Yazılar

İpek Erdem “Finale inanmayan biriyim”

İpek Edem “Finale inanmayan biriyim”

Pause City’s Aylık Dergi

Onu ekranlarda ilk gördüğümüzde “Hayat Bilgisi” dizisinin “Barbie” si olarak tanıdık. Güzel yüzü fiziği ve canlandırdığı karakterle genç yaşında tanınan bir oyuncu oldu. Birçok filmde farklı karakterleri başarıyla canlandırdı. Komedi oynamayı da seviyor. Bu hayatta en fazla yatırımı “kişisel gelişimi” için yapan nadir isimlerden İpek Erdem bu yılın ilk kapak konuğu olarak bizimle. Kendisiyle tekili ve uzun soluklu dizi deneyiminden, hayattan, ilk gördüğümüzde hepsi küçücük birer hedeflerinden konuştuk. Ayrıca şaşırtıcı bir değişim içinde olan sevgili İpek Erdem için;  yerli marilyn monroe yakıştırması yapmadan geçersek de ayıp olur. Bu keyifli sohbeti siz değerli Pause Citys dergi okurlarımız için hazırladık. Keyifle okumalar.

Karakter yaratmayı seviyorum. Her insan yeni bir dünya ve ben o dünyayı yaratıp içinde yaşamayı seviyorum.

İnsanın kendiyle yüzleşmesi başlangıçta oldukça zor ve gayret isteyen bir eylem ancak bir kez cesaret gösterip kişi kendine dürüst olabilirse kolaylıkla devam edilen bir süreçtir aslında.

Dizi çektiğimiz dönemlerde çalışırken pek zaman kalmıyor. Çalışmadığım süre içinde işim için ihtiyacım olan, zayıf hissettiğim taraflarımı geliştirmeye ağırlık veriyorum.

Yaptığım her şey oyunculuk için bir çalışma, bir ilham kaynağı gibi geliyor bana.

Hiç “keşke” dediğim bir şey olmadı, çünkü herkes için geçerli olduğu gibi tüm seçimlerimizin mutlak bir ödülü ve bir bedeli vardır.

 

Kısaca Hayat bilgisine kadar giden yolculuğunuzdan günümüze bir hatırlayalım mı? Bahseder misiniz?

Kcukken özellikle Merve İldeniz’i çok severdim. Televizyonda defilelerini izlerken dans etmeleri çok hoşuma giderdi. “Ben de büyüyünce böyle olacağım.” derdim. Yedi yaşımda ailemin beni ilk götürdüğü tiyatro oyununda tam olarak yapmak istediğim şeyin tiyatro olduğunu anladım. Babam Haluk Erdem eski futbolcu ve teknik direktördür. Bir insanın yönelimini ve yeteneğini iyi analiz eden biridir. Beni ilk ilkokul müsameresinde oynarken keşfetmişti ve o zamanlar Bursa’da oyunculuk ile ilgili eğitim alabileceğim ilk fırsatta, yani 12 yaşımda Devlet Tiyatrosu’na bağlı Osmangazi Kültür Merkezi’e götürdü. Orada iki sene eğitim aldım ve eş zamanda oyunlarda oynadım. 18 yaşımda da İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım ve İstanbul’a geldim. Okulda Yıldız Asyalı ile tanıştım. Yıldız da keman bölümünde okuyordu. Bana Perran Kutman ile bir okul dizisine başlayacağından bahsediyordu. Bir gün dizinin yapımcısı Ali Gündoğdu “Senin okulunda tiyatro bölümünde arkadaşların vardır. Oradan bize birilerini önerebilirsin.” demiş ve bir gün elimde bavulum tam Bursa’ya gitmek için okuldan çıktığımda Yıldız beni yakaladı ve “Hayat Bilgisi” nden bahsetti. Ben okulumu engelleyebileceğini düşündüğüm için önce istemedim ama sonra Yıldız çekimlerinin hafta sonu olduğunu söyleyince çalışabileceğimi düşündüm. Beraber Gani Müjde’nin ofisine gittik. Gani abi görür görmez “tamam” dedi ve elimde bir senaryo ile Bursa’ya ailemin yanına döndüm. 14 seneyi kısaca anlatabildim mi bilemedim…

