komünizmle uzaktan yakından bir alakası olmadığı anlıyorum. Zaten sadece 1 parti var oda komünist parti ve üstelik nedense dostlar alış-verişte görsün misali hala seçim prosedürü mevcut… Sadece var olanla mutlu olmaya çalışan insanlar! Vietnam kahvesi çok meşhurmuş ancak yol, sokak o kadar turistik ki pek cesaret edemedik. Neyse daha çok günümüz var mutlaka bir yerde kısmet olacak bize Vietnam kahvesi.
Halong Bay;
Vietnam halkına göre Halong Bay, dünyanın harikaları arasında, şaşırıyorum çünkü bildiğimiz dünyanın 7 harikası arasında Halong Bay yoktu ama görmek şart oldu. Hanoi’den kaldığımız otelden ayrıldık ve yaklaşık 3 saatlik bir araba yolculuğuyla bir limana yanaştık. Burası Halong Bay turu yapan teknelerin çıkış noktası Halong Limanı. Tur rehberimiz ile tanışıyoruz. Teknemizin Halong Bay’in en yeni teknesi olduğunu öğreniyoruz, mutluyuz! Herşey çok güzel olacak! Küçün bir botla açıkta demirlemiş olan teknemize ulaşıyoruz. Tekne girişi, resepsiyon çok mütevazi görünüyor ama odalar gayet iyi durumda. Odalara yerleştik ve tur rehberimiz hemen bizi restauran bölümünde topladı ve Halong bay seferimiz sırasında aktivitelerimiz anlattı ve yolculuk başladı. HALONG körfezi çevre kirliğinden payını fazlasıyla almış durumda, su koyu gri. Sefer esnasında adaların yakınından geçiyoruz, enteresan bir coğrafya ama çok heyecan verici olduğunu söyleyemem. Aklıma bizim denizlerimiz geliyor ve şükrediyorum! Neyse buda bir tecrübe… Ertesi gün dönüş limanına dönmek için saatleri sayıyorum. Teknede diğer milletten misafirlerde var, onlarda durumdan pek memnun değil. Sanırım Halong körfezini günübirlik gezmek daha mantıklı olur.
Ve başkent Hanoi…
Yaklaşık 7 milyon nüfus. Çok otantik, özgün… Mütemadiyen Budist tapınaklar görüyoruz. Mimari tam Vietnam’s özgü! Yolda yürüyen bazı insanlar geleneksel kıyafetler içinde. Çok beğeniyoruz. İşte burada Vietnam kahvesi ile tanışma fırsatı buluyoruz. Hava çok sıcak ve sık sık bir kahve molası vermek ihitiyacı oluyor. Kahve dükkanları çok şık! Şehrin ortasından bir nehir geçiyor ve oradan sonra denize akıyor. Nehirin denize aktığı yere “ gate “ diyor Vietnamlılar. Şehrin içinde nehirin iki yanını Japon köprüsü bağlıyor ve köprünün ortasında yine bir tapınak. Geceleri ışıl ışıl ve çok hareketli. Otelimiz okyanus kenarında ve tahmin edeceğiniz gibi çok sert dalgalar var ama keyifli bir yer. Kahvaltı ve yemek son derece iyi! Mutluyuz yola devam!
Siam Reap;
Hanoi’den 2 saatlik uçak yolculuğuyla Kamboçya’nın oldukça eski şehri Siam Reap geçiyoruz. Vize işlemlerimiz son derece hızlı ve profesyon bir ortamda ilerliyor. Sonunda havaalanının kapısında bizleri rehberimiz Mr Tea karşılıyor. Havaalanı, otel arası yol bana Afrika’ya yaptığım iş seyahatlaerimi hatırlattı. Dar yollar ara sıra toprak, ara sıra asfalt. Yol kenarı yerli halkın alış veriş yaptığı yerler. Sevimli bir yer. Otelemize yerleştikten sonra Tayland’da olanlarda daha farklı bir “ tuk tuk “ modeliye şık restaurantımıza geçiyoruz. Yemekler güzel, yorgunuz ama ertesi günün programı hepimiz heyecanlandıryor.
Angkor Wat, Siem Reap şehrinin kuzeyinde, ormanlar arasına, Angkor Medeniyetinin izlerini taşıyan, bu mistik ve esrarengiz tapınaklar 1992 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesindeki yerini almış. 630 yıl hüküm süren Khmer Krallığı döneminde inşa edilmiş. Çok çok güzel! Çok özel bir miras… Kamboçyalılar çok önem veriyor Angkor Wat’a nitekim burası onların ekmek kapıları. Siam Reap gelen on binlerce turistin ana gelme sebebi Angkor Wat, yüzlerce turist rehberi buradan ekmeklerini kazanıyorlar.
Angelina Jolie, meşhur TOMB RAIDER filmini özel izinle burada çekmiş.
Zaman zaman budist keşişler görüyoruz, zaman zaman çeşitli ülkelerden gelen TV ekiplerinin çekimlerine şahit oluyoruz. Görülmesi gerekn özel bir yer. Angelina Jolie, meşhur TOMB RAIDER filmini özel izinle burada çekmiş. Bir süre Angelna Jolie esprilerimize konu oluyor… Tabiat buraya kıyak geçmiş, her yer yemyeşil. Yapılar için sıklıkla budist tapınaklar var. Çok ama çok kalabalık, bazı bölümlere girmek için 30-35 dakika sıra bekliyoruz ama sonunda hep “ beklemeye değdi “diyoruz.
Kamboçyalılarla, Vietnamlıların bitmeyen kavgaları
Kamboçyalılar, Vietnamlılara kırgın hatta kızgın diyebiliriz. Mr Tea, Vietnamlıların onlara yaptığı zulümleri ve katliamları anlatıyor. Hikaye bildiğimiz çok benzer hikayeler ama Mr Tea baştan uyarıyor bizi Vietnamlılar size başka hikaye anlatacak biliyorum fakat benim hikayem en doğrusu!
Yola devam… Saigon ( Ho Chi Minh ), Vietnam’ın bir dönem başkenti olmuş ve yaklaşık 7 milyon nüfuslu bir şehir. Ho Chi Minh adının tabi ki eski lider Ho Chi Minh’ den almış. Şaşırmadım ama Vietnamlılarda, Kamboçyalılara çok kırgın ve kızgın. Hikâyenin başka versiyonunu bu sefer burada ki rehberimizden dinliyoruz, kendisinin hikayesinin en doğru olduğunu iddia ediyor.
Otelimiz muhteşem bir butik otel. Bence dizayn harikası ve lokasyon harika. Dinlenmek gereK ertesi gün yine dolu bir program bizi bekliyor.
“ floating market”
2 saatlik araç yolculuğundan sonra “ floating market” geliyoruz… Burası yüzer bir Pazar, Vietnam’a özgü el yapımı teknelerde meyveler, sebzeler satılıyor. Turistler büyük ilgi gösteriyor. Vietnam’da genelde kadınlar emekçi, çok çalışıyorlar. Tekne kaptanımız çok şeker, hoş bir yerli hanım. Çok güleryüzlü.
Tekne seyahatiniz sırasında çok güzel, otantik manzaralarla karşılaşıyoruz…
Eve dönme vakti gelir de çatar… Yolcu yolunda gerek. Ev gibisi yok!