İpek Erdem denilince ilk akla gelen halen Hayat Bilgisi dizisi… Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hayat Bilgisi kıymetli bir dizi oldu… Her bölümünde mutlaka önemli bir konuya değinilmiş, diyaloglar doğal, süresi 59dk, sevgili büyüğümüz Perran Kutman, çok kıymetli yönetmenimiz Tarkan Karlıdağ, sevgili Gani Müjde ve Tükenmez Kalem yazı ekibinin ürünü… Yani bütünü ile kıymetli bir dizi. Tekrar tekrar izlerim. Bununla beraber karakterlerimiz nasıl “Hababam Sınıfı” karakterlerini hala hatırlıyorsak öyle kalıcı oldu.  Çünkü akılda kalıcı lakaplarımız vardı. Barbie bebek bir kız çocuğunun en büyük isteklerinden biridir. Bu bizim kollektif bilincimize bu kadar yerleşmişken ilk akla gelenin Hayat Bilgisi olması çok doğal. Aslında baktığınızda söz konusu dizi ise oyuncular genelde bir iş ile akılda kalırlar.

Gençlik dizi Hayat Bilgisi’nden, Eve Dönüş dizisinde kötü bir üvey anneyi canlandırdınız. Hızlı bir rol, karakter değişimi oldu denilebilir mi?

Benim açımdan baktığımda hızlı değil çünkü o arada oynadığım birbirinden farklı karakterler var. Oynadığım hiçbir karakterin birbirine benzer yanları ya da aynı kalmış bir tarafı olmadı. Hayat Bilgisi’nde şımarık, sonra değişen zengin aile kızı… Karınca Yuvası’nda komik, saf bir kadın… Aman Annem Görmesin’ de üniversitede okuyan ergen bir genç. Aşk Kapıyı Çalınca’ da fakir bir ailenin güzel kızı… Elveda Rumeli’de çatlak, tatlı, komik bir köylü… Yer Gök Aşk’ta İyi bir ailenin içe kapanık, sessiz, sakin kızı ve Eve Dönüş’te de evet yine farklı hatta bu sefer çok farklı bir karakter oynamak istedim. Ben karakter oyuncusuyum. Karakter yaratmayı seviyorum. İşimin güzel tarafı bu bence… Her insan yeni bir dünya ve ben o dünyayı yaratıp içinde yaşamayı seviyorum.

Hanım hanımcık bir karakter sonrası, kötü bir kişiyi canlandırdınız. Karakteriniz nedeniyle tepki çektiğiniz oldu mu?

Artık eskisi gibi değil hiçbir şey. Daha bilinçliyiz. O yüzden bence artık kimse kötü karaktere kötü gözle bakmıyor. Sadece beni bildikleri yerden espri ile eleştiri yapıyorlardı; o da karakter ile ilgili oluyordu.

Dizilere ara verdiniz. Yakın zamanda nasıl planlar var?

Belki de bu satırlar okunurken ben sette olacağım

İlk tanıdığımızda o dönem Barbie… Şimdi ise yerli Marilyn Monroe… Yeni bir karakter hazırlığı mı?

Ben oyuncuyum.. Farklı karakterleri hayata geçirirken farklı imaj denemelerinden de kaçınmıyorum. Bu bağlamda çok olumlu geri bildirimler de alıyorum. Sadece bir ara siyah bir renk denedim yine kısa boylarda bir saç modeli ile… Rolümle de bütünleşmişti aslında. Bir üvey anneyi canlandırıyordum. Siyah renk saçlar benim ifademi de sert gösteriyordu. Rolüm gereği avantaj oldu bana.

Bu günkü bu imaj da yeni bir rol hazırlığı için mi?

Ben yenilenmeyi seviyorum. Ama rol gereği karakter ve görünüşün birbirini tamamlaması da önem verdiğim bütünlüklerden. Ancak bazen bu yenilenmeleri sadece kendim için de yapabiliyorum. Tıpkı yeni bir dil öğrenmek. Yeni bir gelişim sürecine girmek gibi dış görünüşü de yenilemeyi seviyorum.

Gözlerden uzak yaşarken gelişim odaklı yatırım yapıyor musunuz? Ya da neler yapma fırsatı buluyorsunuz?

Dizi çektiğimiz dönemlerde çalışırken pek zaman kalmıyor. Çalışmadığım süre içinde işim için ihtiyacım olan, zayıf hissettiğim taraflarımı geliştirmeye ağırlık veriyorum. Beslenmek istediğim şeylerden beslenirim. Mesela verdiğim bir arada bir sene boyunca sadece dinlemek üzerine çalışmıştım ve bunu çoğu zaman geceleri Türk caz müzisyenleri tanımak için gittiğim konserlerinde onları nota nota dinleyerek yapıyordum. Burada edindiğim hobi aslında Türk caz müzisyenlerini tanımaktı. Ama hobilerimi işimden ayıramıyorum. Çünkü yaptığım her şey oyunculuk için bir çalışma, bir ilham kaynağı gibi geliyor bana. Sonra geçen sene yetişkin baleye gittim. Önümüzdeki zamanlarda Flamenko’ya başlamayı düşünüyorum. Resim yapıyorum. Bir arkadaşım ile beraber 2010-2011 tarihlerinde Kapadokya’da caz festivali düzenledim; devamı gelecek. Vokal dersleri alıyorum. Zamanında Mısırlı Ahmet’in ritim atölyesine girmiştim. Dil eğitimime devam ediyorum. Sanırım benim hobim öğrenmek…

Türk filmleri son dönemlerde komedi ağırlıklı… Böyle bir teklif gelse komedi film oynamayı düşünür müsünüz?

Düşünürüm tabi ki… Komedi oynamayı seviyorum ayrıca… Karınca Yuvası sitcomdu. Elveda Rumeli de dram-komediydi. Yapabileceğimi hissettiğim ve sevdiğim her farklı rolü oynamayı düşünürüm.

Sanat yolcuğunda nasıl yol almalı? “Şu rolü hakkıyla canlandırdım. Bu seviyeye erişirsem başardım diye bileceğiniz bir son nokta var mı?

Bence hiçbir şey bitmez. Finali olan bir film bile içimizde yaşamaya devam eder. Finale inanmayan biriyim. Tüm sorumluluklarımı yerine getirdiğim her şeyi başardığımı düşünüyorum. Son noktam yok. Ama yabancı bir yapımda oynamak isterim. Bu da beni çok çalıştıracak bir yol. Gerçekleştiğinde o yolda bugünden çok daha fazla şey başarmış olurum.

Kendinizi eleştirir misiniz ya da yüzleşir misiniz?

İnsanın kendiyle yüzleşmesi başlangıçta oldukça zor ve gayret isteyen bir eylem ancak bir kez cesaret gösterip kişi kendine dürüst olabilirse kolaylıkla devam edilen bir süreçtir aslında. Bir kere yüzleştim bitti değildir bu yüzden her zaman hayatımda en çok kişisel gelişimimle ilgili emek ve zaman harcıyorum. İşimin de önemli bir parçası bu.

Pişmanlık duyduğunuz ya da “keşke yapsaydım” dediğiniz oldu mu?

Hiç “keşke” dediğim bir şey olmadı, çünkü herkes için geçerli olduğu gibi tüm seçimlerimizin mutlak bir ödülü ve bir bedeli vardır. Hayatta “keşke” ye yer yoktur aslında, neyi seçersek onun bize öğrettiği bir şey, getirdiği bir yer vardır mutlaka.

Başarılı olmadığınızı düşündüğünüz bir yönünüzden bahseder misiniz?

Pek yok aslında çünkü başta mesleğim olmak üzere hayatıma çok emek harcıyorum. Kişisel gelişimime ama bazen yapmak istediğim ve yapabileceğim çok şey varken sanki zamanı çok doğru değerlendirip, iyi yönetemediğimi düşünüyorum.

Mesleki kariyerinizde en çok önem verdiğiniz başlık nedir?  “Ekip” çok önemli… Mesleki kariyerin gelişimi; “oyuncunun mutlaka ekip çalışması içinde” olmasıyla gerçekleşir. Profesyonel bir ekip içinde ajans, Hukukçu, Stil Danışmanı, Basın Danışmanı, hatta Türkiye’de yeni kavram “Ticari Danışman” bulunmalı. Bu manada çıtayı yüksek tuttuğumdan olsa gerek istediğim profesyonellikte birebir çalışacağım bir ekip henüz oluştu. 2018-2019 sezonuna kıymetli projeler için tam kadro hazırız.

Çok genç yaşta ünlü olmak nasıl bir durum?

Kendi deneyimimden yola çıkarak başlarda zor ve şaşırtıcıydı. Çünkü; 18 yaşında Bursa’dan okul için geldim, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı tiyatro bölümü 1.sınıf öğrencisi iken, İstanbul da abimler ve sınıf arkadaşlarım dışında doğru düzgün hiç kimseyi tanımazken, Hayat Bilgisi ile birden tanınır, rolümden dolayı bilinir oldum. Herkesin Barbie diye seslendiği, birçok insanın yolda yürürken bana bakması, konuşmak istemesi, ilgilenmesi ergen bir genç kız için kaldırılması zor bir durumdu. Ancak yıllar geçtikçe bende büyüdüm, ardı ardına projelerde yer almayarak, sansasyonel ve magazinel biri olmadığım için, bu ilgi çok özel ve güzel bir yere geldi. On binlerce hayranın tarafından içselleştirilmiş ve sevilen biri olmak elbette bir hediye

Sosyal medya önemli mi?

Elbette önemli… Dünya artık neredeyse bunun üstüne dönüyor. O kadar etkili ki bir çok insan ünlü olmak istiyor. Bunu araç olarak kullanıyor. Bakın İnstagram’da da hemen herkesin verdiği pozlar, haller, kurduğu cümleler neyin göstergesi? Ünlü olmak, tanınmak arzusu…

Hayatta geleceğe yönelik plan ve ya kurgu yapar mısınız?

Hayata dair asıl ya da yedek planları olan veya kurgulayan biri değilim. Akışın getirdiği her ne ise uyumlanmayı tercih ediyorum. Hayatın bana sunduklarını algılamaya çalışıp, değerlendirip, hayat ile iş birliği içindeyim. Hedeflerimin sadece niyetine girerim, gerçekleşme sürecini yine akışa bırakırım, gereğini yerine getirip, emek vermekten kaçınmam.

En çok ne yapmak isterdiniz?

Tüm dillerde konuşmak isterdim. Tüm kitapları okumayı isterdim.

Beğendiğiniz oyuncular ya da kahramanınız var mı? İsim vermek ister misiniz?

Cocukluğumda annem, babam… Meslek hayatımda Şebnem Sönmez, Cate Blanchett, Merly Streep. Sosyal hayatımda, bilincimin aydınlanıp, yükselmesine her kim katkı sağladıysa o dönemimin kahramanı olmuştur benim açımdan.

Hayatınızda en çok neye dikkat ediyorsunuz?

Kendimde olmak… İç sesimle daima temas içinde kalmak. Şöyle ki; olurda herhangi birinin hayat merkezine girdiğimde ya da herhangi bir şeyi/kişiyi kendi hayat merkezime koyduğumda iç sesimi dinleyemez hale geliyorum ve gitgide kendimden uzaklaşıyorum. Kendimden uzak kaldığımda da huzurlu olamıyorum, altın kural bu kendimde olmak Shakespeare’ın dediği gibi; “ To thine own self be true”.

Sizce başarının sırrı nedir?

İç sesini dinlemek, ona güvenmek (tıpkı çocukluğumuzdaki gibi; ona güvenmeyi düşünmüyorduk bile sadece onunla hareket ediyorduk.) dışımızda olan akışı dinlemek, ona güvenmek, tüm sorumluluklarını almak, onları yerine getirmek, hayallerimiz için çalışmak. Kendimize bedenen, ruhen, zihnen, aklen iyi bakmak… Olduğumuz gibi kendimizi kabul etmek. Bazen inandığımız üstün güçten, gücümüzden değiştiremeyeceğimiz şeyler (kendimiz dışındaki her şey) için huzur, değiştirebileceklerimiz (kendimiz) için cesaret ve aralarındaki farkı kavrayabilmemiz için akıl vermesini istemek. Çünkü başarımızın en büyük sabotajcısı biziz. O yüzden iyi niyetli olmak, iyi düşünmek, kendimiz, hayallerimiz için çalışmak ve bunları sevgi, inanç, kabul  ile yaşamak, yapabilmek bence büyük başarı

Gürkan Kurt